Başkaldırının derinlerden gelen sesi: Adalet Ağaoğlu
M. Gece UYSAL
"Bu ülke düşünce insanlarımızı yerden yere çaldı, onları vurdu, vuramadıklarını yaraladı, bilim yuvalarının dışına kovdu; yetmedi, vatan sınırlarının dışına kovdu eğer arada sırada onlar için birazcık iyi bir şey yapmak zorunda kaldıysa, bunda da hep geç kaldı." (s.8) AĞAOĞLU, Adalet, Dar Zamanlar III - Hayır…, Yapı Kredi yay., 2.bs., İstanbul 1996.
Sanatçıların, ürettikleri kadar politik duruşları ve tutumları da onları ölümsüz kılmaktadır. Karakterlerinin içsıkıntılarını, hesaplaşmalarını, geçmiş ve gelecek ile ilgili problemlerini kişisel olanın politik oluşunu hesaba katarak, toplumsal döngüler, siyasi ilişkiler, politik sorunlar üzerinden sosyolojik bir temada kaleme alan Adalet Ağaoğlu’da hem Türkiye’nin yakın tarih belleği hem de modern roman açısından önemli değerlerden biriydi. Yazarlığa ilk defa 1946 yılında Ulus gazetesinde tiyatro eleştirileri yayımlayarak başladı ve Kaynak Dergisi’nde şiirleri yayımlandı. Açılan bir sınavla Ankara Radyosu’na giren Adalet Ağaoğlu, 1951-1970 yılları arasında Ankara Radyosu’nda ve kuruluşundan sonra TRT’de çeşitli görevlerde bulundu. Kurumun özerkliğine el konulması gerekçesiyle TRT Radyo Dairesi Başkanlığı’ndan istifa etti ve 1973’te yayımlanan Dar Zamanlar üçlemesinin ilk romanı Ölmeye Yatmak ile başladığı yazma uğraşı günümüze kadar devam etti.
Ölmeye Yatmak adlı romanında Aysel adındaki akademisyen kadın karakterin ruhsal sorunlarını ve toplumsal olayları, dönemin siyasal ve sosyal kaotik ortamında irdeleyip; kadının cins kimliğini, bireyselliğini el yordamıyla sorgulamasını, Aysel’in bir gece ölmek için yatağa uzanması üzerinden anlattı. Bir Düğün Gecesi’nde yine Aysel’in karakterler arasında yer aldığı bir düğün sırasında 1970'li yılların Türkiye'sinde ordu, siyaset, iş dünyası arasındaki ittifakı davetliler üzerinden anlatıp, üçlemenin son halkasında kendi manifestosunu yazıp Aysel’in başkaldırışını Hayır adıyla ölümsüzleştirme yolunda sağlam adımlar atmış oldu. Ancak en çok bilinen eseri olmakla beraber Tunç Okan’ın Sarı Mersedes filminin de senaryosu olan ve Almanya’da işçilik yaparak kazandığı parayla bal rengi bir Mersedes alıp ülkesine bir yaz günü dönüş yapmak isteyen Bayram’ın 7 saatlik yol boyunca geçmişle hesaplaşmasını anlattığı Fikrimin İnce Gülü adlı Türkiye’nin ilk yol romanı "Türk Silahlı Kuvvetleri’ni gözden düşürdüğü" gerekçesiyle 12 Eylül Cuntası tarafından toplatılmış ve yasaklı yazarlar arasına girmişti. TRT’den istifa ederken de içinde olan başkaldırıyı Hayır adlı romanında yazdığı "İnsanın düşünsel faaliyeti derinleştikçe, başkaldırı sesinin de derinlerden, boğuklaşmış olarak gelmesinden daha doğal ne var?" sorusundaki kadar derin ve boğuk bir zirveye taşıdı. 2008’de düzenlenen 12 Eylül Vicdan Mahkemesi’nin en önemli tanıklarından biri olmasının sebebi de bu absürd yasaklanmışlık ve onun getirisi olan derin başkaldırıydı.
2010 yılnda dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın düzenlediği demokratik anayasa kapsamındaki yazarlarla buluşma kahvaltısına özel sebeplerinden dolayı katılmamış ancak gönderdiği mektupta "Türkiye Cumhuriyeti edebiyatı kendi döneminin baştan sona en içten en yakın tanığıdır." diyerek edebiyatın toplumsal hafıza ve bellek açısından önemini vurgulamış "İleri doğru atılan her ileri adımdan iki adım geri atıldığını görüyorum" diyerek de demokratik anayasa sürecinde Ak Parti’nin politik anlamda yetersizliğine dair duruşunu belirtmekten geri kalmamıştı. 1986’da kurucuları arasında yer aldığı İnsan Hakları Derneği’nden 2005 yazında tek taraflı milliyetçi-ırkçı tutum sergilendiği gerekçesiyle istifa etmiş. 2008’de 1915 Ermeni Soykırımı için düzenlenen Özür Diliyorum kampanyasının imzacıları arasında yer almıştı. Yine Gezi Direnişi sırasında ve sonrasında ortaya çıkan Türkiye’nin baskıcı politikalarına karşı yazdığı mektuplarla yazarın şimdiki zamanda yaşanan toplumsal olaylarda politik duruşunu sergileme gerekliliğinin önemini dile getirdi. Roman karakterlerinin kişisel çıkmazlarını, yabancılaşma ve varoluşa parmak basarak toplumsal olaylar endeksinde anlatan Ağaoğlu, günlüklerini Damla Damla Günler adlı bir seri ile toplamış, kendi kişisel çıkmazlarını, toplumsal olanın hayatına yansımalarını, Kanlı 1 Mayıs’tan Bahçelievler Katliamı'na kadar yaşam sürecine damga vuran olayları en ince ayrıntısına kadar anlatmış, Semih Gümüş’e verdiği röportajda da belirttiği gibi "Yazarın, günlüklerini çok zor olsa da yaşarken yayımlaması gerekliliğini" vurgulamıştır.
Semih Gümüş’ün romanını aslında yarı-belgesel olarak tanımladığı tanık-yazar Adalet Ağaoğlu, hem modern romana dair verdiği ölümsüz eserler, hem de asla pes etmediği, derinlerden gelen politik sesi ve başkaldırısıyla bugün 90 yaşında sadece uzun bir tatil için aramızdan ayrılmış, düşündükleri ve ürettikleri ile aramızda yaşamaya devam etmektedir.
Notlar:
https://kazete.com.tr/haber/adalet-agaoglu-ndan-basbakan-a-acilim-mektubu-10862
https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/64679-adalet-agaoglunun-istifa-metni
https://t24.com.tr/haber/ermenilerden-ozur-diliyorum,20737
http://dipnotkitap.net/ROMAN/Hayir.htm / Semih Gümüş ile röportaj
https://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/852085-adalet-agaoglundan-basbakana-mektup