Ben bu erdemin ücretini istiyorum
Bir erkekle flört etmeye başlarsınız, romantik konuşmanın orta yerinde, beklenmedik ama şaşırtıcı olmayan bir soruyla karşılaşırsınız; “Güzel yemek yapıyor musun?”… Ama biz aşktan bahsediyorduk?...
Ya da bir sivil toplum kuruluşunda çalışma yürütüyorsunuzdur. Belki bu kurumun çalışmaları, kadın emeğinin sömürüsünü de kapsıyordur. Toplantıların ardından bulaşıkları yıkayan yine kadınlardır.
Ya da çocuğunuzun eğitimi için whatsappta veli grubunda yazışıyorsunuzdur. Otuz kişilik grupta sanki “bu çocukların bir babası da var” der gibi, bütün babaları temsilen sadece bir tane erkek vardır.
Ofislerde kahveyi getiren, hep bir … abla vardır.
Hemşire dediğimizde aklımıza ilk gelen kadınlardır.
KADININ DOĞASI MI?
Müebbetlik mahkum gibi kadınların ömrünü tüketen, hiçbir karşılığı ve değeri olmayan; temizlik, bakım, beslenme gibi işler nasıl oldu da her zaman kadınlarla birlikte düşünülmeye başlandı? Kadınların yapmasının doğal görüldüğü, kadının doğasında olduğu söylenen bu işler gerçekten kadının doğasında mı vardı?
İtalyan feminist aktivist Silvia Federici, Ücret Patriyarkası kitabında ev içi emeğin kadının bir görevi haline gelmesini anlamak için üretim ilişkilerine, özellikle 18. yüzyılda kapitalizmin gelişimine bakmamız gerektiğini söyler.
“…ev içi emek, bildiğimiz haliyle, çok yakın bir tarihte inşa edilmiştir. 19. yüzyılın son kısmı ila 20. yüzyılın ilk on yılına tarihlenir. Bu dönemde, işçi sınıfının ayaklanması ve daha üretken bir işgücü ihtiyacı karşısında kendini baskı altında hisseden İngiltere ve ABD’deki kapitalist sınıf, sadece fabrikayla kalmayıp topluluğu, yuvayı ve hepsinden önemlisi kadınların toplumsal konumunu dönüştüren bir toplumsal reform başlatmıştır.”
Hafif sanayiden ağır sanayiye, mekanik tezgahtan buhar makinasına, tekstilden kömür-çelik üretimine geçişte daha sağlıklı ve güçlü işçilere ihtiyaç vardı. Sekiz ile on yaşlarında çalışmaya başlayan, günde oniki saat çalışan işçiler kırk yaşına gelmeden ölüyorlardı. Yeni bir işçi sınıfı ailesi yaratılarak kadınlar fabrikadan eve çekildi. Erkek işçinin evi tek başına geçindirebilmesi için ücreti artırıldı. Erkeğin işyerinde veriminin artırılması için bakımı şarttı. Bunu yapacak olan kadındı.
Kadın, fabrikadan eve çekilerek aynı zamanda sağlıklı proleterler doğurması için üremesi de kontrol altına alınmış oldu. Kadın erdemli bir anne olmalıydı. Kadının ev içinde tam zamanlı işçi olduğu bu evcilleştirilmiş işçi sınıfı ailesinde kadın ve erkeğin cinselliği de kontrol altına alındı.
“Başıbozuk, ev işine, aileye, ahlaka kayıtsız, işten kendilerine kalan birkaç saatte iyi vakit geçirmeye kararlı, sokağa çıkmaya ya da bara gidip erkekler gibi içki ve sigara içmeye hazır, çocuklarına yabancılaşmış, evli veya bekar kadın fabrika işçileri, burjuva tahayyülünde, istikrarlı bir emek gücü için tehdit oluşturuyordu ve evcilleştirilmeleri gerekiyordu. İşçi sınıfı ailesinin “evcilleştirilmesi”, tam zamanlı işçi sınıfı ev kadınının yaratılması bu bağlamda bir devlet politikası haline gelmiş, yeni bir sermaye birikimi biçiminin de başlangıcı olmuştur.”
Kadını eve hapseden, kendisini ve emeğini değersizleştiren bu sermaye birikiminin BM raporuna göre dünyada GSYİH içindeki oranı %10 ile %39'u oluşturduğu tahmin edilmektedir (2016).
Kapitalizm için vazgeçilemez bir rakam…
Yeni bir işçi sınıfı ailesinin yaratıldığı bu dönemde fuhuşta patlama yaşanır. Genelevler kurumsallaşır.
“…zira cinsel rahatlama, en azından erkekler için, işgünü boyunca biriken gerilimlerin emniyet sübabı olagelmiştir. Seks, uzun süre boyunca onlara bahşedilen az sayıda hazdan biri olduğundan vazgeçilmezdir.”
“…Sermayenin planlı seks işçiliğinin ilk aşamasında tipik olan devlet genelevi, casa chiusa (kapalı ev) ya da maison des femmes (kadınlar evi), kadını, kollektif koca ve kadın tüccarı olarak devletin doğrudan ya da dolaylı biçimde hizmetinde çalışan kolektif sevgili olarak kurumsallaştırmıştır. Milyonlarcasının bilabedel sağladığını yerine getirmesi için ücret ödenecek kadınları gettolaştırmanın yanısıra, seks işçiliğinin toplumsallaştırılması üretken verimlilik kriterlerini de karşılıyordu. Genelev tipik olan cinsel birleşmenin Taylorlaştırılması seks işçiliğinin üretkenliğini epey artırmıştır. Düşük maliyetli, kolay erişilebilir, devlet destekli seks, gününü fabrikada ya da ofiste geçirdikten sonra aşk maceraları aramak ya da gönüllü ilişki yoluna gitmek için zamanı ve enerjisi olmayan bir işçi için idealdi.”
İşten eve dönen erkek “Akşama kadar ne iş yapıyorsun?” diyebilir. Çünkü mesai süresi, kadının sabah yataktan çıkıp, gece yatağa girene kadar devam eden ev işlerinin ve çocuğun bakımının ücret olarak karşılığı yoktur, ücret olarak karşılığı olmadığı için de, hiçbir değeri yoktur. Çünkü kapitalizmde emeğin değeri ücretle ölçülür. Bu değersizlik piyasada kadınların ev içi işlerin uzantısı işleri yaparken ücretlerinin düşük olmasının en önemli sebebidir.
Kadından bu işleri yaparken duygusal olarak hizmet vermesi beklenir. Anne olarak başına kutsallık halesi takılan kadın, çocuğun bakımıyla ilgili hiç şikayette bulunmamalıdır. Kocasını güler yüzle karşılamalıdır. Yaptığı yemeğe sevgisini de katmalıdır. Görev haline gelen seksten zevk almalıdır.
Erkeğin kadına uyguladığı şiddet de duygusal hizmetin bir parçasıdır.
"EV İŞİ İÇİN ÜCRET KAMPANYASI"
Feminist hareket bu sorunu çözmek için 1970’lerde bir çok ülkede “Ev İşi İçin Ücret Kampanyası” başlattı. Kampanyanın İngiliz kolundaki bazı kadınlar hükümetten gerçek bir ücret talep ettiler. Silvia Federici, kadınlara ev işleri için ne kadar ödeme yapılması gerektiği sorusunun doğru bir soru olmadığını savundu. Mücadeleyi "kadınlar olarak hayatımızda bir devrim yaratma" gücüne sahip "siyasi bir bakış açısı" olarak düşünmemiz gerektiğini belirtti.
“Federici'nin bahsettiği siyasi bakış açısı, kadınlara yönelik baskının gerçekte nereden geldiği ve bir ücret için kampanya yürütmenin toplumsal cinsiyet rollerinde nasıl devrim yaratabileceği hakkında yararlı bir açıklama sağlıyor. Ev İşi Ücretleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin biyolojik farklılıktan kaynaklanmadığını öne sürer; ne kozmik, komplocu bir nitelikle havada süzülüyor gibi görünen kötü tanımlanmış bir ataerkillikten; ne de tek tek erkeklerin nefreti ya da kadınların aşağılığından kaynaklanır. Temeli, cinsiyete dayalı iş bölümünden kaynaklanır.”*
Kadınların hatta kız çocuklarının hayatının her alanına, her anına sirayet etmiş ev içi iş üzerine söyleyecek çok söz var. Ben bu işlerin kadının doğasından kaynaklanmadığını ve bu durumun kapitalizm için ne kadar vazgeçilmez olduğundan bahsettim. Kadın ve sınıf mücadelesi açısından da vazgeçilmez olduğunun altını çizdim. Ama bunun için öncelikle sınıf mücadelesi açısından bu emeğin görünür olması ve hak ettiği değerin verilmesi gerekir.
Aşkla başladım aşkla bitireyim. Silvia Federici’nin Ev İçi İş Kampanyası sloganında olduğu gibi;
Aşk diyorlar, ücretsiz iş diyoruz!
*https://lesglorieuses.fr/wages-for-housework/
Meliha Yıldız: 1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı, bu onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit’i 2021 yılında yazdı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor