'Benliğimiz' tecritte nasıl hayatta kalacak? *

'Benliğimiz' tecritte nasıl hayatta kalacak? *
Umuyoruz ki eve kapanma bizler için hapse atılma ya da gözaltına alınıp hücreye konma ile aynı anlama gelmiyordur.

Youness Bousenna'nın makalesini Evren ÖZEN çevirdi.


Her gün eve kapanmanın getirdiği güçlüğe kafa yormak için yeni düşünce alanlarını keşfediyoruz. Bugün sosyolog Erving Goffman’ın "tam gözetim kurumları" (Tam gözetim kurumu kavramını Erving Goffman geliştirmiştir. Bu kurumlar uzun süreliğine dış dünyadan kopartılmış aynı şartlar altında yaşayan çok sayıda kişinin barındığı ve günlük çalışmalarını yaptıkları mekânlar olarak tanımlanabilir) üzerine geliştirdiği çalışmalar bize eve kapanmanın kişilik üzerinde yarattığı tehditleri öğretiyor. Bununla birlikte içinde bulunduğumuz koşullara uyum sağlayabilmemiz için bize yol gösterecek ipuçlarını da birlikte ele alacağız.

Umuyoruz ki eve kapanma bizler için hapse atılma ya da gözaltına alınıp hücreye konma ile aynı anlama gelmiyordur. Bu konuyla ilgili olarak Kanada vatandaşı olan Amerikalı sosyolog Erving Goffman (1922-1982) tımarhaneler, hapishaneler ve hastanelerde yatanlarla ilgili araştırmalar yaptı; bunların içinde günümüzü aydınlatan bazı bilgileri bulacağız. Çünkü evlerde geçirdiğimiz bu süre "tam gözetim kurumları" (eskiden "totaliter" sıfatı ile tanımlanıyordu) ile oldukça analog (türev, benzer) özellikler taşıyor. Berkeley ve Philedelphia Üniversitelerinin eski öğretim üyesi Prof. Dr. Goffman Tımarhaneler ismindeki kitabında yer alan dört ayrı araştırmasında sözü edilen kurumları enine boyuna inceledi. Bu kitap ABD’de 1961 yılında basılmıştır. Fransa’da ise ünlü sosyolog Pierre Bourdieu’nün katkısıyla 1968’de okuyucularla buluştu. Bunlar dışarıya bütünüyle kapalı yerlerdir. Bu yerlerde uyumak, çalışmak ve boş zamanı değerlendirmek gibi üç esaslı faaliyet genel olarak birbirinde ayrılmış alanlarda yapılır ve bu yerlerin masrafları kamuya aittir.

1950’li yıllarda Goffman’ın akıl hastanelerinde aylarca zaman geçirerek özellikle incelediği bu kurumlar gözetleme aygıtlarının etkili kullanılması ile tanımlanıyor. Kurum kapatılan kişiye "tüm masrafları üstlenen bürokratik bir örgütlenme sistemine uygun olarak kolektif bir tedavi sunuyor".

Eğer bürokrasi dışarıya atılan küçük bir adımda bile bizi izne bağladıysa (Buna Fransa’da kısa süreli yer değiştirme belgesi deniyor) evlerimizin içindeki yaşamın benzer bir denetimden ayrı tutulduğunu söylemek mümkün mü? Eve kapanmanın bir sonucu olarak bazı hanelerde güç ve görev dağılımı yapıldı. İşte bu güç resmi bir kuruma kapatılmadakine benzer bir boğulma hissine sebep olabilir. İçinde bulunduğumuz durum "sınırlı temaslar" ile benzer olarak sosyal bir tecrit şekline sebep oluyor. Tıpkı tam gözetim kurumlarında olduğu gibi.

Şiddet ve kişiliğini yitirme

Çifte zorlama arasında – dışarıdan gelen kamu otoritesi baskısı ve hane içinde ev halkından gelen baskı – kalan "benlik" oldukça zor bir sınavla cebelleşiyor. Goffman "kişiliğin ampütasyonu" (ampütasyon, bedene ait bir organın ya da dokunun kesilip alınması) terimini kullanıyor. Çünkü her birey farklı ilişki çemberlerinde inşa edilmiş olan kendi özgün kimliğini tekil ve sürekli hale gelmiş bir sosyalleşmenin içinde boğulmuş olarak algılıyor. Tam gözetim kurumlarınca uygulanan kişilik yitirmeye yönelik şiddet "herhangi bir faaliyetinin en küçük detaylarını bile bir otoritenin düzenlemesine ve muhakemesine tabi kılmak" olgusu içinde yer buluyor. Öyle ki bu şiddetin sonucunda "sözü edilen eylemin kendine has özerkliği" bizzat kişiden çalınmış oluyor. Goffman bu noktada bizleri uyarıyor, "eğer kapatılan günler önceden belirlenen tarihe göre uzamaya başlarsa "uyum sağlayamama olgusu" içinde gelişen "kültürel kimliğin yitirilmesi" söz konusu olabiliyor. Bu durum bireyi geçici olarak tekrar karşılaşması durumunda günlük yaşamın getirdiği ve önceden aşina olduğu bir takım koşullarla baş edemez hale getiriyor".

Ancak "benliğimiz" oldukça kurnazdır. Goffman’ın gözlemlediğine göre tam gözetim kurumunca yadsınan bir birey kendi kişiliğini yeniden kurmak için en ufacık çatlaklardan bile yararlanıyor- Goffman bu tespiti Tımarhaneler isimli eserinde üçüncü inceleme altında "Totaliter bir kurumun gizli yaşamı" başlığı ile ele alıyor. Böylece "tecrit – resmi olarak ya da gizli kapaklı olarak- "ayrıcalıklar sistemi" ismini vereceğimiz bir duruma dönüşmeye başlıyor usulca. Farz edin ki bir kilometre çapında bir alanda günde bir saat dışarı çıkma hakkınız var yalnızca. Dışarı çıkabildiğiniz ikinci günde gezintiniz size çok daha fazla zevk verecektir. Bol bol temiz havayı içinize çekeceksiniz, bundan aldığınız haz ile özgürlüğünüzü daha çok özümseyecek ve bunun tadını çıkartacaksınız. Acaba Fransa Başbakanı Édouard Philippe yürürlükteki kısıtlamaları düzenlemek ve bu kısıtlamaların muhtemel ihlallerini ön görmek için Goffman’ı okudu mu? Kurumun sizden beklentisinden kaçabilme yetinize "ikincil uyum sağlama" diyoruz (birincil uyum sağlama ise kurallara itaat etmektir). Bu olguyu 1950’li yıllarda doğan ve bireyler arasındaki etkileşim üzerine kurulmuş bir kuram olan simgesel etkileşimciliğe özgü dev bir figürle açıklayabiliyoruz.

Özerkliğin küçük kaçamakları

Sözünü ettiğimiz ikincil uyum sağlamalar Goffman’a göre iki şekilde ortaya çıkar. Bunlardan ilkine "uyumsuzlar" diyoruz. Bu davranışı sergileyen faillerde "kurumdan gelen örgütlenmeyi bütünüyle terk etme niyeti vardır veya bu örgüt yapısını ciddi anlamda sarsarak bunu değiştirmek isterler". Uyum gösterenler kuralları sorgulamaz ve bunları kökten biçimde değiştirmeyi arzulamaz. Diğer grup ise "uyum gösterenler" adı altında toplanıyor. Özellikleri ne olursa olsun konulmuş kuralların ihlalleri "kurumun gayet doğal bir şekilde bireye buyurduğu rolden ve kişilikten bireyin kendisini çekip kurtarmak için başvurduğu bir araçtır". Sonuç olarak Goffman’a göre "tecrit burada, başka bir deyişle kendisinin yarattığı koşullarda, kendi kendisinin efendisi olduğunun ve kendi ortamında ciddi bir güce sahip olduğunun bir kanıtını görüyor". Kendi küçük özerklik kaçamaklarında alelade bir disiplinsizlikten başka bir şey görmemek konuyu biraz hafife almak anlamına gelecektir. Goffman burada bizlere küçük kaçamakların her şeyden önce eve kapanma döneminde "benliğimizin" hayatta kalmak için gereksinim duyduğu antikorlar olduğunu öğretiyor.

 

Erving Goffman

Makalenin orjinali Télérama'da yayınlandı

https://www.telerama.fr/idees/penser-au-temps-du-confinement-55-erving-goffman,-ou-comment-notre-moi-survit-a-la-reclusion,n6622634.php

Öne Çıkanlar