Berat Albayrak’ın rasyonel beklentileri
Oktay Cansın EMİRAL
Türkiye’de ekonominin ne zaman düzeleceğini merak eden milyonlarca kişi nefesini tutmuş bir şekilde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’tan gelecek olumlu bir ekonomik program bekliyor. Artış hızı bir türlü dizginlenemeyen işsizlik oranları, çok hızlı biriken enflasyon, müthiş seviyeye ulaşan döviz kurları ve ardı sıra yaşanan iflaslar uygulanan ekonomik programların başarısızlığını yansıtmaya devam ediyor, iyileşmeye dair umutlar yerini çaresizliğe ve karamsarlığa bırakıyor.
Hükümetten ve devlet kurumlarından gelen istatistiki ekonomik veriler normal toplumsal yaşamın koşulları ile uyuşmuyor çünkü ölçülebilen ve hesaplanabilen ekonomik göstergeler siyasi iktidarın hoşuna gidecek şekilde seçilen gösterenlerden oluşuyor: Döviz kurunda yaşanan artışın uzun dönemde durdurulması imkansız görüldüğü için kısa dönemde gerçekleştirilen döviz artış hızındaki azalma bir başarı hikayesi olarak kabul ediliyor. Örneğin: 2018- 2019’un Mayıs ayları arasında dolar kuru %41 oranında artış göstermiştir, 2019-2020’nin Mayıs ayları arasında ise %15 oranında artış göstermiştir. Artış hızının %41’den bir senede %15’e düşürülmesi Berat Albayrak tarafından çok büyük bir başarı olarak kabul ediliyor; fakat günümüz koşullarında bir yılda uygulanacak ekonomik politika sonucunda dolar kuru 4 liranın altına düşürülebildiğinde başarı olarak kabul edilebilir. Keza işsizlik oranları ve enflasyon oranları için de aynı tutum sergilenmektedir diyebiliriz. Bu inkar politikasının temeli olarak ‘‘Rasyonel Beklentiler Kuramı’’ adı verilen iktisat kuramı gösteriliyor. Bu kuramın ideolojik söylemler ile toplumu uyutan siyasi iktidarların ekonomik alandaki tüm çalışmalarını ve başarısızlıklarını meşrulaştırabilen bir fonksiyonu var ülkemizde. ‘‘Rasyonel Beklentiler Kuramı’’ bilimsel olsa dahi günümüz koşullarında sorunları çözmeye yetmeyen; ama yerine kullanılacak hiçbir iyi alternatifin olmamasından dolayı mecburen kullanılan bir kuram. Şu anda tüm dünyanın içinde bulunduğu ekonomik durgunluğun nedenini anlatabilmeye elverişli bir çıkış noktası olarak da gösterilebilir. Kuramın pratik ifadesi şöyle: Hükümet tarafından bir yıllık enflasyon beklentisi ne kadar düşük olarak açıklanabilirse gelecek yılın enflasyon artış oranının düşük çıkması o kadar mümkün olur; yani diyelim ki normalde % 20’lik bir enflasyon artışı olacak, fakat bakanlık enflasyon oranındaki beklentisini % 5 olarak açıklar ise bu oran mutlaka %20’nin altında gerçekleşir. Görülmekte ki Berat Albayrak bu kuramı enflasyondan işsizliğe, döviz kurundan diğer tüm ekonomik göstergelere uygulamaya çalışıyor; fakat uygarlık gelişim tarihine göz attığımızda hiçbir medeniyet beklentiler ile ve bekleyerek bir noktadan bir noktaya ulaşmamıştır. 21. yüzyılda ekonomik bir gelişim göstermek istiyorsanız ‘armudun iyisini ayılar yer’ atasözünde anlatıldığı gibi agresif birtakım ekonomik politikalara ihtiyacınız vardır. Yapısal sorunlarından dolayı ekonomik daralma yaşayan ekonomilerde ‘Rasyonel Beklentiler Kuramı’ anlamını yitirir; ancak yapısal problemleri olmayan ekonomilerde rasyonellikten mantıklı olarak bahsedebilirsiniz. Yapısal sorunları olan ekonomilerin ‘Rasyonel Beklentiler Kuramı’ndan verim alabilmesi için küresel ekonomik ortamın şartlarına uygun olarak çok dikkatli agresif ekonomik uygulamalar hayata geçirmesi gerekir. Söz konusu agresif ekonomik uygulamalara örnek olarak Türkiye ekonomisinde daha önce rastlanan birkaç uygulama vardır: Refah-Yol hükümeti döneminde memura % 130’luk zam gibi uygulamalar çağın ekonomik sorunlarının üstesinden gelebilmek açısından oldukça elverişlidir. Tabii ki agresiflik derecesi günümüzün şartlarına göre uyarlanabilir. Bu yönlü ekonomik politikaların küresel ekonomik alanlara çok güçlü şeffaflık ve açıklık mesajları iletme kabiliyeti de vardır. Yabancı sermaye akımlarının Türkiye’ye gelmesinde geçmişte yapılan bu türden ekonomi politikalarının olumlu etkisi açıktır.
Yabancı ekonomilerin agresif nitelikli politikalarına örnek olarak ise Bill Clinton zamanında uygulananları gösterebiliriz. Bunlar Amerikan yerli yatırımcıların ekonomik kaynaklarının dışarıya kaçmaması için yapılan düzenlemelerdir.
Clinton zamanında ‘‘Yatır ve Büyü’’ mottosu ile adlandırılan ekonomik program dahilinde İlaç ve Gıda Yönetimi FDA’nın onay süreçleri hızlandırılmış ve bu alandaki şirketlere 20 milyar dolarlık teşvik verilmiştir. Ayrıca başka ülkelere yatırımlarını aktaran Amerikan şirketlerinin faydalandığı vergi imtiyazları ile destekler durdurulmuştur. Bu sayede Clinton faiz artışlarını dizginlemiştir, istihdam artışı sağlamıştır, enflasyonu düşürmüştür. Örneklerden anlaşılacağı gibi yapısal sorunlar yaşamayan ekonomiler agresif nitelikli ekonomi politikaları ile başarılar sağlamıştır. Programın başarısından kaynaklı olarak ekonominin gelişeceğine dair rasyonel beklentiler uygulanan programın mantıklı bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye’ de ise ekonomik alana dair rasyonel beklentiler ‘Allah kerim’ mantığı sonucunda ortaya çıkmaktadır. Tüm bu bilimsel gerçeklikler göstermektedir ki ülkemizde bazı iktisadi bilim kuramları yanlış anlaşılmakta ve uygulanmaktadır. Türkiye’nin acilen tutarlı ve başarı vaat eden ekonomik bir programa ihtiyacı vardır. Bu da iktisat alanında gerçek profesyoneller yetiştirmek ile becerilebilir.