Çav Bella-Cami diyalektiği
Emre DEMİR
İzmir’de birden fazla camide tabii sürpriz şekilde beklenmedik örgütlü bir ‘Çav Bella’ furyası, "müzik saldırısı" yaşandı. Korona zamanlarında dinin daha fazla istismar edilip, selalarla, vaazlarla pazarlandığı son günlerde bu Çav Bella furyası bir kesimi güldürürken düşündürdü; bir kesimi her zamanki gibi sinirlendirirken yine kinlendirdi. Hatta sonucu da bilindik senaryo olan apar topar hukuksuz bir tutuklanmayla imzalandı. Üstelik eylemi yapan kişinin o değil sadece paylaşım yapmasıyla alakalı olan, tamamen siyasal bir tutuklama. Ama ney bu ‘Çav Bella’ furyası? Neyin aklı?
Ciao Bella (Çav Bella) İtalyan halk şarkısıdır. İtalya’nın pirinç tarlalarında yeşeren bu antifaşist ve emek tarihli marş günümüze kadar uzanmıştır. Ciao Bella tarihten bugüne mazlumlarla, ezilen halklarla alanlarda, sokaklarda beraber olmuş onunla cisimleşmiştir. İtalya’da pirinç tarlalarında sefalet içinde çalışan işçilerin söyledikleri marşın yaratıcısı belli değildir. Ama Mussolini faşizmine ve Alman işgaline karşı haykırılmış ve anti-faşist mücadeleyle sembolleşmiştir. Bu tarihten sonra tüm anti-faşist/anti- kolonyalist mücadele veren halkların marşı olmuştur. Çav Bella’nın yazarı ‘anonim’dir ama bugün camilerden yükseldiğini görse o da "bu işte acaba ne var" diye sormadan edemezdi. Lakin soranlar da cevabı geçmişten de bulabiliyor. Kim bilebilirdi ki tarih bize Çav Bella-Cami "düalizmi" üzerinden tarihsel çıkarım yapılacağını.
Tarih sayfaları darbelerle, katliamlarla dolu olan Türkiye en kötülerini siyasi İslam-şovenist provokasyonlar sebebiyle yaşadı. Emekçi-öğrenci ve kitle katliamlarının zeminini hep siyasal İslamcı ve ırkçı provokasyonlar oluşturdu. O zamanlarda kanlı iç kargaşaya yol açan üst akılı sorgulamayan güruh bugün yine pek tabii ‘Çav Bella’ meselesini sorgulamadı ve kin kustu.
Bunun yanında rejime entegre olmuş, esir alınmış ana muhalefet partisi cenahı da saflarını aldı. Özellikle son yıllarda merkezi anlamda sağcı-siyasi İslamcı ritüellere bürünmüş ‘ortanın solu’ndan ‘ortanın sağı’na serpilmek isteyen ana muhalefet partisi tarihe aldırış etmeden peş peşe talihsiz açıklamalar yaptı. Yukarıdan aşağıya sağcı ritüeller üzerinden siyaset üreten CHP ve vekilleri yine fırsatı kaçırmadı. Okları kendi üzerinden atmak isteyen, siyasetini ‘sağ’ retorik üzerinden var eden CHP cenahı Çav Bella-Cami "failine en ağır ceza verilmesini" isteyerek kendi üyesini tutuklattırma meşruiyetini sağladı. Ve Banu Özdemir’in tutuklanmasına "hukuksuzluk" diyemeyecek duruma geldiler. Tabii bu vekiller tarihten, yaşananlardan bihaber değiller. Bu bilinçsizlik değil düzenin içinde alabora olmuş "Cumhuriyet partisi"nin vecizen hazin sonudur.
Yeşil Kuşak projesiyle 'dinci' bir role bürünen, anti-Sovyetik/anti-komünist ideoloji üzerine inşa edilmiş Türkçü faşizm ve sağ/sermaye siyasi tarihinin toplumu mezhepçi veçheyle kemikleştirdiği aşikâr. 6-7 Eylül, Çorum, Maraş, Madımak "camide içki içtiler" ve Çav Bella ile süregelen tarihsel misyon ve bunu çok iyi yerine getiren iktidar.
Bunlarla beraber son yaşanan hadiseyle birlikte ülkenin nasıl bedbaht durumda olduğunu gördük. Ana muhalefet partisi liderinin; "kimse bu oyunlarınızı yemez, iç karışıklığa yol vermeyeceğiz" gibi söylemler yerine iktidar diliyle içselleşmiş açıklamaları, vekillerinin olayı fitillemesi ve hukuksuzca kendi partilisi bir kadının tutuklanması. Trajikomik...
Camilerden ‘Dombra’larla seçim propagandası yapanlara bu denli karşı çıkmayan CHP, Diyanet’in gerici nefret söylemlerine, farklı kimlikten ve inançtan olan insanlara yapılan saldırılara da sesini çıkarmadı. Bu cenahın siyaseti din ve vicdan hürriyeti söylemleri ve reel laiklik iddiasına değil ‘cami’ üzerinden var olabilen bir siyasete teslim olmuş durumda. Ama şunu unutuyorlar siyasi İslam orayı çoktan kuşattı. Televizyon programlarından çıkıp halkı alenen tehdit edenlere bu kadar gür ses çıkarmayan ana muhalefet partisi, cumhuriyet değerlerinin topyekûn tasfiye edildiği ve saldırıya uğradığı zamanlarda pasifizmin kurbanı olan CHP; camiden Çav Bella çalınmasını haykırarak lanetledi.
Bu olaylar silsilesinin acı gerçeği; rejim ve sermayenin temel amaçlarından biri ülkenin geçmişinde olan ilerici nüvelere saldırma, geçmişle hesaplaşma ve tarihsizleştirme projesine itiraz olmaması. Gelişen en ufak itirazı da tutuklama, gözaltı, tehditlerle sindirilmek istenmesi.
Korona günlerinde süreci içeride ve dışarıda yönetemeyen, bir kriz değil ‘çöküş’ eşiğine gelen iktidar cenahının sinir hatlarının gerildiği zamanlardayız. Bu çöküşü dışarıda "dış mihraklar" içeride "CehaPe" ile idare etmeye çalışıyorlar. Yoksulluğu ve ölümleri ideolojik mistifikasyon ve mukadderatla gizlemeye çalıştıkları her zamanki alamet. Fakat bu sistematik saldırıya karşı CHP’nin bir refleks geliştirememesi ve daha da dinamik bir toplamın gazını alarak düzene yedeklenmesi ülkenin bahtını daha da karartıyor.
En ufak muhalif bir söze tahammülü olmayan iktidar korona günlerinde maskesinin düştüğünün daha da farkında. Camiden çalan ‘Çav Bella’ şarkısını bir devlet skandalı haline getirmelerinden ve bunu siyasi İslamcı bir mobilizasyonla güven tazelemek istemelerinden anlaşılıyor. Bununla beraber gerçekten itiraz eden, ses çıkaran toplama da Sevda Noyan’lar aracılığıyla gözdağı veriyorlar. Bu yaşananlar ve daha niceleri ile beraber halkı alenen tehdit eden Sevda Noyan’ların, Fatih Tezcan’ların ellerini kollarını sallayarak sırıtmaları, örgütsüz-dağınık, itiraz yeteneğini kaybetmiş Sol’dan ve dinamik bir gücü soğuran reel- politik çizgiyle alakası olmayan CHP’den kaynaklı. Tarihsel sorumluluk reel siyasetin kendisidir. Tarihi tarih yapanlar bu sorumluluğun altına girenlerdi.
Pandemi ile beraber içeride ayyuka çıkan yoksulluğun ve sefaletin görünürlüğünün arttığını hisseden iktidar, bunu Çav Bella meselesiyle örtbas etmek istiyor. Halkın en temel ihtiyaçlarını, taleplerini islamizasyon bir pratikle silikleştirip, unutturuyorlar. Siyasal islam'ın kendi politik çıkarlarına göre kılıf giydirdiği kutsal olan camilerden Çav Bella çalmasına da şu mesajı veriyorlar: "Cami bizim aracımızdır, hoparlörü bizim megafonumuzdur. Dombra’da çalarız, kentsel dönüşüme de sokarız (Üsküdar Belediyesi Kirazlı Tepe Cami ve niceleri), rey çalışması da yaparız, camiyi stüdyoya da çeviririz (Bursa Ulu Cami)". Camilere ve kutsallığa saldırı arayanlar din ticareti yapan siyasal İslamcılar da bulurlar.
Bu bağlamda yaşananların sadece gündem değiştirmek değil var olan rejimin bu politikalar üzerinden beslenip nefes aldığını unutmamak gerekiyor. Havuz medyasıyla beraber,
Aktrollerin de bu kirli manipülasyonun yegâne dinamiği olduğu dönemde insanlara neyin ne olduğunu anlatmak insanlığa sahip çıkmaktır. Bu kokuşmuşluğa Ciao Bella (Elveda Güzelim) diyebilmenin umuduyla.