Demokrasiyi anlamlandırmak...
Hasan HARMANCI
Çok kabartıyoruz ve de abartıyoruz her şey değişecek diye. Pek bir şey değişmeyecek. Değişen şeyler eskinin sorunlarının bir kat daha yoksulun, emekçinin, esnafın sırtına binmesi olacak. Toplumun tüm yükünü çekenlerin yandığı kazana gerekçeler yenilenerek atılacak odunlar arttırılacak.
Siz toplumsal yapıda, insani tutumda ve ahlaki değerlerde bir hümanizm, kadir bilirlik vs. bekliyor olmalısınız.
Değişecek şey ortada: Çalışanlar zam beklemeyecek, çalışma koşulları daha keskin olacak. Çalışanlar yeni vergilerle ve zamlarla daha da boğulacak ve sesini çıkaracakları hiçbir koşula fırsat verilmeyecek.
Pandemi süreçlerinde toplumsal yapılar değişiyor. Birçok açıklamada insanlık dersler çıkarıp kendini yeniliyor vs deniyor. Geçin bunları. Bu pandemi iktidarların çoğunu bir sağlık sorunu yönüyle değil daha çok ekonomik ve sosyal kriz yönüyle ilgilendiriyor. İçinden çıkamadıkları yönetim sürecini sosyal pandemiye dönüştürdüler. Öncelikle insanların yoksulluğu, güvensiz ve güvencesiz yaşaması bir kat daha boğucu hale getirildi. Yetmiyormuş gibi teknolojik aygıt yatırımları insanı iyice esir almaya yönelik planların adımları ile güçleniyor. Uluslararası ölçekte bir 5G’li yaşam dünyasına girmenin bunalımını yine insana kat be kat yaşatmadan bu süreç tamamlanacak mı sanıyorsunuz.
Sokağa çıktığınızda ne görüyorsunuz. Ne değişmiş. Az biraz doğa, deniz baharın nimetlerinden faydalanmış. İnsanın daha zor koşulları hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diye tehditvari hale getirilmesi sadece lafta bir durum yaratmıyor. İşyerlerine dönülmeye, kepenkler açılmaya başlandığında asıl zamanda yolculuk görülecek.
Doğamız, ekolojimiz talan edilmeye devam ediyor. Üstelik geceli gündüzlü hunharca sahiller, dağlar yeşil alanlar sürekli bir dozer, kepçe istilasında. Bizim burnumuzun ucunu dışarı çıkarmamız yasakken olan biten bundan ibaret.
İnsanlığa yararlı hangi adımı duydunuz. Bazı belediyelerin geçici sosyal organizasyonları olmasaydı zaten sokaklar epey bir çaresizlik ve dramlarla yüzyüze kalmayacak mıydı? Ki bu yardımlar da yarayı sarmaya, paçalara yamamaya yetiyor mu ayrı dert.
Hayalet bir demokrasiden ancak hayallerin uçurumdan aşağı tepe taklak olduğunu seyrediyoruz. Tanrıların yasalarına inanmak gibi bize sundukları bu Demokrasiye de inanmamızı bekliyorlar. Açlığın demokrasisine, sırtımızdan kazananların bizlere sunduğu Demokrasiden bahsediyorlar. İşsizliğin korkutucu hakimiyeti altında daha çok köle olmaya itildiğimiz bir düzenin gelişine her seferinde "Yeni Dünya Düzeni "denilip duruluyor.
İnsanın; yarın işsiz kalma koşullarının her an başında olmasına, yaşam enerjisini saatlerce sömürüp bir lokmanın dahi huzurla kursaktan gidemeyişine Demokrasi diyeceğiz. Ölçüsü kaçmış adalet terazisinin bir tarafında hep taşıyamayacağımız maliyetlerin, yüklerin altında sürüne sürüne yaşamaya devam edeceğiz ve bunu kabul edip, alkışlayarak "yeni düzen" diyeceğiz. Bu bir düzen değil ki, bu hayvanlar aleminin demokrasisinden, Orman yasasından bile geri bir düzen. Demokraside yarın başıma ne gelecek, işsiz mi kalacağım, borçlarımı, zorlandığım kredileri kim ödeyecek diye bir kaygı olabilir mi? Demokrasi çalışabilmek ve iş güvencesidir biliyor musunuz.
Çalışabilir olanların yarısına yakınının iş gücü potansiyeli hunharca kullanılıyor. Ekilebilir arazilerin yarısı sonsuz nadasa bırakılıyor. Çiftçi ekecek tarlasını ne ekebiliyor ne de biçebiliyor. Biz hayatın yeni koşullarını konuşuyoruz. Kaç on yıldır bu halde ve iktidar olanın amacı bunları düzeltmek değil mi? Muhalefet olanın amacı bu sorunlara dikkat çekmek değil mi?
Siz sosyal mesafe diye bir kavram tutturmuşsunuz, sakız misali, ağzınızda onu çiğniyorsunuz. Hayat zaten sosyal mesafeydi. Kimse kimsenin kapısını çalamıyor. İstediği gibi çoluğunu çocuğunu geçindiremiyor.
Sosyal mesafeler iş yerinde zaten on kat artmış. Kimse kimseye laf edemiyor. Kimsenin örgütlenme, farklı düşünme hakkı yok. İnsanlar sokakta üç maymunu geçmiş, bir de pandomin sergiliyor. Herkes ağlak, yüzler düşük, hazır bomba durumunda. Demokrasi huzurdur biliyor musunuz.
Tutturmuşsunuz marketlerde şöyle sıra böyle mesafe. Köşebaşını tutanlar zaten tüm tüketim ve üretim ürünlerini zincir marketlere, ithal mala bağlamışlar. Küçük esnaf, bakkal mı kaldı. Alım gücü mü kaldı. Demokrasi satın alabilme gücüdür biliyor musunuz.
Tutturmuşsunuz tatilde plajlar böyle, restoranlar şöyle mesafeli olacak. Olsun bakalım. Olsun hele. Siz o restoranların dolacağını mı sanıyorsunuz. Siz otellerin, kapıda müşterileri sıraya koyacaklarını mı sanıyorsunuz. Siz halkın tatile çıkmak için, işverenlerin de tatile çıkacaklara ayrıca ikramiye mi vereceğini sanıyorsunuz. Hele çalışanlar tatil diye ağzından bir gevelesin bakalım. Çıkacak mı sizce böyle cesaretli olan. İşini kaybetmeyeceğine inanan. Tatil yaşam hakkı kadar güvence ister biliyor musunuz.
Bu süreçte ne yazık ki yaşamımız altın tepsi içinde küresel şirketlere satıldı, hibe edildi, edilecek şirketler sırada bekliyor. Gelin istediğiniz kadar kullanın, talan edin ülkeyi "eti sizin kemiği bizim" denerek yapılıyor bunlar. Ülkenin toprağı, taşı, madeni, suyu, havası sizinse Demokrasi var biliyor musunuz
Artık Demokrasi demesek. Artık aş iş, eğitim, sağlık demesek. Bari kral çıplaksa da çıplak kalsın. Giydirmeye gerek yok. "Köylü milletin efendisidir" sözü gibi pohpohlayıcı bir söz Yeni Dünya Düzeni ve Demokrasisi. O sözün söylendiği buhran döneminde, kaosta, nüfusun en az yüzde 90’nını oluşturan köylüye yeni yaşam biçimi, Yeni Dünya Düzeni dayatılıyordu.
Köylü sonunda topraksız aşsız işsiz kalarak nasıl ki şehirlere, başka ülkelere göç ettirildi. Bu sefer bari hakkını verelim ve söyleyelim; evet aç, açıkta bıraktık bu halkı. İşsiz bıraktık. Son toprak parçasını, son el emeği, göz nuru, yetim hakkı gibi sakladığımız dağları, taşları sattık ve deniz tükendi diyelim.
Diyelim de hakikatli bir demokrasi çığlığı atalım ama "Demoklesin kılıcı" anlamayın bunu da. Zaten değişmeyen ömrümüz hep tehdit ve tahakküm altında. Sürekli olanı bize değişim olarak sunmak iktidar kavgasının, şiddetin sesinin düşük olmayacağını gösteriyor. Değişimin kaçınılmaz olduğunu hepimiz görüyoruz yine de.
Hayatın güzelliğinden, adaletli ve ötekileştirmeden birlikte yaşayabilmeye cesaret edenin artacağını şimdi daha çok göreceksiniz. Barış türküleri söylemek isteyenleri daha çok göreceksiniz. Kolektif bilincimiz bu süreçte daha çok beklenti ile yüklendi. Gerisi de gelecek biliyor musunuz.
Aristoteles der ki "yoksullukta ve diğer talihsizliklerde gerçek dost emin bir sığınaktır". Yeter ki insan, empati yapabilsin. Yeter ki yönetmeyi, yönetilmeyi sadece sömürmek olarak görmesin. Yeter ki emeğin, insanın az biraz kıymeti bilinsin, hayatın anlamı anlaşılsın.
Demokrasi buradan başlar…