2 Mart’tan 4 Kasım’a; darbeciler değişti, yöntemler aynı

2 Mart’tan 4 Kasım’a; darbeciler değişti, yöntemler aynı
Her iki darbenin de meydana geliş koşulları, zemini birbirinden farklı değil. Her iki darbe de Kürtleri parlamentodan atarak, demokratik siyaseti tıkamayı,...

Her iki darbenin de meydana geliş koşulları, zemini birbirinden farklı değil. Her iki darbe de Kürtleri parlamentodan atarak, demokratik siyaseti tıkamayı, Kürtlerin taleplerini bastırmayı hedeflemektedir.

Aydın BOLKAN

2 Mart 1994 günü Türkiye tarihine DEP depremi olarak geçti. Bugün iktidarda olan AKP için bu bir şey ifade etmese de Kürtler için 12 Eylül darbesinden, 28 Şubat Muhtırasından farklı bir anlam taşımıyor. Bu darbenin üzerinden 20 yılı aşkın bir zaman dilimi geçse de, darbe mekaniği renk ve şekil değiştirerek daha ağır koşullarda sürdürülüyor.

Kürtlere karşı 100 yıldır sürdürülen tahammülsüzlük, demokratikleşme söylemlerinin ayyuka çıktığı dönemlerde de hep devam etti. Sadece uygulayanlar farklılaştı.

1989 yılında SHP’li Kürt milletvekilleri Kenan Sönmez, İsmail Hakkı Önal, Ahmet Türk, Mehmet Ali Eren, Adnan Ekmen, Mahmut Alınak, İbrahim Aksoy ve Salih Sümer Ekim ayında Paris'te düzenlenen Kürt konferansına katıldıkları için İhraç edildiler.

İhraçlar üzerine SHP içerisinde bulunan Kürtler ve demokratik güçler bir arayışa girdiler. Aralarında istifacı 10 milletvekilinin de bulunduğu bazı eski SHP'liler 7 Haziran 1990'da Halkın Emek Partisi'ni (HEP) kurdu. Parti örgütlenme çalışmalarını tamamlayamadan erken genel seçim kararı alındı. HEP, 1991 yılında yapılan erken genel seçime SHP ile birlikte girerek, Meclis'e 18 milletvekilinin seçilmesini sağladı. 23 Nisan 1921'de açılan ilk Meclis'ten sonra Kürtler kendi kimlikleriyle ilk kez Meclis'te temsil edilmeye başlandı.

Seçimler sonucu Meclis'e giren Kürt vekillerinden Hatip Dicle ile Leyla Zana'nın yemin metnini Kürt ve Türk halkları için okuduklarını açıklamaları nedeniyle yeminleri geçersiz sayıldı. Yeniden yemin etmek zorunda kaldılar. Bu yemin töreni nedeniyle Kürt milletvekilleri ile SHP yönetimi arasındaki ilişkiler gerginleşti. SHP lideri Erdal İnönü, 2 milletvekilini partiden istifaya çağırmasının yanı sıra yargı da harekete geçerek HEP'e kapatma davası açtı. HEP kapatıldı. SHP'den istifa edip HEP’i kuranlar, bu partinin kapatılmasından sonra 1993 yılında DEP'i kurdular.

1993: ÇİLLER, AĞAR, GÜREŞ KONSEPTİ

1993 yılı Türkiye siyasal yaşamında çalkantıların en fazla yaşandığı yıldır. 1993 yılı Mayıs ayında Turgut Özal'ın ani ölümü, Başbakan Demirel'in Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü'ne çıkması, SHP lideri Erdal İnönü’nün aktif siyasetten çekilmesi, DYP-SHP koalisyonunda da değişikliğe yol açtı. Başbakanlığa Tansu Çiller gelirken, Başbakan Yardımcılığı görevini ise Ankara Büyükşehir Belediyesi eski başkanı, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın devraldı.

Bu dönem Kürtlere yönelik siyasal imha politikalarının en yoğun olarak uygulandığı dönem oldu. Bu dönemde insan hakları ihlalleri, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar artarken, PKK'yle mücadelede yeni bir konsept yaşama geçirilmeye başlandı. "Denizi kurutmak" adına, köyler yakılmaya ve boşaltılmaya başlandı. 1990'da Kürtlere yönelik olarak başlatılan baskılar bu dönem tavan yaptı. Çiller'in Başbakan olmasıyla birlikte 1989 yılından itibaren Kürtlere karşı sistemli olarak yürütülen yok etme ve imha politikası bir üst boyuta sıçradı. 4 Eylül 1993 tarihinde DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar Batman'da katledilirken Siirt Milletvekili Nizamettin Toğuç saldırıdan yaralı kurtuldu.

30 Mart 2014 tarihinde yapılacak olan yerel seçimlere hazırlıkların başlandığı bu dönemde DEP binalarına yönelik sistemli saldırılar da başladı. DEP'ten belediye başkan aday adayı olarak açıklanan siyasetçilere yönelik baskı, gözaltı ve tutuklama operasyonları yoğunlaştı.

DEP Parti Meclisi'nin seçimlere demokratik olmayan koşullarda gidildiği gerekçesiyle yerel seçimleri boykot edeceğini açıklaması yeni bir saldırı dalgasını başlattı. Dokunulmazlıkların kaldırılması için düğmeye basıldı.

DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından 10 gün önce dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, "Eşkıyayı Bekaa'da aramaya gerek yok, maalesef bunların bir kısmı Yüce Meclis'in çatısı altındadır" açıklaması yaparak DEP'lileri hedef gösterdi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller de 2 Mart 1994 tarihinde partisinin grup toplantısında işaret verdi: "Meclis'te PKK'nın barındığı bir gölge vardır, bunu Meclis'in üzerinden kaldırmakla yükümlüyüz."

MİLLETVEKİLLERİ CEZAEVİNDE

DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması Meclis'te oylanırken, gözaltılar başladı. DEP milletvekilleri Orhan Doğan ve Hatip Dicle 2 Mart 1994'te Meclis'ten çıkışta sivil polisler tarafından yaka paça gözaltına alındı. Doğan ve Dicle'nin ardından 4 Mart 1994'te Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Sedat Yurtdaş gözaltına alındı ve 17 Mart'ta Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'ne konuldu. 16 Haziran 1994'te Anayasa Mahkemesi, 7 Mayıs 1993'te kurulan DEP'in kapatılmasına ve 5'i cezaevinde bulunan 13 milletvekilinin vekilliklerinin düşürülmesine karar verdi.

1 Temmuz 1994'te Selim Sadak da gözaltına alındı ve 12 Temmuz'da tutuklandı. 3 Ağustos 1994'te tutuklu bulunan 6 eski milletvekiliyle başlayan DEP davası, 8 Aralık 1994'te sonuçlandı. Mahkeme sonunda Diyarbakır milletvekilleri Hatip Dicle, Leyla Zana ile Şırnak milletvekilleri Orhan Doğan ve Selim Sadak'a "örgüt üyesi" suçlamasayla 15'er yıl ağır hapis cezası verildi.

Eski DEP milletvekillerinin 1996 yılında yaptığı başvuruyu, 2001 yılında sonuçlandıran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), DGM'nin tarafsız ve bağımsız olmadığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle, Türkiye'yi mahkum etti.

Kamuoyunda 2. Uyum Paketi olarak bilinen kanunla DEP'li vekiller 2003'te avukatları aracılığıyla yeniden yargılanma isteminde bulundular. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, "Gelinen safha ve cezaevinde geçen 10 yıl 3 ay 8 günlük süreyi" dikkate alarak tahliye kararı verdi. Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak 9 Haziran 2004'te serbest bırakıldı.

2007 yılında Bin Umut listesinden bağımsız aday olmak için YSK'ya başvuran Zana, Dicle, Doğan ve Sadak'ın milletvekilliği aday başvurusu kabul edilmedi.

Yaşamını Kürt halkının özgürlük mücadelesine adamış DEP eski Milletvekili Orhan Doğan, Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde 2007 yılında Doğubeyazıt Belediyesi tarafından düzenlenen 6'ncı Ehmedê Xanî Kültür Sanat ve Turizm Festivali'nin kapanış konuşmasında kalp krizi geçirdi. Doğan, tüm müdahalelere rağmen 29 Haziran 2007 günü 52 yaşında hayatını kaybetti.

DEP'TEN HADEP'E, DTP'YE, HDP'YE BASKILAR TAM GAZ

DEP'e yönelik olarak kapatma davasının açılmasının ardından Mayıs 1994 tarihinde HADEP kuruldu. Aynı baskıları HADEP de yaşadı. HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak ile partinin merkez yöneticileri 1996, 1997 ve 1998 yıllarında üç defa tutuklandılar. Yaklaşık 3.5 yıl hapis yattılar.

HADEP'in kapatılmasının ardından DEHAP'la yollarına devam eden Kürtler 2006 yılında DTP'yi kurdu. DTP kurucuları arasında 2 Mart' darbesiyle cezaevine konulan Kürt milletvekilleri de bulunmaktaydı.

Aradan geçen 12 yılın ardından 2006 yılında kurulan DTP de baskılardan nasibini aldı. Düzenlediği her etkinlik suç unsuru sayılarak, Anayasa Mahkemesi tarafından hakkında kapatılma davası açıldı.

‘DTP'Yİ TASFİYE KCK OPERASYONLARIYLA BAŞLADI

14 Nisan 2009 tarihinde "KCK operasyonu" adı altında Kürt siyasetçiler ve insan hakları savunucuları tutuklanırken operasyonlar belediye başkanlarının gözaltına alınmasıyla devam etti. 24 Aralık 2009 tarihinde DTP'ye yönelik gerçekleştirilen operasyonda 7 belediye başkanı tutuklandı. Adliyeye getirilen Dicle, Sadak ve DTP'li seçilmişlerin tek sıra halinde elleri kelepçeli şekilde fotoğrafları çekilerek, basına servis edildi. Tam 15 yıl önce DEP'lilerin yaka paça gözaltına alınması gibi basına servis edildi.

Anayasa Mahkemesi, 2011 yılında oybirliğiyle DTP'nin kapatılmasına karar verdi. 37 kişiye 5 yıl siyaset yasağı getirilirken, Genel Başkan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un milletvekilliğinin düşürülmesi kararlaştırıldı. DTP'nin kapatılması büyük tepki toplarken, DTP'liler sine-i millete dönme kararı için Diyarbakır’a geldi. Ardından sivil toplum örgütlerinin yanı sıra birçok farklı çevre ile yapılan görüşmelerin ardından demokratik siyasete devam kararı alındı. Kapatılan DTP'nin milletvekilleri ve belediye başkanları düzenlenen törenlerle BDP'ye geçti.

DEP'lilerin yaka paça gözaltına alınıp tutuklanmasının ardından 15 yıl geçti, fakat Kürt siyasetçilere yaklaşım konusunda 15 yılda değişen bir şey olmadı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in söylemleri, AKP iktidarı döneminde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın söylemleri haline geldi. Seçilmiş Kürt siyasetçiler hükümet tarafından her fırsatta PKK ile ilişkilendirildi ve haklarında yasal işlem baskısı yapıldı. Bunların sonucu olarak yapılan ve AKP'nin açılım politikasının bir parçası olarak lanse edilen KCK operasyonları hız kesmeden devam etti. Operasyonlar kapsamında 6 bine yakın Kürt siyasetçi ve belediye başkanı, aydın, yazar ve gazeteci tutuklanarak cezaevine konuldu. KCK operasyonları sonrasında başlayan yargılama safhası ise tam bir fiyaskoydu.

BASKILAR HDP'YE KADAR DEĞİŞMEDEN SÜRDÜ

DTP'nin kapatılmasının ardından BDP ile yoluna devam eden Kürt siyasetçileri, Türkiye demokrasi güçleriyle birlikte Halkların Demokratik Partisi-HDP'yi kurdu. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan Milletvekili seçimlerinde yüzde 13.2 oy alan HDP, 80 milletvekili ile parlamentonun üçüncü partisi konumuna geldi.

2015 yılında baş döndürücü bir hızla yaşanan gelişmeler, Çözüm ve Müzakere görüşmelerini bitirirken Türkiye yeni bir çatışmalı sürece girdi.

5 Haziran'da Diyarbakır'da HDP mitingine yönelik olarak gerçekleştirilen bombalı saldırılar Suruç'ta Kobani'yle dayanışmaya giden Sosyalist gençlere yöneldi. Bombalı saldırılar, 10 Ekim'de Ankara'da barış isteyenlere yönelik saldırılarla devam etti. Ankara saldırısında 100'ü aşkın insan yaşamını yitirdi. 1 Kasım seçimlerine gidilirken HDP merkez, il ve ilçe binalarına yönelik saldırılar tıpkı 1993 konseptinin habercisiydi.

1 Kasım seçimlerinde HDP yüzde 10 barajını yeniden aşarak bu kez 59 milletvekiliyle parlamentoya girerken, AKP baskı ve zor yöntemleriyle yeniden tek başına iktidar oldu.

Bu dönemde Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, İdil gibi bir çok yerde başlayan direnişlere AKP iktidarının yönelimi çok ağır oldu. Sadece Cizre'de 200'ü aşkın insan bodrumlarda katledildi.

Kürt sorununun çözümünde atılan tüm adımları durduran AKP hükümeti, yeniden askeri politikaları devreye sokarak, kendi Kürdünü yaratmanın peşine düştü. AKP,. MHP'nin ve bir kısım CHP'linin de desteğiyle dokunulmazlıkları Mayıs ayında kaldırdı. CHP dokunulmazlıkları Anayasa Mahkemesi'ne taşımadı. Kürt sorununda yeniden askeri çözümü devreye koyan AKP hükümeti, 30 Mart 2014 seçimlerinde BDP tarafından kazanılan 106 belediyeyi ele geçirmek için kayyum atama hazırlığı yürütürken, Gülencilerin 15 Temmuz darbe girişimi süreci yaşandı. Bu süreçte ilan edilen OHAL ile Türkiye'de demokrasi güçlerine yönelik saldırılar ve yönelimler daha da arttı.

PKK; lideri Öcalan'la görüşmelerin yeniden yapılması için Diyarbakır’da 50 aktivistin başlattığı açlık grevi devam ederken Öcalan'ın ailesinin İmralı'ya gidişine izin verildiği gün, BDP'li 24 belediyeye kayyum atandı. Kayyum atamaları daha sonraki süreçlerde BDP'li Belediye Eş Genel Başkanlarının gözaltına alınması ve tutuklanması süreciyle devam etti. 31Ekim 2016 tarihinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Genel Başkanları Gültan Kışanak ile Fırat Anlı tutuklandı. Tutuklamaları protesto eden grupta bulunan BDP Eş Genel Başkanı Sabahat Tuncel de yaptığı açıklamalar nedeniyle tutuklandı.

4 Kasım gecesi HDP milletvekillerine yönelik olarak gözaltı ve tutuklama furyası başlatıldı. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile çok sayıda milletvekili gözaltına alındı. Mahkemeye çıkartılan milletvekilleri tutuklanmaya başlandı.

Bu tutuklamadan bir gün sonra medyaya servis edilen ve HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın askeri helikopterin yanındaki fotoğraf ile yeni bir algı operasyonu yapılmak istendi. Tıpkı 2 Mart 1994 tarihinde DEP milletvekili Orhan Doğan'ın yaka paça gözaltına alınarak tutuklanması, DTP'li Belediye başkanları ve eski milletvekillerin 19 Nisan 2009'da Diyarbakır Adliyesi önündeki kelepçeli fotoğrafları gibi.

HDP'LİLER CEZAEVİNDE

Halen HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ile birlikte Grup Başkan vekilleri Çağlar Demirel, İdris Baluken, HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, milletvekilleri Nihat Akdoğan, Ferhat Encü, Nursel Aydoğan, Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Besime Konca, Gülser Yıldırım ve Meral Danış Beştaş tutuklu olarak bulunmaktadır. Bunun dışında eski milletvekilleri Aysel Tuğluk, Sabahat Tuncel, Halil Aksoy, Ayla Akat At da bu süreçte tutuklandılar.

Van Belediye Eş Başkanı Bekir Kaya, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Gültan Kışanak, Fırat Anlı, Siirt Belediye Eş Başkanı Tuncer Bakırhan ile birlikte 76 belediye eş başkanı, yüzlerce parti üyesi ve aktivisti tutuklu olarak bulunmaktadır.

2 Mart 1994 ile 4 Kasım 2016 tarihleri de hiç kuşkusuz Türkiye darbe tarihinde yer alacaktır. Her iki darbenin de meydana geliş koşulları, zemini birbirinden farklı değil. Her iki darbe de Kürtleri parlamentodan atarak, demokratik siyaseti tıkamayı, Kürtlerin taleplerini bastırmayı hedeflemektedir. Her iki darbe arasında geçen süre değerlendirildiğinde Türkiye'de sistemin giderek daha baskıcı ve faşizan bir hal aldığını göstermektedir. Kısacası, Türkiye tarihi darbeler tarihidir. 2 Mart ve 4 Kasım da bu darbeler tarihinin bir parçası olarak Kürtler tarafından asla unutulmayacak; tıpkı, 1925 Şeyh Sait, 1930 Zilan, 1938 Dersim, 12 Mart ve 12 Eylül gibi…

Öne Çıkanlar