Erdoğan’ın eylem rotasının arkasındaki mantık

Erdoğan’ın eylem rotasının arkasındaki mantık
"Mevcut durumun nedenlerinden biri, Türkiye’deki akademik camianın hem yapısal hem de içerik bakımından evvelden sınırları olmasından dolayıdır."

Dr. Halis YILDIRIM


Haziran sonunda İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nden 12 akademisyen ihraç edildi. Bu nedenle, bu aşamalı ihraçların arkasındaki mantığı dile getirmek önemlidir. Bu zamana dek, ihraçların üç dönemi, bu makale boyunca sorgulanacak olan demokrasi ve akademik özgürlük arasındaki ilişkinin bir analizi, yaşanmıştır

İHRAÇ AŞAMASI

İlk aşama, Gülen Cemaati’ne yakın vakıf üniversitelerdir. Kısaca, başarısız darbe girişiminden sonra, birçok vakıf üniversitesi kapatılmış, bu üniversitelerin hocaları ihraç edilmiş, öğrencileri devlet üniversitelerine yerleştirilmiştir. Takip eden süreçte bu ihraçlara birçok karşılık verildi: İlkin, Gülen cemaati darbe girişimini organize etmekle suçlandı, bu da birçok insanın kendilerini hareketten uzak tutmasına, görünen o ki, neden oldu. İkinci olarak, Gülen hareketinin Erdoğan’la birlikte uzun süre ve derin iş birlikleriyle uyguladıkları aynı siyasetten dolayı, ikili arasındaki mevcut çekişme temelde farklı bir düşünme gibi algılanmadı, bilakis çekişme devlet aygıtları üzerinden güç dağılımı çatışması olarak görüldü. Üçüncüsü, buradaki öğretim görevlileri Türkiye’deki sendika dayanışması etkinlikleri dışındaydılar. Böylece, bu vakıf üniversitelerinde ilk ihraç dalgası hızlı ve herhangi büyük bir direniş olmaksızın yerine getirildi.

İkinci aşama birinci aşamayla eş zamanlı yer almasına rağmen, kendi yapısında farklıdır. Burada hem devlet hem de vakıf üniversitelerinde çalıştırılan barış akademisyenleri ihracın hedef noktası durumda. Türk devleti başarısız darbe girişiminden önce ihraçlara başlamıştı, ama ihraçların büyük oranda artmasıysa darbeden hemen sonra olmasıdır. İlk hedef seçilen üniversitelerde BAK sayısının düşük olması ve bu ihraçlara karşı direnmenin oldukça zayıf olacağı üniversiteler seçildi.

Meslektaşımız ve Akademik Özgürlük ve Siyaset kongresi organizatörlerinden Prof. Dr. Latife Akyüz, ilk ihraç edilen öğretim görevlilerindendir. Erdoğan lehine %71 oranında oy kullanılan ve eleştirel fikrin olmadığı Düzce üniversitesinde eğitim veriyordu. İhraçlar 7 Şubat 2017’de 72’si Ankara Üniversitesi’nden – bunlar arasında yine kongre organizatörlerinden Güneş Gümüş de var – olmak üzere 330 öğretim görevlisinin ihraç edilmesiyle dönüm noktasına ulaştı. Diğer yandan, Ankara Üniversitesi geleneksel Türkiye’deki akademik değerleri içinde eleştirel entelektüellerin kalesi olarak görülmektedir. Özellikle Eğitim-Sen Sendikası tarafından, ihraçlara karşı birçok girişimde bulunuldu. Lakin bu rağmen direnme, devletin ihraçları durdurma ya da ihraçlardan çekilmesi için yetmedi ve böylece ihraçların ikinci dalgası yaşanıldı.

Üçüncü dalga ihraçlar, muhalif entelektüellerin kalesini bastırmaya yönelikti. Mevcut durumda, bu aşamada kendimizi bulmakla birlikte, aşama henüz tamamlanmamıştır. Bir anlamda bu, aşamadan önceki devamlılıktır. Bazı üniversiteler, İstanbul’daki Boğaziçi Üniversitesi ve Ankara’daki ODTÜ, hala barış akademisyenleriyle çalışmaktadır. Lakin iki yabancı uyruklu, Dr. Naomi Levy-Aksu ve Prof. Abbas Vali, öğretim görevlisi Boğaziçi Üniversitesi’nden ihraç edildi. Bu defa onlar için üniversitenin öğretim görevlileri ve öğrencileri tarafından yoğun bir destek gösterildi. Planlanmış gelecek ihraçlar, üniversite tarafından daha fazla direnme desteğinin sürdürülmesi ve referandum öncesi karşı duruş nedeniyle muhtemelen geri alınmıştır. Kendini devletin başı Bonapart olarak korumaya alan Erdoğan, akademik özgürlüğe yönelik bir sonraki saldırıyı elinde hazır tutmaktadır. Bu yüzden, daha önce bahsi geçen ODTÜ ve Boğaziçi gibi önemli üniversitelere yapılan saldırılar ertelenir, çünkü direnme diğer üniversitelere oranla daha güçlü olacaktır ve bu durum da toplum üzerinde beklenmedik sonuçlar doğurabilecektir. Bununla beraber ihraçlar diğer üniversitelerde devam etmekte. 12 öğretim görevlisinin ihracından sonra bu, sadece bir sonraki ihraçlar için akademide mutlak itaat sağlanıncaya kadar olan bir zaman meselesidir.

BU EYLEM ROTASININ AMACI

Devlet, için zaten BAK imzacılarını bilmesine rağmen, ki açıktan yapılan bir çağrıydı, bu aşamalı ihraçların arkasındaki amaç nedir? İlkin, hükümet her şeyle baş edecek durumda değil henüz ve bu yüzden de bu süreçte dikkatli davranmak zorunda. Türk hükümeti hala çeşitli bir koalisyonlar gücüdür. Şu sıralar, kapalı kapılar ardında AKP içinde güç ve konum dağılımı için bir iç çatışma söz konusudur. Dahası AKP, MHP gibi aşırı milliyetçi güçlerle işbirliği yapmalıdır. Buna ek olarak, halihazırda CHP tarafından başlatılan ve Ankara’dan İstanbul’a doğru onbinlerce aktivistle yol alan bir karşı yürüyüş var. Bu yüzden, ülkedeki mevcut güç ilişkileri Blitzkrieg’, (Tek saldırıda düşmanı yok etme) barış için akademilerine mümkün kılmamaktadır.

İkincisi, Erdoğan siyasetine ortaklaşacak suç ortakları yaratmak ve bunu toplumun uzun vadede dönüştürülmesi niyetini taşımaktadır. Öğretim görevlilerini ihraç etme amacıyla rektörlerle iş birliği yapmak zorunludur. Bu rektörler kamu dairelerine bazı öğretim görevlileri hakkında görevlerinden alınmaları için tebliğ ederler. YÖK de bu resmi şikayet talebini takip edip Erdoğan’a yönlendiriyor. Kararnameyle bu öğretim görevlileri ihraç ediliyorlar. Bu süreçte, rektörlerin aktif bir şekilde bilgileri toplama ve bunları gerekli yerlere yönlendirme için zamanı gereğinden fazladır. Buna ek olarak, birçok ‘’öğretim görevlisi’’ de sırf terfi almak adına mesai arkadaşlarına iftirada bulunup kovulmalarını neden oluyorlar. Mevcut ihraçlar bir anlık mesele olmadığından ama her bir aktörün içinde aktif bir şekilde bunun parçası olduğu uzun vadeli bir takip aşamasıdır. Böylece kinci Erdoğan bu süreçte sabırlı davranıp ve rektörlerden gelecek olan bilgilerle beraber ‘‘gerekeni’’ yerine getirebilir.

AKADEMİK ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ

Hali hazırda Türkiye’nin demokratik talepleri sadece parlamentoda çözülemeyebilir. Ana muhalefet partisi CHP’nin başkanı on binlerce insanla birlikte İstanbul’a doğru yaptığı yürüyüşü nihayetinde büyük bir mitingle tamamladı... İkinci büyük muhalefet partisi HDP’nin birkaç bin destekçisi tutuklanmış durumda, üçüncü muhalefet partisi MHP’nin başkanı ise AKP yargı vasıtasıyla parti içindeki karşı güçleri tavsiye etmektedir. Kadın ve LGBTI hakları için mücadele edip etkinlikler düzenleyen ve sorumluluk alan birçok öğretim görevlisi ihraç ediliyor. Kadınlar ve LGBTI üyeleri sistematik bir şekilde ayrımcılığa uğruyor ve hatta amacı onların özgürlüğünü ağır biçimde sınırlayan AKP hükümetinin, siyaset ve değerleri yüzünden öldürülüyorlar. Mevcut yasalara bile göre yasal olan grevler en çabuk şekilde hükümet tarafından yasaklanıyor. Referandum büyük seçim hilelerinin kanıtlanmasına rağmen, seçim otoritesi tarafından tanınıyor. Türkiye’de, demokratik talepler için toplum tarafından protestolar, grevler, tartışmalar ve işgaller yok, bu yüzden de Erdoğan saldırılarına devam edebiliyor.

Bu mevcut durumun nedenlerinden biri, Türkiye’deki akademik camianın hem yapısal hem de içerik bakımından evvelden sınırları olmasından dolayıdır. Zira bu üniversiteler YÖK ve hükümete bağlı olduklarından, içten demokratik yönetme sınırlıdır. İkincisi, Türkiye Ermeni Soykırımı’nı inkar politikası üzerine kurmuş ve bu inkar (görmezden gelme, küçümseme, nispetleştirme çerçevesi içinde vs.) toplumun birçok katmanına sinmiştir. Dahası, Kürt halkına yapılan baskıların haklılık zemini hazırlanılmasında, birçok akademi önemli paylara sahiptir.

Eğer akademik özgürlüğümüzü savunmak istiyorsak o zaman mevcut tartışmalar için kavramlarımızı mutlak suretle gözden geçirmeliyiz. Erdoğan devlet üniversitelerinde rektörlerle işbirliği yaparak "temizlik"ini devam ettirirken, birkaç vakıf üniversitesiyle bunu yapmakta zorlanıyor. Erdoğan ya bu vakıf üniversitelerini tümden kapatmak zorunda, Gülen hareketi üniversitelerinde olduğu gibi, ya da taktiksel bir şekilde, Boğaziçi Üniversitesi hocalarında yaptığı gibi, beklemek zorunda. Öyle ki bazı vakıf üniversiteleri, farklı ritim ve gecikmeli olarak, AKP hükümetiyle bir birliktelik içindeler. Daha önce de söz edildiği gibi Erdoğan, darbeyi organize ettiği şüphesiyle Gülen cemaatine yakın üniversiteleri kapatmayı başarmıştı. Ayrıca bazı devlet üniversiteleri, örneğin ODTÜ gibi, Erdoğan’ın planlarına karşı direnebiliyor. Hatta darbeden önce Erdoğan, binlerce güvenlik gücü ve protestocular ile saatlerce süren çatışmalar arasında üniversite içine ancak ulaşabildi. Sadece akademik özgürlüğü organize ve politik bir şekilde savunabilir olan üniversiteler başka bir eğitim olanağı sunabilir. Lakin bunun için şu gerekir bu üniversitelerin, öğretim görevlileri, çalışanları ve öğrencileri tarafından yönetilip diğer yandan da devlet tarafından finanse edilmesi.

 


* Destekleyenler: Judith Butler ve Latife Akyüz

Öne Çıkanlar