Fransa’da zenginlerin sayısı eskisine göre daha fazla değil ancak mal varlıkları dudak uçuklatacak boyutta
Evren ÖZEN'in çevirisiyle Béatrice Madeline'in makalesi
Eşitsizlikler Gözlemevi’nin raporuna göre Fransa’da en zenginlerle orta sınıfta yer alanlar arasındaki büyük çukur son yirmi yılda ciddi anlamda büyüyerek bir uçuruma dönüştü.
Hiç de sandığınız gibi değil aslında. Fransa’da zenginlerin sayısı artmadı. Gelir bakımından Insee’nin işaret ettiğine göre ortalama gelirin 1.8 katı kadar gelire sahip «varlıklı» olarak nitelendirilen kişilerin sayısı 1996’da 6.7 milyonken 2014’te yalnızca 6.8 milyona yükseldi. Bu sayılar hakkında düşünürken Fransa’nın nüfusunun da bu süre zarfında ciddi anlamda arttığını göz önünde tutmalıyız. Zengin sınıfların nicelik olarak büyüdüğünü ifade etmek doğru olmaz. Öte yandan bu dönemde ülkede olan zenginlerin mal varlığının çok ciddi biçimde arttığını ve nüfusun lalan kısmıyla aralarındaki makasın inanılması güç ölçüde açıldığını söyleyebiliriz.
Eşitsizlikler Gözlemevi’nin raporu «yirmi yılda zenginlerin orta sınıftan bütünüyle koptuğunun» altını çiziyor. Çünkü öncelikle gelirleri yükseldi. 1996’da nüfusun ortalama geliri ile %10 içine giren en zenginlerin ortalama geliri arasındaki fark yıllık 27.800 avro olarak belirlendi. 2017’de ise bu fark 36.300 avro oldu. Yirmi senede iki toplum kesimi arasındaki fark yıllık ölçekte 8.500 avro büyümüş.
Üç büyük dönem
En zenginlerin mal varlığının artmasına paralel olarak gayrimenkul fiyatlarının da artışa geçmiş olmasını bir tesadüf olarak mı göreceğiz? Özellikle Paris’te fiyatlar mekanik bir şekilde sürekli yukarıyı gösteriyor. Biraz rakamlara dönelim yine. En zengin %10’luk nüfusun egemen olduğu kulübe adım atabilmek için 1998’de 553.000 avroluk bir varlığa sahip olmak gerekiyordu. 2010 yılında aynı kulübe giriş bileti tam iki kat pahalandı ve üyelik bedeli tam 1.2 milyon avroya kadar tırmandı. Bu bedelin içine diğer alacaklar dâhil değil üstelik. Bu tırmanış son yıllarda epeyce sakinledi. 2010’dan günümüze yalnızca 36.000 avrocuk artış görüldü. Bu rakam yine de toplumun önemli bir kesimi için iştah kabartan bir tutarı temsil ediyor.
En zenginlerle toplumun geri kalanı arasındaki gelir eşitsizliğinin gelişimini belirgin kılmak adına Gözlemevi geçtiğimiz otuz yılı içine alan üç ayrı dönem belirliyor. 1990 ile 1996 yılları arasında gelirler arasındaki eşitsizlik geriledi. Buna karşın 1996 ile 2010 yılları arasında en zenginlerin geliri diğerlerine göre epeyce yukarıda kaldı hatta rakamların uçtuğunu söyleyebiliriz. En yoksulların geliri ise uzun süre sabit kaldı ve bir süre sonra düşmeye başladı. Özel gelir vergisi mükelleflerinin sayısı - bu vergi yıllık geliri 800.000 avro ve üzeri olanlar için getirildi – 1999 ve 2010 yılları arasında 2.8 kat arttı. 2008 finans krizi hisse senetlerini ve faizleri düşürdü, başka bir deyişle finansal ürünlerin getirilerini düşürdü. Bu durum, söz konusu gelir eşitsizliğine ilişkin olarak ilk işaret fişeğini atıyor.
2011’den itibaren kamu maliyesi alanında alınan tedbirler sayesinde eşitsizlikler yeniden azalma eğilimine girdi. Varlık üzerinden alınan toplumsal dayanışma vergisinin mükellef sayısı düşük bir oranda da olsa artsa da vergi salınması için ön görülmüş olan varlık tutarı 1.3 milyon avroya yükseldi. 2015 ve 2018 yılları arasında tüm toplumsal gelir grupları için aşağı yukarı sabit bir göstergede tüm gelirler istikrara kavuştu. Sonuç olarak 2006 ile 2016 tarihleri arasında yaşam kalitesini gösteren dilim bakımından yıllık ilerlemeler oldukça farklılık kazandı. En fakirler için gelir artışı milimetrik ölçüde kaldı. En zenginlerin gelir artışındaki ciddi düşüşten sonra bu on yıllık dönemin hemen başında bu toplumsal kesim için gelir anlamında çok önemli bir sıçramanın söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Orta sınıf içinse bir stagnasyon – durgunluk - döneminden hemen sonra makul ölçülerde bir gelir artışı olduğunu söyleyebiliriz.
Vergi alanında yumuşamalar
O günden bugüne neler oldu? En yakın dönemi incelemek için eşitsizlikler Gözlemevi henüz tam istatistiksel verilere sahip değil. Ancak Gözlemevi’nin kurucu ortaklarından birisi olan Louis Maurin’in ortaya koyduğu varsayıma göre Emmanuel Macron’un iş başına geldiği günden itibaren hükümetin aldığı önlemler en zenginler için "oldukça avantajlı bir tablo çiziyor". Özel nitelikteki gelir vergisi (ISF) bundan böyle gayrimenkul üzerinden alınan bir vergiye dönüştürüldü (IFI). Böylelikle en zenginlerin üzerindeki vergi yükü ciddi anlamda hafiflemiş oldu. Buna paralel olarak finansal gelirlerdeki vergilendirme düşürüldü. Her iki mükellef grubu için yapılan hafifletmeler en zenginler için en azından 5 milyar avroluk vergi indirimi anlamına geliyor. Gayrimenkul fiyatlarındaki artışlar doğal olarak en zenginlerin refahına daha da katkı sağlıyor. Bu grup toplumun geri kalanının aksine söz konusu gayrimenkullerin sahibi konumunda.
Covid-19’dan kaynaklanan kriz dengeleri kolay kolay sağlayabilecek gibi görünmüyor. Maurin’in belirttiği üzere ekonomik etkinliğin yavaşlaması ve bunun bir sonucu olarak işsizliğin yükselmesi dar gelirli gruplar için ciddi bir tehdit olarak ortada duruyor. Gelirlerle ilgili olarak ortaya çıkan olumsuz durumdan ilk etkilenecek olanlar yine kırılgan iş sözleşmeleri ile çalışanlar olacak: Taşeronlar, kısa süreli iş sözleşmesine sahip olanlar, serbest çalışanlar ve özellikle de ‘’küçük işlerle’’ uğraşanlar, bu kişiler büyük oranda kayıt dışı olarak çalışıyor. Özellikle kayıt dışı kesim hiçbir sosyal güvenceye ve devlet korumasına sahip değil. Eşitsizlikler Gözlemevi’nin de altını çizdiği üzere gelir dağılımı etrafında dönen tartışmalarda «zenginin statüsü» yalnızca gelir kavramını içermekle kalmıyor konuyu diğer boyutlarıyla da ele alıyor. Bu bağlamda da özellikle «kısmi özerklik içeren yarın hemen kovulma riskinin olmadığı işe sahip olma» da tartışılan önemli bir kavram olarak karşımızda duruyor.
Le Monde
https://www.lemonde.fr/economie/article/2020/06/10/en-france-les-riches-ne-sont-pas-plus-nombreux-mais-leur-fortune-s-est-appreciee_6042377_3234.html