'Gitmek': Gidenler yaraları sırtlandılar ama unutmadılar

'Gitmek': Gidenler yaraları sırtlandılar ama unutmadılar
Önce bizim aynaya bakmamız gerekiyor.

Robin YETİŞ*


"Ercan Jan Aktaş Gitmek romanında 90’lı ve 2000’li yılların siyasi panoramasını arka plan olarak kullanmakla kalmıyor, dönemin öğrenci gençliğinin içsel çatışmalarını, parti birey çelişkisi içinde etik yüzleşmelerini, mücadele için belki en ağır bedelleri öderken ismi hiç anılmayan bir kuşağın trajedisini roman kurgusu içinde başarıyla işliyor."

Ercan’ın kitabını bitirmemin akabinde Silo Qiz’ın, Dersim Katliamı’nın hayatta kalan dengbejinin, bu önemli tanığının ölüm haberi geliyor. Aklıma şu soru takılıyor hemen "Gidenlerin, gitmek zorunda kalanların hikayesini kim anlatacak peki?" Freud, Yas ve Melankoli'de yasın tutulamaması durumlarında bu sürecin başarıyla atlatılamayacağının altını çiziyor. Zizek ise popüler korku ve zombi filmlerinde devamlı olarak geri dönen hayaletler ve hortlaklar fenomenini "ölülerin düzgün gömülmemesi" olarak Lacancı bir perspektifle yorumluyor.

Ve bu coğrafya tutulamayan yasların, "düzgün" gömülemeyen cenazelerin coğrafyası ve tabii ki hesaplaşılamayan, unutulmak istenen bir geçmişin. İlk kez Amed’den bir akrabanın ölüm haberini aldığımda cenazeye katılmak istemiştim. Babam cenazenin kaldırıldığını söylemişti halbuki daha bir gün olmuştu ölüm haberini alalı, şaşırmamak elde değildi ama çok normaldi bu. Bir coğrafya düşünün ki ölümler, katliamlar ve şiddet normalleşmiş. Yas tutmaya zaman yok çünkü ölümler peşi sıra, birbiri ardına yaşanıyor. Tıpkı Hakkari’de Bir Mevsim romanının sonunda O’nun çocuklara dediği gibi "Ve şimdi sizlerden bir şey istiyorum. Bütün öğrettiklerimi unutun. Dünya dönüyor evet ama belki de bu dağ başında burada dönmemesini bilmemek daha doğrudur."

Evet, daha doğrudur belki de tanklarla dümdüz edilmiş şehirlerde unutmak, unutmaya çalışmak. Ama biz unutmaya çalışsak bile unutuyormuş gibi yapsak bile hatta bireysel hafızalarımızın en diplerine gömsek bile bütün yaşananları Diyarbakır Cezaevi'nde,  işkence görenlerin hayaletleri topluma musallat olmaya ve çığlıklarıyla bizleri uyutmamaya devam edeceklerdir.

Yerlerinden edilen gayrimüslimlerin hayaletleri dolaşmaya devam edecektir "evlerinde" ve katledilenler, mezar arayanlar hala kendi cesetlerine ne yaparsak yapalım toplumsal bir travma olarak yer edecektir bu coğrafyada.

Hamlet babasının hayaletini görür çünkü gerçekler hala açığa çıkmamıştır, kıyım hala gizlidir. Hamlet ne zaman gerçeklerle yüzleşir, ne zaman babasının intikamını alır işte ancak o zaman babasının hayaleti görünmeyi bırakır. Biz ise ne zaman yüzleşiriz hayaletlerle, ne zaman yüzleşiriz geçmişimiz ile ne zaman "düzgün" gömülmeyenleri düzgünce gömeriz ve hepsini tarihsel belleğe yerleştirebiliriz ki bu da ancak bütün bu acıları yaratan koşulların yok olmasıyla mümkün olabilir, işte ancak o zaman gerçek anlamıyla bir "arınma" elde edebiliriz.

Peki başaramazsak bütün bunları ne olur? Psikoz olur. Yirmi bir plakalı araca selam verdiği için linç edilir insanlar, cinsel kimliklerinden ötürü öldürülürler, ölülerinin çıplak bedenleri teşhir edilir, yanarak ölür insanlar çünkü psikoz artık her yerdedir.

Sanat manipülatif olabileceği farklı bir tarih yazımı için kullanılabileceği gibi bizi bütün unutmaya çalıştıklarımızla karşı karşıya da getirebilir. İşte tam da burada, kafamda bu düşüncelerle bitirmiştim Ercan’ın dosyasını. Çünkü "Gitmek"  unutmak gibiydi ama bir o kadar da farklıydı aslında eylem olarak. Gidenler yaraları sırtlandılar ama unutmadılar aslında ve bizim hayaletlerle yüzleşmeye, soracakları hesaplarla yüzleşmeye önce kendi içimizde başlamamız lazım. Aynada gördüğüm öteki, benimdir aslında.

Bu bağlamda önce bizim aynaya bakmamız gerekiyor. Bugün yurtsever mücadele de dahil olmak üzere solun pek çok farklı franksiyonunun kendi içinde hesaplaşması gereken çok şey var. Yıllarca dışladıkları, yok saydıkları, hatta daha da ileriye giderek küçük burjuva gördükleri LGBTQ dan arka planda bırakılan kadın hareketlerine ve tabii ki gitmek zorunda olanlara kadar çok geniş bir yelpazede hesaplaşılması gerekenler var.

Gitmek işte bu anlamda aynayı bizlere çevirici bir güce sahip. Yıllardır bu mücadelenin içerisinde olanların da dahil olduğu büyük bir topluluğu aynaya bakmaya davet ediyor. Öteki’ne işaret ediyor ve hatta aynada görmemiz için onu, onları bizleri zorluyor.

Bugün dönüp geçmişe baktığımızda -hatta belki üzücü bir şekilde hala şimdi- ötekinin mücadelesini yürütürken ötekini dışladığımızı, tekrar eden şekillerde, farklı varyasyonlarda ötekileştirmeye devam ettiğimizi, gitmeye zorladığımızı ve hatta bütün bunları iktidar söylemine paralel bir şekilde yaptığımızı görmek, etkisi şoke edici olsa da geçmişle yüzleşebilmemiz için kritik öneme sahip. Evet bugün yurtsever mücadelenin içerisinden gelmiş birinin aynayı bizlere tutması çok anlamlı. Yaşananları ve bütün bu ötekileştirme, gitme süreçlerini birinci elden tecrübeleyen ama buna rağmen mücadelenin farklı alanlarında var olmaya devam eden birinin bizleri aynada ötekini görmeye, yüzleşmeye daveti Gitmek.

*Robin Yetiş, Hakikati aramaktadır-çünkü tüm hakikatler bizim için değerlidir- bu arayışından boş kalan zamanında Paris 8 Vincennes Saint-Denis Üniversitesi’nde felsefe eğitimine devam etmektedir.

Öne Çıkanlar