Gündelikçi* Aydın/lar

Gündelikçi* Aydın/lar
Gündelikçi aydın, kendisine sözcüklerden, gözbağından, medyadan ve de konformist düşüncelerden getto kurar. Bu gettodan dışarıya çıplak gözle bile bakamaz.

Tacim ÇİÇEK **


Yayınevleri, gazeteler, dergiler kundaklanıyor… 

‘Dandik bir olay, geç…’

Düşüncelerini açıkladıklarından, olumsuzluklara karşı duyarlı olduklarından dolayı yazarlar, gazeteciler, yayıncılar tutuklanıyor, hapsediliyor ve de yargılanıyorlar. Geçmişte, İ. Beşikçi, F. Başkaya, H. Gerger, Y. Kemal, Aziz Nesin… Şimdilerde ise gazeteciler, siyasetçiler, muhalif olanlar… 

‘Geçin dostum, çok dandik şeyler bunlar da.’ 

HDP’nin eski eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’a sosyal medyadan cinsiyetçi bir saldırı yapıldı…

‘Geçin dostum, çok dandik şey bu da. Neden diyecek olursan sosyal medyada bir biçimde saldırıya, linçe maruz kalan o kadar insan var ki…’ 

HDP’in yaşanılanlara dikkati çekmek ve ‘darbeye karşı demokrasi’ için iki koldan (Edirne ve Hakkari) yaptıkları yürüyüş her yerde engelleniyor…

‘Dandik bir olay, geç… Memleketin daha önemli sorunları var kardeşim…’

İnsanların yaşama hakkının kutsallığından söz ediyorsunuz, ama yargısız infazlara, faili meçhullere, gözaltında kaybolanlara ne diyorsunuz peki? 

‘İftira tamamı ve de dandik, dedik ya.’ 

Ülkemiz bir yangın yeri, onlarca insan ölüyor neredeyse her gün… 

‘Dandik dedik ya kardeşim, üstelik de iftira…’ 

Üniversitelerimizde Korona yasaklarından önce, "öğrenci olayları" var/dı. Sizce… 

‘Daha neler canım…’ 

Sizin dost sohbetlerinde konuştuklarınızın yazdıklarınızdan çok farklı olduğu, dost sohbetlerinde söylediklerinizi yazacak olsanız daha çok insancıl ve gerçekçi olacağınız söyleniyor. Bu sizce bir çelişki değil mi?

‘Dur bakalım, bu kadarı da fazla! Yaşamı, içinde bulunduğumuz koşulları kim benden daha fazla eleştirebilir ve kim benim kadar kendisi olmaya çalışır. Ben her yerde, her mekânda kavak gibi dosdoğruyum arkadaş. Bu az önce sormaya çalıştıklarından daha da vahim ve eşi benzeri görülmemiş bir iftiradır şahsıma…’ 

Artık, ölünün körü demek geçiyor içimden ama durduruyorum kendimi… 

Yine de umut insanda diye, aklıma Hasan Hüseyin’in Acıyı Bal Eyledik şiirindeki ‘kör olasın demiyorum/kör olma da gör beni’ dizesi gelince, o sözden cayıyorum.

Çünkü gündelikçi aydının, sosyal gerçekliklere yaklaşımı genelde böyle ne yazık ki… 

İçe dönük bir eleştiriye bile tahammülü yoktur. Böyle bir eleştiriye dahi tahammülü olmayanın, dışarıdan gelecek küçücük bir serzenişe karşı böylesine duyarlılığı, kendini savunması nasıl adlandırılır; bilmiyorum.

Gündelikçi aydın, kendisine sözcüklerden, gözbağından, medyadan ve de konformist düşüncelerden getto kurar. Bu gettodan dışarıya çıplak gözle bile bakamaz. Çünkü gündelikçi aydınlar, gündelik yaşamın konformist rüzgârına kapılmışlardır bir kere. Örümceğin ağına yapışan böcekler, sinekler gibi… Bu rüzgârın gücünden öylesine tırsmışlardır ki gettolarından kafalarını bile uzatamazlar. Bu yüzden de onlar kendilerince gerekçelerin ardına sığınıp rüzgârın geçmesini beklerler. Farklı söylemler gösterseler, farklı olsalar da ortak özellikleri: Bahaneler üretmek ve gerçeklere sırtlarını dönmektir. Bir bakıma devekuşuna benzerler. Bundandır ki kumda olan kafalarıyla yaşamlarını sürdürebilmek için çabalarlar. Ayaklarıyla da insanların arasında dolaşır, konuşur; yazarlar(!) Kumdaki kafayla yürümeye ve yaşamaya çalışan her gündelikçi aydının söylediği, yazdığı, savunduğu; atıklardan dolayı kokan ve de neredeyse çürüyen denizden beter bir koku yayar ortalığa. Gündelikçi aydınlar, gündelik yaşamın, gündelik düşünmenin, gündelik yazmanın, gündelik konuşmanın ötesine geçemezler. Kötü koşullara ve de geri dönüşlere denk düşecek biçimde değişerek önünü açtığını, kendinden taviz vermediğini söylemeleri bir aldatmacadan başka bir şey değildir. 

Gündelikçi aydın, bireyciliği yüzünden sözde değişikliğinin kendinde yarattığı tahribatı görmemek için yaşadığı yerlerden iç aynaları ve iç terazileri kaldırmıştır. Yine böyle kaygılardan dolayı kendi yazdıklarını günler sonra değil, yıllar sonra bile yabancı bir gözle okumaz. Çünkü istemediği kendisiyle karşılaşmaktan korkar. Kendisine oluşturduğu sırça köşkten ve köşkünün bulunduğu gettodan çıkmak zorunda kaldığı zaman garip bir at gözlüğü takar. Bu gözlük, onu alışmak istediği yoldan çıkarmayacağı gibi, çevresinin gerçek yaşam ışığını da görmesini engeller. Neden mi? Yaşamın ışığı gündelikçi aydının gözlerini kör etmez. O gözleri gerçeğe açar. Oysa o gözlerinin açılmasını istememektedir. Garip bir biçimde kendisi olduğunu inatla inandırmaya çalışır çevresine. Dünya düzensizliğinin sihirli olmayan formülüyle yeniden dünya düzensizliğini kendince renklendirmeye çalışır. Dünya görüşü, medyanın konformist verileriyle beslendiğinden gündelikçi aydın; insani değerlerin yerel ve evrensel olanlarını toptan yadsımaya çalışır.

Gündelikçi aydın bütün kirli savaşların, kıyamların, insan onuruna yakışmayan uygulamaların normalliğine kendisini inandırmaya çalışır ve inanır da. Gündelikçi aydın, hangi meslekten olursa olsun, bu tür gerçeklerin birer yalan, iftira ve propaganda olduğuna da inanır. Bu yüzden de sürekli "günah keçi"si arar durur. Özünde olmayan her şeyi, sözünde vermeye çalışması bir büyük gel-gittir. Gündelikçi aydın içine doğduğumuz ortamı, kültürü (kültürün egemen yanını özellikle) ve çevreyi göründüğünden farklı göstermeye gönüllüdür; şartlanmıştır. Sağlıksız, temelsiz ve insanlık dışı görüşlerini medyanın tüm olanaklarını kullanarak -bunun için ona beklemediği fırsat ve ortam yaratılıyor çünkü-  yayar. Sözcük birikimi kendisini bile anlatmaya yetmezken gerçekte; ha bire ödüller alır yazdıklarından, ruhunu şeytana teslim etmekten dolayı. Gündelikçi aydın bu bağlamda hazırcıdır. Kendisine olanak hazırlayanları savunmaya soyunur. Hazırcılığı yüzünden bolca alıntıya başvurur. Söylediğini, yazdığını başkasına inandırma yolunda bir tür onay merciidir bu alıntılar. Bağımsız düşünemez. Yaşamı ve içinde yaşadığı ortamı, dünyayı hiç sorgulamaz. Görmesi, anlatması istenen şeylerle yapar beyinsel beslenmesini.  Bir tür aktarıcıdır gündelikçi aydın. Kendini efendilerine beğendirmenin bir giysisi de sağduyusudur. 

Bunu sıklıkla giyinir. Hatta tek kostümüdür de denilebilir. Durağan, dogmatik ve de sekterdir. Bu tür düşünceleri her dönemin, zamanın ve çağın şablonları olarak ‘düstur’ edinir. Sorgulayıcı olmadığı gibi kıyaslayıcı da değildir. 

Hoşgörülü olduğunu yineleyip dursa da tahammülsüzdür, önyargılıdır, acımasızdır. 

Gündelikçi aydının düşüncesi, yargısı, yaratımı kendinden önce bu yolu açan geç kalmış sahte peygamberlerden olan fikir büyüklerinin aynısıdır bir çeşit tekçiliktir bu. 

Bir düşünce tekrarının aktarıcılarıdırlar. Dogmaların, geleneklerin ve önceki yol açıcı büyüklerin kültürü/fikri altında yürümeleri zor bile olsa… Birer Buda azmiyle yalınayak, başıkabak çile çekerler. Yeniden dönüştürüp yaratma yoksulu olduklarından sık sık (bu konuda falanca büyüğümüz diyorlar ki… gibi) alıntılarla kendilerini ifade ederler. Hamlıklarını bildiklerinden oldurmaya çalışırlar.

Gündelikçi aydın genel bir adlandırmadır aslında. İzmler üstüdür. İdeolojileri yadsırlar. Geniş bir yelpazede bulunan her türlü görüşten, izmden, ideolojiden, sınıftan farklıdırlar sözde. Metropollerde ve taşralarda "kelaynak kuşları" gibi koruma altına alınan popüler olmuş "sahte peygamber"leri var. Bunları kıble yapmış güdümlü aydınlar var. Gündelikçi düşüncelerin peygamberleri içine doğdukları yaşamın ve ortamın tüm olanaklarından yararlanırlar. Bundan dolayı da bilinçli, isteğe uygun, bir çeşit tse patentli sözde gündem oluşturacak, ilgi çekecek tartışma konuları yaratırlar. Bunların antenleri, bilgileri ve veri toplayıcıları gündelikçi düşünce peygamberleri için ter dökerler(!) Kısacası tüm çabalar bir avuç aydından müritler edinmeye dönüktür. Ve sonuçta bu gündelikçi düşüncenin peygamberleri, kendilerine müritler edinirler. Gündelikçi düşünce peygamberleri uydulaştırdıkları müritlerini bıraksalar da müritler onları bırakamaz artık, uzaklaşamazlar onlardan. Uydulaşmaları doğaları gereğidir. Gündelikçi aydınlar, işte bu müritlerden oluşur. Yaşamları sözünü ettiğim gettolardaki sırça köşkler de gündelikçi düşünce peygamberlerinin vereceklerine bağlıdır. Müritlerin tüm çabası, etkisin de kalıp uydulaştıkları gündelikçi düşünce peygamberlerinden icazet ve el almaktır. El alabilen bir gündelikçi aydın, bunu bir muska gibi taşır. Tüm müritler, gündelikçi düşünce peygamberlerinin açtığı yolda, onlara benzemeye çalışarak ve de sadakatle yürürler izlerinden. Bir fabrikanın ürünleri gibi benzeşerek, tek tipleşerek… 

Gündelikçi aydının duyarsızlığı yüzünden hiç de doğamıza uymayan bir dünyada zorlukla nefes alıp veriyoruz. 

Siz daha gündelikçi aydınlar da kim mi diye soruyor ve de merak mı ediyorsunuz. 

Doğdukları yerde düşünmeyi katleden, doğduğu yerin ötesine gitmeyen her insanı ve kendimizi bu "kim"in dışında tutabilir miyiz? 

Öyleyse, üçüncü gözümüzü kendimize çevirelim. 

Bu iç gözümüzü bir madencinin tepe lambası gibi kullanıp karanlığımızı aydınlatalım.

Orada göreceklerimize bakmasını bilelim yeter.

 

**  Yazar

* Gündelikle çalışan kimseleri karşılar bu sıfat kelime, çünkü kalıcı ve düzenli bir işleri yoktur böylelerinin; benzer biçimde kalıcı ve mantıklı bir bakış açısından yoksun kimselere;  uymacı, uyumlu anlamına gelen bir sıfat olan ve Fransızca conformiste 'ten Türkçeye giren (TDK sözlüğü)  konformist sözcüğünün yerine kullandım. Çünkü sözcük, zannedildiği gibi 'konforu seven, rahatına düşkün' anlamına gelmiyor, "sorgulamadan itaat eden", 'boyun eğen", intibak eden, uyum sağlamış anlamlarına geliyor’. Benim gündelikçi aydın/lar dediğim kimseler tam da böyle bir bakış açısına sahipler.

Öne Çıkanlar