İnatla bir yere varmak mümkün mü?
Ayhan ONGUN*
Bu yazının yazıldığı saatlerde henüz ne meclise "Çoklu Baro" teklifi gelmişti, ne de İstanbul Barosuna bağlı avukatların Çağlayan mitingi başlamıştı.
İktidar ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan niye barolar konusunda ısrarlı ve niye inatla Çoklu Baro sistemine geçilmesini istiyor?
Bu konuyu irdelemeden önce isterseniz şu inat sözcüğünü biraz kurcalayalım.
Sözlükte "uzaklaşmak, topluluktan ayrı durmak, yoldan çıkmak, haktan sapmak" gibi anlamlara gelen inâd ve aynı kökten muânede, birer ahlâk kavramı olarak genellikle "kişinin bir görüş, inanç ve davranışı doğru olduğunu bilmesine rağmen reddetmesi, aykırı davranmakta direnmesi" şeklinde açıklanmaktadır. Kaynaklarda kavramın bu anlamına, Hz. Peygamber'in amcası Ebû Tâlib'in İslâm'ın hak din olduğunu vicdanen kabul ettiği halde "Yeğeninin peşine takıldı" şeklinde kınanacağı korkusuyla ölünceye kadar inkârcılıkta direnmesi örnek gösterilir.
Ancak dogmatizm denilen belli ideolojik kalıpları sorgulamadan kabul etme anlamındaki inatla, iktidarını pekiştirmek, çıkarlarını sürdürmek ve kollamak için yapılan inadı karıştırmamak gerekir.
Keza fanatizme dönüşmüş taraftarlık da bir inattır ama kimseye zararı dokunmaz.
Gelelim bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek olan yasa teklifine!
Sayın Erdoğan ne diyor?
"Yapıcı her türlü eleştiriye açık olduğumuzu söylememize rağmen hep düşmanlık duvarıyla karşılaşıyoruz. Tartışılmasına dahi tahammül gösterilemeyen konuların hepsi ülkemizin çözüm bekleyen kronik sorunlarıdır. Meydanı kendi küçük hesapları için toplumun menfaatini hiçe sayan muhterislere asla terk etmeyeceğiz. Barolar başta olmak üzere meslek örgütlerinin sağlıksız yapıları faşizan uygulamalara varan sorunlar üretebiliyor. Daha demokratik bir baro yapısı oluşturmakta kararlıyız. Milletvekili arkadaşlarımız bu konuyla ilgili kanun teklifini yarın sabah veriyorlar.
Dikkat ediyor musunuz ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı;
"Tartışılmasına dahi tahammül gösterilmeyen konuların hepsi ülkemizin çözüm bekleyen kronik sorunlarıdır."
Çok doğru söylemiş.
Söylemiş ama dönüp sormazlar mı insana; "Meslek odalarında, özellikle de baro yönetimlerinde var olan sorunları kimlerle tartıştınız?
Adalet Bakanı bile nasıl bir değişiklik istendiğini bilmediğini itiraf etmişken, bu konuları muhataplarıyla tartışmaya açtığınıza kim inanır.
Ne zamanki, barolardan ummadığınız ölçüde bir tepki geldi, AK Parti yöneticileri göstermelik olarak muhalefet partilerinin kapısını çaldılar.
2 baro başkanının dışında tüm baro başkanlarının ve hatta son günlerde iktidara yanaşık duran Barolar Birliği Başkanı’nın bile karşı çıktığı 'Çoklu Baro' da bu inat niye?
Meslek örgütlerinin sağlıksız yapıları faşizan uygulamalara varan sorunlar üretebiliyor diyen siz Sayın Cumhurbaşkanı; hepsi kariyer sahibi, yüzbinlerce avukatı temsilen "toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı" nı kullanmak isteyen Baro Başkanlarının Ankara’da karşılaştıkları baskı ve engellemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kaldı ki bu "ben yaptım oldu" tavrından vazgeçseniz, asıl o zaman diyalog kapıları açılır ve eğer varsa, sağlıksız yapıları, düzeltme yoluna gidilebilir.
Daha da önemlisi; meslek odalarının işleyişinde aksayan yanlar ya da sizin tespitinizle sağlıksız yapıların neler olduğuna kim karar verecek?
Sayın Cumhurbaşkanı, gelin bu inadınızdan vazgeçin.
Geçmişte 12 Eylül öncesi polis teşkilatında ideolojik görüşlere göre yapılan örgütlenmelerin nelere mal olduğunu yaşayarak gördük.
Yarın her partinin, her farklı görüşün ayrı barosu oluşunca, çok mu sağlıklı bir yapı oluşacak sanıyorsunuz?
Ardından savcı ve hakimler de ayrı HSK ler istemeye kalkarsa, ne yapacaksınız?
Barolar Sivil Toplum Kuruluşları değildir.
Barolar, Kamu Kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.
Evrensel hukuk kurallarının uygulanması ve hak ihlallerinin engellenmesi görevi de olan baroların bunları yaparken siyaset yaptıklarını söylemek, baroları resmi devlet kurumu gibi algılamak demektir.
Tartışma ve polemikler hangi düzeyde sürerse sürsün, görülen o ki, güçlü baroların varlığından rahatsız olan iktidar, avukatları örgütsüz bırakmak istiyor.
Umarım, bir uzlaşı yolu bulunur ve toplumu daha çok germeden bu sorun adil ve kalıcı bir çözüme kavuşur.
*Gazeteci-Yazar