İnfaz yasası ve AKP’nin fırsat günleri…
Selin Sayek BÖKE*
Krizler düzenlerin en sorunlu yanlarını belirginleştiriyor, koronavirüs salgını da farklı değil. Çelişkiler günden güne derinleşiyor, hem krizler nedeniyle hem de krizlere "karşı" egemen güçlerin ortaya koyduğu "çözümler" nedeniyle de… Çözüm denebilirse tabii…
İktidar Saray duvarlarının ötesindeki halkın ihtiyaçlarına sırtını dönmeyi seçiyor. İktidar yandaşının ve kendisinin dışında bir halk olduğunu unutmayı seçiyor. İktidar yaşam hakkının en temel hak olduğunu görmezden gelmeyi seçiyor. Bunların her birisi birer siyasi tercih; iktidar bu tercihleri iş bilmezliğinden değil işini çok iyi bildiğinden ve siyasi özü bu olduğu için yapıyor!
Halkın en temel ihtiyaç ve haklarının görmezden gelindiği bu iktidar düzeninin sonuçları uzun süredir çok ağırdı zaten. Ama bir de krizin merkezinde halk sağlığı sorunu olunca çok daha ağır oluyor. Maliyet gözetme iddiasıyla insanları ölümle baş başa bırakan iktidar, insanları sofraya ekmek koymakla, yaşayabilmek için sağlıklı olmak arasında tercihe sıkıştırıyor. Bunu yaparken aynı zamanda vicdanı olanların bu yükü taşıyamayacak kadar yaralanmasına da yol açıyor sürekli.
Yandaşlarını koruma derdiyle yeniden yeniden eşitsizlikleri var eden yasalar geçirmeyi de "koronavirüsle mücadele" olarak yutturma gayretinde. Bir yandan infaz yasasıyla muhalif tüm güçleri yeniden cezalandırıyor, diğer yandan ekonomi ve sosyal paket adı altında rantçı yandaşlarına yeni dokunulmazlıklar kazandırıyor ve halkı cezalandırıyor. Hep aynı; iktidar yönetmeyi değil cezalandırmayı kendine öncelik görüyor. Her cezalandırmanın bir de karşıtlığı var, iktidar yandaşını ödüllendirme! Bu durum yeni değil, iktidarın bilerek ve isteyerek kurduğu düzenin ta kendisi. Sadece krizler keskinleştikçe düzenin bu hali daha da belirginleşiyor.
Krizlerde iktidar insanı yaşatmaktan daha da uzaklaşıyor, kendisini var eden ve krizi çıkartan düzeni yaşatmaya odaklanıyor. Bugüne kadar her krizde böyle oldu, bugün de durum farklı değil. Bundan sonra da böyle olacak; düzeni bilerek isteyerek ve kendi tercihiyle kurmuş olan iktidar hırçınlaşarak ve krizden fırsatçılık yaparak yoluna devam edecek. Atacağımız her adımda bu gerçeği gözden kaçırmamalıyız ve bu gerçeği umutsuzluğun değil dayanışmacı bir ortak iradenin temeli olarak görmeliyiz.
Bu gerçeklik geçtiğimiz hafta TBMM’nden geçen infaz yasasıyla da bir kez daha açığa çıktı. Adına infaz yasası dendi ama af yasası getirildi. Ama ne Mecliste af yasası olarak görüşüldü ne de bir af yasasının gözetmesi gereken adalet ve eşitliği sağlamak derdindeydi. Bu düzenlemeye de iktidar her zamanki siyasi fırsatçılığı ile yaklaştı. Koronavirüsün cezaevlerindeki çalışanların, hükümlü ve tutukluların yaşam hakkına tehdidini bertaraf etmeye veya cezaevlerindeki yapısal sorunları çözmeye değil, kendi taraftarını kurtarmayı seçti bir kez daha. 15 Temmuz darbe girişimini "Allahın lütfu" olarak gören zihniyet koronavirüsü de bir siyasi lütuf gibi kullanmaktan imtina etmedi, etmiyor.
Oysa bir af yasası ihtiyacı herkesçe bilindiğinden aylardır iktidar ve ortaklarının bu hazırlığı dile getirmesi özellikle cezaevinde bulunanlar ve sevdikleri tarafından umutla karşılanmıştı. Ancak o umut bir kez daha iktidar tarafından yerle bir edildi. Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve eşitliği gözetmeyen bir anlayış zaten sarsılmış olan güven duygusunu daha da derinden sarstı. Bir de yapısal sorunları görmezden gelen zihniyetin sorunları ötelemesi de işin cabası…
Her şeyden önce, infaz yasası zaten olmayan eşitlik ve adalet duygusunu yıktı geçti. Elbet güvenlik güçlerini veya halkı öldürerek terör eylemi gerçekleştirmiş olanlar istisna tutularak bir düzenleme yapılmalıydı. Ancak, terörist suçlamasının siyasi bir sopa olarak kullanıldığı ve terörle mücadele adı altında gelişmiş bir demokraside ifade özgürlüğü sayılacak eylemleri nedeniyle bugün pek çok gazetecinin, siyasinin — seçilmiş veya seçilmemiş, aydının, insan hakları savunucusunun, sivil toplum önderlerinin, aktivistlerin sırf Saray rejimine muhalif olmaları nedeniyle tutuklu oldukları herkesçe bilinen bir gerçek. Koronavirüs salgınından çok önce adalet sistemimiz üzerinde Saray rejiminin güçlü vesayeti nedeniyle zaten hukuksuz ve vicdanları yaralayan bir şekilde tutuklanmış olanlar, şimdi bir kez daha adaletsizliği ve eşitsizliği derinleştiren bir düzenleme ile yeniden cezalandırılıyorlar.
Yasanın bunca derin bir eşitsizlik ve adaletsizlik yaratması yasa yürürlüğe girdikten sonra iyice belirginleşti, tam da öngördüğümüz gibi. Bir yanda muhalefetin müthiş çabaları sonucunda nihayet yasalaşan sağlıkta şiddet önlemleri, diğer yanda sağlıkçıları öldürmüş olanların infaz yasasından yararlanarak cezaevinden çıkacak olması… Bir yanda yolsuzlukla ilgili kamu yararını gözeterek görevini yapan gazetecilerin cezaevinde kalması, bir yanda bu habere konu olan hükümlülerin serbest kalması… Bir yanda sivil toplum önderliği yapan ve demokrasinin inşası için çabalayanların cezaevinde kalması, bir yanda organize suç örgütü yönetenlerin elini kolunu sallayarak cezaevinden çıkması… Bir yanda sırf muhalif oldukları için tutuklu milletvekilleri, belediye başkanları, siyasi parti mensuplarının cezaevinde kalması, bir yanda Soma’da, Çorlu’da yüzlerce insanın ölümüne yol açtığı hükmüyle ceza almış olanların serbest kalması… Bir yanda Rize’de bir erkeğin ısrarlı takibi sonucunda ölüme terkedilen Gamze Pala, diğer yanda serbest kalacak olan kadın katilleri… Mahkemede tecavüzcüsüyle karşılaşma korkusuyla kalp krizi geçirip ölen 9 yaşındaki çocukların görmezden gelinmesi, faillerin serbest bırakılması… Yıllardır evlilik yoluyla çocuk istismarına cezasızlık peşindeki iktidarın, buna dönük hazırlıkları yeniden dillendirmesi bir rastlantı olmasa gerek. Defalarca denediği ve toplumu ayağa kaldıran böyle bir adım için, dünya çapındaki bir krizle mücadele eden, şaşkına dönmüş bir ülke iklimi, belli ki iktidar için fırsat günlerine dönüşüyor.
Doğrusu fazla da söze gerek yok bu çelişkileri gördükten sonra! Adalet adına yapılan zulüm, siyaset adına kesilen cezalar, iktidarın bekası uğruna derinleştirilen eşitsizlikler! İşte infaz yasasının ve iktidarın kurduğu düzenin özeti…
Açık ki bu düzen kökten değişmeli. Hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, demokrasiye, eşitliğe, dayanışmaya dayanan bir yeni halkçı düzen kurulmalı. İşte mücadelemiz de bunun içindir…
*CHP Parti Meclisi Üyesi / İzmir Milletvekili