Kayyım Erdoğan ve sandık hukuku
Av. Memet KILIÇ *
Bir ‘beka sorunu’ ilan edilen 31 Mart seçimlerinde istediği oyu alamayan Cumhur İttifakı, daha seçim gecesi başlayan bir ‘itiraz-şikâyet’ moduna girdi.
30 Mart 2014’te yapılan yerel seçimlerde Ankara’da Mansur Yavaş önde giderken ‘trafoya kedi girmesi sonucu’ kesilen elektriklerin gelmesinden sonra sürpriz bir şekilde Melih Gökçek’in öne geçmesi Avrupa Konseyi raporlarına dahi konu olmuştu.
Bu sonuçlara delilleri ile itiraz eden Mansur Bey’in tüm itirazlarını her aşamada reddeden kurumlar, şimdi iktidarın ve taraftarlarının tüm şikâyetlerini büyük bir ‘hassasiyetle’ inceleyip, iktidarın hoşuna giden kararlar alıyorlar. Halkta, Cumhur İttifakı kazanıncaya kadar oy sayımına devam edileceği izlenimi doğmuştur.
Kayyım Erdoğan
Erdoğan bir taraftan Millet İttifakı’nın seçilmiş belediye başkanlarını ‘topal ördek’ ilan edip, çalışmalarına engel olacağını söylerken, bir taraftan da ‘mahkeme süreci’ ile bu seçim kazanımını ellerinden almaya kararlı olduğu izlenimi vermekte.
Aslında bu seçimler bir şeyi halkın gözünde çok bariz bir şekilde ortaya koydu: Erdoğan halkının tamamını temsile gayret edip onları birleştiren Cumhur’un başı değil, Cumhur Başkanlığı makamını işgal eden bir AKP Kayyım’ı olduğunu ortaya koydu.
Muhalefet parti milletvekilleri çuvalların üzerinde uyuyarak oy çalınmasını engellemek ile meşgul olduklarından, işin uluslararası ve ulusal hukuksal boyutu tartışılmaz oldu. Bu yazı, bu eksikliği giderme amacıyla kaleme alınmıştır.
Uluslararası hukuksal boyut
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Ek 1 Protokolü’nün 3’üncü maddesi devletlerin özgür seçimleri gerçekleştirmeleri konusundaki kurumsal sorumluluğunu düzenler (AİHM kararı, tarih 2.3.1987, Mahieu-Mohin/Belçika, 9267/81, AİHM-Kararları 3, 376, §§ 48 vd.).
Seçim sonucunun etkisiz kalmaması için, bu kurumsal sorumluluğun kapsamı seçme işleminin gerçekleştirilmesini aşarak, seçim sonunuçlarının doğru alınması, sonucun kabulü ve gerçekte seçilmiş kişinin görevini üstlenmesinin sağlanmasını da kapsar.
Sözleşmeye göre taraf devletleri makul aralıklar ile özgür ve oy kullanma işleminin gizli yapıldığı seçimler ile halkın yasama organlarını seçmesini sağlama yükümlülüğü altına girmişlerdir.
Ek Protokolün ‘yasama organları’ kavramından, kastının daha çok parlamentolar ve diğer yasa koyucu organlar olduğu ve bunun daha çok idari görevler üstlenen yerel yönetimleri kapsamadığı görüşü vardır (Andreas von Arnauld, Völkerrecht, 2012, C.F. Müller, S. 283 Rdnr. 716).
Ancak, seçimi gerçekleştirme hakkı ve görevi devletindir. Bunu yaparken keyfi ve ölçülülük ilkesini ihlal eden kısıtlamalardan ve seçimin temel ilkelerini özünde zedeleyen uygulamalardan kaçınmak zorundadır (Andreas von Arnauld, Völkerrecht, 2012, C.F. Müller, S. 283 Rdnr. 716).
Her türlü yerel seçimin AİHM’de nihai incelemesinin pratikte mümkün olamayacağı düşünülerek olsa gerek, Ek Protokol yasama organının adil seçimini güvence altına alıp, bu yasama organının kuvvetler ayrılığını hayata geçireceğinden yola çıkmıştır.
Erdoğan yerel seçimler için AİHM’in bugüne kadarki uygulamaları dikkate alındığında, incelemeyi üstlenmekten kaçınacağı düşüncesi ile ‘mahkeme yolundan’ bahseder olmuştur. Mahkemeden kastı ise kontrolüne aldığı Yüksek Seçim Kurulu’dur. Ancak belki de AKP’nin bu pervasızlığı AİHM için bardağı taşıran bir damla olabilir. Bir ülkenin iç hukuku etkin yargılama (ve inceleme yapmaksızın), yerel seçimdeki ve sayımlardaki adaletsizlikleri inceleme dışı bırakamaz. Aksi takdirde Avrupa İnsan Hakları Konvensiyon’unun 6’ıncı maddesinde öngörülen ‘adil yargılama’ ilkesini ihlal eder.
Ulusal hukuk boyutu
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında 298 sayılı Kanun (Seçim Kanunu) seçimlerin temel ilkeleri ile işlemesine ilişkin ulusal düzenlemeleri içerir.
Bu Kanun ‘gerekçesi ve delilleri olmayan itirazlar incelenemez’ hükmünü içerir (m. 112/3). 2014 yılı Ankara seçimlerine gerekçeleri ve delilleri ile itiraz eden Mansur Yavaş’ın başvurularını reddeden seçim kurulları, şimdi Cumhur İttifakı’ndan gelen her itirazı, gerekçesiz ve delilsiz takip eder durumdalar.
İlçe seçim kurulları geçildikten sonra gelinen il seçim kurulları başvuruları üç gün içinde karara bağlarlar (m. 130). Bu karara yapılan itirazı Yüksek Seçim Kurulu 15 gün içerisinde karara bağlar (m. 132) ve bu karar kesindir (m. 111).
Büyük rant kapısı İstanbul’u kaptırmanın telaşı ile işi zamana yayıp hile yapma konusunda kararlı görünen AKP, seçimin iki temel ilkesini ihlal etmektedir: Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar.
Bu devletin temeline yapılan bir saldırı ve istikrarına yönelik bir saldırıdır!
* LL.M. (Heidelberg Üniversitesi)
Ankara ve Karlsruhe/Almanya Baroları Üyesi
Heidelberg, 5 Nisan 2019