Koronavirüs ve Demokrasi
Hamza AKYOL
Demokrasi neden bizi salgından korumadı?
- Öncelikle, koronavirüs hastalığı ile ilgili spekülasyonlardan başlamak istiyorum. Bu konu ile ilgili, karar gazetesinden Yıldıray Oğur güzel bir yazı kaleme almıştı. Salgın ile ilgili, akla hayale gelmeyen komplo teorileri üretilmiş. Mesela İranlılar, bu virüsün, İranlıların genetik yapısına göre Amerika tarafından üretildiğini iddia ediyormuş.
- Bütün komplo teorilerini burda tek tek ele almak niyetinde değilim. Ancak, sol kesimde otomatik kabul gören, virüs üzerinden kapitalist sistem eleştirisi, küresel ısınmaya vurgu vb hakkında konuşmak gerekiyor.
- Bu noktada, salgın hastalıkların çok eski çağlardan beridir var olduğunu ve zamanımızdakinden daha yıkıcı etkileri olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Mesela, kara veba denilen hastalığın 14. yüzyılda ortaya çıktığı ve 200 milyona yakın insanın ölümüne neden olduğu söyleniyor. Yine 1918'lerde, yani insanoğlu çevreyi bu kadar kirletmeden vb. ortaya çıkan İspanyol Gribi’nin de çok büyük ölümlere neden olduğu gerçeği ilk akla gelenler. Tabii bu iki büyük salgının dışında da salgınlar olmuş.
- Demek ki, bir salgın için kapitalizm de, emperyalizm de, küresel ısınma da gerekmiyor.
- Kuşkusuz ki küresel ısınma vb. sorunlarımız var. Ancak, dünya meleklerden ve şeytanlardan oluşmuyor ve bütün kötülüklerin kaynağı da şeytanlar değil.
- Koronavirüsün kapitalizm ve/veya küresel ısınma nedeniyle ortaya çıktığını söylemek için, bir miktar, bunu gösteren ciddi delillere ihtiyaç olduğunu, böyle deliller yokken, direk, ideolojik bakış ile, kapitalizmi, emperyalizmi, kapitalizm nedeniyle ortaya çıktığı iddia edilen küresel ısınmayı (Sovyetler'in hazar denizine yaptığı kötülük ve Çin'in şu anki kalkınma modelindeki doğaya yaklaşımın kabalığı, doğa katlinin kapitalizmin ya da emperyalizmin doğal sonucu olmadığını net olarak ortaya koyuyor diye düşünüyorum) suçlamanın, herhangi bir üfürükçünün, akıl mantık dışı yaklaşımından bir farkı yoktur.
- Oysa, batının ilerlemesinin başlangıcı olarak kabul edilen rönesans ve reformizm; duygu ve inancın yerini bilgi ve mantığın alması sürecidir. Duygu ve inancın yerine, bilgi ve mantık geçtikten sonradır ki, batı toplumlarının ilerlemesi daha bir ivme kazanmıştır. İnsan, daha bir insan olabilmiştir. Rönesansın ve reformizmin bir diğer yönü ise, dinin verdiği ortak duygu yerine, sanat aracılığı ile, kişilerin kendi duygularının, beğenilerinin, etkilenimlerinin ortaya çıkmasıdır. Yani, batının gruptan, bireye yönelimdir.
- Bizim de, gelişebilmemiz, ilerleyebilmemiz, (ve belki de ideolojik noktamızı da bir miktar gıdıklamamız gerekiyor) solcu olabilmemiz için, akıl ve mantık üzerine hareket etmemiz gerekiyor. Yoksa Amerikalıların virüsü İranlıların genetik yapısını temel alarak ürettiklerini iddia edenlerden bir farkımız olmaz.
- Oysa şu ana kadar var olan bilgi: Bu virüsün, daha önce benzerleri olduğu gibi, hayvandan hatalı bölünme nedeniyle insana geçen bir virüs olduğu yolunda. Aksi doğrultuda ciddi veri olana kadar da buna inanmak durumundayız. Bu gerçeği kabul etmek, kimseyi kapitalist de, küresel ısınma yandaşı da yapmaz.
- Salgın ile demokrasi ilişkisi, şu ana kadar ortaya çıkan durum açısından ele alınacak olursa; koronavirüs salgınının etkinliği veya koronavirüse karşı alınan önlemler ile demokrasinin olumlu ya da olumsuz ciddi bir bağlantısının kurulamayacağı görülür diye düşünüyorum.
- Demokrasinin olmadığı ülkelerdeki vaka ve ölüm oranları açıklamalarına şüphe ile bakmış olsak bile, bazı antidemokratik ülkelerde (mesela Çin ve Rusya) alınan önlemlerin birçok demokratik ülkeye göre daha etkili ve daha akıllı olduğu gerçeğini inkar edemeyiz. Diğer taraftan, birçok antidemokratik ülkede de (mesela İran), açıklanan vaka ve ölüm oranlarının şüpheli olmasının yanısıra, alınan önlemlerin yetersizliği de gözden kaçmıyor.
- Zannediyorum, koronavirüs salgınına karşı alınan önlemlerde, belirleyici olan; o ülkenin demokrat olup olmamasından ziyade, ülke yöneticilerinin konuya yaklaşımları oldu. Mesela Rusya, Çin ile sınırını kapatan ilk ülkelerden birisidir. Rusya’nın test ve hastaların tedavisi konusundaki yaklaşımı sıkıntılı olsa bile... Moskova’da, Nisan ayının sonuna kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş durumda. Çin’in performansını ise zaten bütün dünya biliyor.
- Diğer taraftan, İtalya, Amerika, İspanya ve İngiltere örnekleri, demokratik ülke olmalarına rağmen, alınan yetersiz ve/veya geç önlemler ile dikkat çekiyor.
- Koronavirüs salgınının etkin olduğu bu birkaç ülkenin kıyaslamasından benim vardığım sonuç: koronavirüs gibi salgınlar ve bu salgınlara karşı mücadelede, ülkenin yönetim şeklinden ziyade, yönetici ve/veya ülkede etkin olan kişilerin salgına karşı yaklaşımlarının önemli olduğudur. Mesela, İtalya'da, koronavirüs salgınında, salgına karşı miting yapıldığı, yine İspanya'da, salgın döneminde 8 Mart kutlamalarında ısrar edildiği gibi bilgiler, toplumdaki etkili olan kişilerin, önemli durumlardaki yaklaşımlarının daha belirleyici olduğunu gösteriyor.
- Yöneticilerin ayakları havada ise (genel olarak söylüyorum. bu ideolojik nedenlerle de olabilir "İspanyadaki 8 mart kutlaması", Trump gibi zaten popülist karakterli olmasından kaynaklı da olabilir), sadece coronavirüs konusunda değil, diğer pek çok konuda da, akılcı, doğru, zamanında önlem alınamıyor. Ülkenin demokratik veya antidemokratik olmasının bu noktada bir belirleyiciliği olmuyor.
- Tersine, yine, eğer yöneticiler ve/veya toplumda etkili olanlar, aklı başında, mantıklı düşünen insanlar ise, o zaman, pek çok konuda, diğerlerinden daha akıllı, mantıklı, doğru, yerinde ve zamanında kararlar alabiliyorlar. Ülkenin demokratik veya antidemokratik olmasının bu kararlarda etkisi çok az.
- Bunlarla birlikte, dikkat çeken bir başka durum da uluslararası yardımlar. Bu salgında, demokratik ülkelerin diğer ülkelere yardımda ketum davrandığı, demokratik olmayan ülkelerin ise bu konuda oldukça cömert olması dikkat çekti. Rusya, Çin ve Türkiye'nin uygulamaları bu konuda oldukça dikkat çekici. Mesela ülkemizde sağlık çalışanlarının yeterli maskesi bulunmazken, Kızılay Endonezya ve İdlib'de maske dağıtmıştı. Rusya, yeterli test yapmamakla suçlanırken, diğer taraftan İtalya'ya yardıma koşmuştu. Çin'in, İtalya ve diğer ülkelere yardımı da dikkate değer. Bu yardımlarla ilgili t24'de okuduğum bir yorumda, Çin'in, özellikle Afrika ülkelerine yaptığı yardımlarla, Tayvan'ın büyükelçilik açmasını engellediği iddia edilmişti.
- Peki demokrasi etkisiz eleman mı? yani toplumların daha iyi yaşamasında hiçbir etkisi yok mu? öyleyse biz niye demokrasi için uğraşıyoruz?
- Eğer salgın ve/veya benzer önemli ve önemsiz olaylar karşısında, alınan kararlarda, ülkenin demokratik olup olmamasından ziyade, ülkedeki yöneticilerin ve/veya etkili kişilerin yeterlilikleri, kapasiteleri önemli ise, demokrasi neden gerekli?
- Yukardaki soruya verilecek cevabın iki yönü olduğunu düşünüyorum.
- 1- Yaşam; sadece, beklenmedik şekilde ilk kez ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunlara ilk yaklaşımdan ibaret değil. Tam tersine, hem birey hem de toplum yaşamının büyük çoğunluğu, günlük yaşamda sürekli karşılaşılan ve/veya günlük yaşamdaki alınan kararların neticesinde ortaya çıkan yeni sorunlar, durumlar, olgulardan oluşmaktadır.
- Bu nedenle, günlük yaşamdaki durumlar, olgular, olayların ve günlük yaşamın sonunda ortaya çıkabilen sorunlar, olgular, olaylar, durumlar için, olabilecek en iyi, olabilecek en doğru, olabilecek en doğru zamanda bir şeylerin yapılabilmesi için ve günlük yaşamın ortaya çıkardığı durumlar, olgular, olaylar ve sorunlara karşı en iyi çözümleri, düşünceleri, kararları verebilecek kişilerin bulunabilmesi için demokrasi gerekiyor.
- Yukardaki paragraf çok teorik oldu. Mesela tarım politikası, mesela eğitim politikası, mesela özelleştirme kararları, mesela 3. köprü, mesela Kanal İstanbul, bu vb. konularda alınan kararların sağlıklı olabilmesi ile demokrasi arasında güçlü bağlantı vardır. Ayrıca yine mesela, demokratik ülkede koronavirüse karşı sarımsak ve zerdeçallı çözüm öneren birisi bilim kurulu üyesi olamaz ya da bir veteriner, TÜBİTAK’a yönetici olamaz dersem, demokrasi ile günlük yaşam ilişkisine ilişkin, yukarda yazdığım teorik paragraf bir miktar açıklanmış olur zannediyorum.
- 2- Dünyadaki demokrasi uygulamaları, henüz, olması gereken noktadan çok uzak. Halkın, alınan kararlara katılım mekanizmaları, dünyanın geldiği nokta için çok çok yetersiz. Kuşkusuz, sivil toplum kuruluşları ile halk, çeşitli konuları etkileyebiliyor. Mesela, Fransa'daki sivil toplum kuruluşlarının eleştirileri ve halkın eylemi ile bir karar geri alınabiliyor, farklı bir uygulamaya geçilebiliyor. Mesela, hayvan hakları savunucularının çabaları neticesinde, erkek civcivlerin imhası konusunda bazı kararlar alınabiliyor vs.
- Ancak, yine de, bunlar halkın yönetime katılımı noktasında çok yetersiz. Aslında cümleyi yanlış kurdum. Demokrasi için, halkın yönetime katılmasından daha ziyade, halkın toplumsal yaşamda daha belirleyici olmasının mekanizmaları oluşturulmalı. Çünkü, toplumsal yaşam, başbakanın ya da belediye başkanının ya da x yöneticisinin yönetim yetkilerinin ya da aldığı ya da almadığı kararlardan daha geniş bir alandır. Kuşkusuz, yöneticilerin aldığı ya da almadığı kararlara katılımı da içeriyor.
- Mesela, İngiliz hükümeti, önceleri, koronavirüsün kontrollü yaygınlaşması politikasını uygulamak istedi. Sonra, hükümetin bu planı basına sızdığında gelen eleştiriler neticesinde bu plan rafa kalktı.
- Yukarda yazdığım durumu pek çok kişi biliyordur. ingilteredeki durumda iki nokta dikkat çekici.
- Öncelikle: İngiliz hükümetinin, böyle bir kararı (ki bütün İngiliz halkının yaşamını doğrudan etkileyen bir karar) İngiliz halkına sormadan alması ya da almak istemesi (işte bu demokrasinin olması gerekenden uzak olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koyuyor), ikincisi ise, hükümetin aldığı karar ile, insanların hayatının olumlu ya da olumsuz etkilenme durumu. İngiltere'nin Rusya'ya yönelik ambargo kararı neticesinde işleri zora giren İngiliz şirketleri ile ilgili okuduğum bir haber analizde de benzer şeyleri düşünmüştüm: Birileri bir karar alıyor ancak bundan en fazla sen etkileniyorsun, fakat alınan kararda hiçbir etkin yok.
- İşte bu nedenle; halkın, toplumsal yaşama daha fazla katılımını sağlamak gerekiyor: Yeni bir demokrasi aşamasına ilave olarak, bireysel ve toplumsal yaşamın yeniden örgütlenmesi ile. Yani, alınacak kararlarda, özellikle alınacak kararlardan en fazla etkilenecek kesimlerin, karar alım sürecine katılabileceği bir demokratik yapılanma, bir demokratik mekanizma kurulması gerekiyor. Bu eksiklik; gelişmiş demokratik ülkelerde bile var olan bir eksiklik ve günümüz yaşamı ve teknolojik gelişmeler, halkın daha fazla kararlara katılımının imkanını sunuyor. Bu nedenle, bu mekanizmanın, bu salgın başlamadan önce de gündeme gelmesi gerektiğini, ancak salgınla, artık bir zorunluluk haline geldiğini düşünüyorum.
- Yani, demokraside yeni bir aşamaya, daha gelişmiş bir formasyona ulaşmamız gerekiyor.
- Ancak, burda, ülkeler arası ilişkilerin de, yeni bir boyuta geçeceğini, geçmesi gerektiğini belirtmek gerekiyor. Mesela, Çin'in bir uygulaması, artık bütün dünyayı ilgilendirir durumda. bu nedenle, Çin; bazı konularda "bu benim iç meselem" diyemez, diyememeli.
- Yani, Dünya da yeniden örgütlenmeli.