Kürtlerin yol ayrımı
Ali ÇATAKÇIN
İnsanı biçimlendiren kişilik, karakter, alışkınlık, huy, duygu vb. gibi insani kimlikler insanın insanlaşma tarihiyle yaşıttır.
Mesela insanın korku duygusu, canlılar arasında zayıf bir konumda olan insanın kendisini korunmak için geliştirdiği bir duygudur. Ama ilerleyen zaman içinde bilinç düzeyinde genetik algıya dönüşmüş. Bu duyguyu yok etmek ya imkânsız ya da korkuya sebep olacak hiçbir olgunun kalmamasıyla mümkündür.
Kürt toplumunda neredeyse genetik algı durumuna gelen bazı edinimler de böyle. Mesela ihanet. Bazen, Kürtler bu duygudan arınabilirler mi diye düşünüyorum. Çünkü bu kişilik yapılanmasının, bir kesim elit Kürdün biçimlenmesinde, bin yıllık bir mazisi var.
Abdullah Öcalan, Kürt halkının neden ulusal güç birliği oluşturamadığını irdeleyen tezinde bu nedenleri tarih öncesine kadar gerilere götürür.
Öcalan, tarihsel olarak şekillenmiş iki tür Kürt kişiliğinden bahseder. Bu kişiliklerin biçimlenmesini M.Ö 3000’li yıllara Sümer Rahip devletine dayandırır. Sümer Rahip devletiyle birleşen işbirlikçi proto Kürt ile özgürlük için direnen Kürt kavramlarını kullanır. Öcalan bu iki farklı kişiliğin sürekli çatışma halinde olduğuna dikkat çeker.
M.Ö 2000 yıllarda itibaren proto Kürtlerin uygarlıkla ilişkileri özgürlükçü ve işbirlikçi ilişki şeklinde gelişir. Proto-Kürt olarak kabul edilen direnişçi topluluklar, başta Asur olmak üzere, köleci sömürgecilere karşı aşiret konfederasyonları oluşturarak direnmiş bu direniş sonucu Med Konfederasyonunu bir imparatorluğa dönüştürmüşlerdir. Fakat yine M.Ö 550’de işbirlikçi çizgiyi temsil eden iç ihanet sayesinde MED imparatorluğu Pers imparatorluğuna dönüştürülmüştür.
Gılgamış Destanı’nda ilk şehirli işbirlikçiyi Enkidu temsil eder. Bu anlamda Enkidu işbirlikçi Kürtlerin ilk atası. Humbaba ise direnen dağ kabilelerinin önderini temsil eder. Humbaba da özgürlükçü Kürtlerin atasıdır. Humbaba’yı temsil eden direnişçi çizgi ile Enkidu’yu temsil eden işbirlikli çizginin çeşitli değişikliklere uğrayarak günümüze kadar geldiğini, Kürtlerin bugünkü duruşlarında görmek mümkün.
İslamiyet dönemindeki gelişme de bundan farklı olmamıştır. Kürtleri günümüze bu iki belirgin kişilik taşımıştır. Biri üst tabaka yabancı işgalci ve fetihçi sömürgecilerle hep ilişki içinde olan ve egemenlerle bütünleşerek merkezi bir Kürt birliği önünde engel teşkil eden kişilik, diğeri kendi kimliği, kültürü ve tarihsel varoluş kökleri için direnerek ağır bedeller ödeyen kişilik. Kürtlerin en büyük ulusal çıkmazı olan bu kişilik çatışması, tarihten günümüze, kesintisiz devam ediyor.
20. yüzyılı örgütsüz ve dağınıklığı yüzünden kaybeden Kürtler, 21. yüzyılı da ulusal birlikten yoksunluktan ve işbirlikçi çizginin ihaneti sonucu kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. Kürtler çok önemli tarihi bir süreçten geçiyor. Bu süreçte, Kürtleri esaret altında tutan sömürgeci güçle ya da güçlerle işbirliği, Kürt eliyle Kürtlere yapılacak en büyük kötülüktür.
KDP içindeki elit bir kesimin Türk devletiyle yaptığı işbirliği, ihanetçi tarihi mirasın devam ettirilmesi anlamına geliyor. KDP’nin yurtsever çizgisi, Kürt halkı için felaket anlamına gelen ihanet çizgisine karşı direnmeli ve bu ihanet akımını mutlaka işleviz kılmalı. Bu, Kürt ulusal birliğinin oluşması için hayati önem taşıyan baş olgulardan biridir.
Birinci dünya savaşıyla biçimlenen Ortadoğu’nun kaybedenleri Kürtler oldu. Kürtlerin toprakları dört devlet arasında pay edildi. İkinci Dünya savaşında Ortadoğu haritasına fazla dokunulmadı. Zaten Lozan’da çizilen sınırlar, yaratılan sistemler için yapılan plan en az yüzyıllık bir hesaba göre planlanmıştı. İki Dünya savaşı ve onun sonucu ortaya çıkan sistemler tekelci kapitalizmin dünyayı savaş yoluyla egemenlik altına alma politikasının ürünleriydi.
Bu bağlamda Kürtler yine tarihi bir yol ayrımında. Ya başlayan bu yeni süreçte ulus olarak yer alıp statüsüzlük ve kölelik çemberini kırarlar ya da parçalı duruşlarıyla bu yüzyılın sunduğu olanakları da heba ederler.
Ulusal birlik, bütün siyasi örgütlerin tek partide birleşmesi olmadığını ulus kavramı hakkında bilgi sahibi herkes bilir. Şayet ulus bir parti içinde örgütlenmeye mahkûm edilmişse ırkçı ve faşist bir diktatörlük hüküm sürüyor demektir.
Ulusal birlik, hele hele Kürdistan gibi dört parçaya bölünmüş bir ülke ulusu için, ulusun dili, kimliği, kültürü ve ülkesi gibi ortak değerleri temsilen oluşmuş kolektif siyasi üst yapıda ifadesini bulur. Bu yapı aracılığıyla ulusun ortak çıkarlarını dünya uluslarının gündemine taşıma ve ulusu temsil etme birliği olarak anlamak gerekiyor.
Kürtlerin siyasi ve askeri otoriteleri, Kürdistan’ın çok dinli, çok dilli, çok lehçeli ve çok kültürlü bir coğrafya olduğunu dikkate alarak birlik sorununa yaklaşmalı. Bu coğrafya, hoşgörünün, çeşitliliğin ve farklılıkların birlikte yaşamasına beşiklik etmiş bir coğrafya. Sadece ulusal birlik için değil, her farklılıkla birlikte yaşamaya zemin sunuyor.
Kürtler, yapıcı ve yıkıcı olanakların çokça mevcut olduğu tarihi bir anın yol ayrımında. Büyük fedakarlıklarla direnen Kürt halkının tüm siyasi, askeri ve sivil toplum güçlerinin bir daha kaybetmemesi isteniyorsa, elde edilen kazanımların kalıcılaştırılması isteniyorsa, o zaman Kürdistan Ulusal Birliğini oluşturmak herkesin tarihi görevi ve bu halka karşı sorumluluğu gereğidir! Unutulmamalı ki birlik sorunu, siyasi parti hesapları ve işbirlikçi çıkarların çok ötesinde, bir ulusun var ya da yok olma sorunudur!