Leyla Güven, Musa Farisoğulları ve Enis Berberoğlu'nun vekillikleri neden düşürüldü?
HDP'li vekiller, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile birlikte CHP vekili Enis Berberoğlu'nun da vekilliğinin düşürülmesi elbette bir anlama gelmeliydi. Milyonlarca HDP seçmeninin, CHP yönetimine tepki vermesini sağlayacak açıklamaların CHP yönetiminden geleceğini de tahmin etmek zor değildi. Kılıçdaroğlu, Özgür Özel ve Enis Berberoğlu'nun açıklamaları da zaten tam da iktidarın hesapladığı gibi oldu ve HDP seçmenlerinin, haklı ve güçlü tepkisini de ilk anda çekti ve ertesi günü de duruldu. İyi ama CHP yönetimi bunu görmüyor mu? Görmez olurlar mı, huyları böyle işte, elllerinden bir şey gelmiyor diyerek içimi soğutmak isterdim ama durum gerçekten de böyle mi?
Kabalık etmek istemem ama; CHP yönetimine eleştiri olarak ilk aklımıza gelecek olan 'Anayasaya'ya aykırı ama evet' gibi eleştiriler yapılacağını ve CHP ile HDP arasındaki olan zaten ‘zayıf’ ilişkinin de böylece dağılabileceğini iktidarın önceden düşünmüş olabileceğini söylemeliyim. Vekilliklerin düşürüldüğü ilk anlarda muhalefetin kendi arasında tartışmaktan sebep iktidarı tartışmadığı bir günü yaşadığımızı da eklemeliyim... Neyse ki bu durum sadece bir gün sürdü ve bitti. Zaten Enis Berberoğlu’da akamete uğrayan bu girişim hiçbir işe yaramayınca COVİD-19 tedbirleri kapsamında tahliye edildi.
Hep ‘duygusal’ düşünmekle eleştirildiğim için ‘rasyonel’ bir yazı yazacağım için pek heyecanlıyım. Hatta bir defasında romantikliğimi savunup ‘Rasyonel romantikler’ diye kategori de uydurmuştum.
Hakkını teslim etmeliyim, vicdan gibi soyut gözüken ama aslında somut olan kavramlarla aynı anda rasyonel düşünüp politika üreten ve Demirtaş’ın ‘Bağrımıza taş basarak geleceğinize oy verin’ çağrısıyla ilk defa CHP’ye oy vermiş biri olarak bu satırları yazıyor olmam da Demirtaş’ın katkısı da pek değerli. Bunun bilinmesini isterim ve ironi yaptığım bir şey değil bu. Olağan mücadele düşünce biçiminin dışına çıkmam da ciddi faydası oldu bana. Nihayet bu rasyonel akıl HDP’yi yüzde 13lere kadar çıkarmış bir akıl. Emanet denilen seçmenleri de kendinde tutmayı başarmış, biriktirebilen bir akıl aynı zamanda. Böylece büyükşehirler ile birlikte Türkiye’nin kaderi de değişti ve fena mı oldu? Şimdi umutlu olmamızın kaynağı bu vicdanlı, rasyonel politikalar değil mi? Aynen öyle oldu ki şimdi İktidar sürekli muhalefetin bu başarısına karşı hamle üstüne hamle yapıyor. Hamle yapılan muhalefet olduğu için de muhalefetin iyice açık özne haline geldiği bir dönemi yaşıyoruz. Demirtaş içeride ama öznesi dışarıda yani. Şimdi üç vekilin vekilliklerinin aynı anda, politik olarak da aynıymış gibi düşürülmesi de bu değil mi zaten? Senelerdir ‘algı yönetimi yapılıyor’ diye şikayet eden AKP iktidarı bu kadar çok söylediğini yapıyor olamaz mı? Yapıyor işte. Leyla Güven, Musa Farisoğulları ve Enis Berberoğlu’nu bir ele alarak aynda vekilliklerini düşürüverdi. ‘’ Eyy halkım bunlar bir ve aynı, görün!’’ Seçimleri kazanan HDP ve CHP’nin, nasıl kazandıysa öyle devam edeceğini tahmin etmek de pek şaşırtıcı olmazdı. HDP’nin bağrına taş basan dışarıdan desteğiyle CHP önderliğindeki Millet İttifakı basarılı olmadı mı? Bu durum Millet İttifakı’na sağ seçmenin oy vermesini engellemiyor ama HDP ittifak içinde olduğunda öyle olmuyor. Oylar bir anda düşüyor.
Bunu nereden mi biliyorum? Anketlerini yüksek aranda isabet ettiren Avrasya Anket’in başkanı Kemal Özkiraz’ın yaklaşık 10 gün önce açıkladığı son anket sonuçlarından. Kemal Özkiraz’I ben dinledim de iktidar mı dinlemedi? O da dinledi elbette. Ve belki de benden daha iyi dinledi. Anket sonucunun en çarpıcı kısımlarından birisi mesela HDP ve CHP ittifak olduğunda oylarının ayrı ayrı olduğundan çok daha az olması. Yani CHP’ye yönelen MHP, AKP’li seçmenler derhal terk ediyor. İşte bu üç vekilin beraber düşürülmesi bu bilginin, bu sonucun politikası. Böylece HDP ve CHP’yi açık ittifaka zorlamak, olmazsa da tam tersi kavga etmesini sağlamak değilse dertleri ne olabilir? Her iki durumda fena olmaz mıydı iktidar açısından? Kavganın yahut tam tersi açık ittifakın büyüyüp büyümeyeceğine göre de pekala erken/baskın seçim kararı alabilirlerdi. Bunun hemen arkasından Gelecek ve Deva’nın seçime girmesini engelleyecek yasaları çıkardığında ortam mis gibi olurdu. CHP yönetiminin düşürülen HDP vekillerinin adını anmayacağı, belki birkaç kişinin geçiştirerek adlarını anacağını tahmin etmek iktidar için de zor değildi. CHP’nin uzun zamandır politikası bu (Kayyumlarda da geçiştirici davranmalarının, usülen eleştirmelerinin nedeni de bu elbette) ve Avrasya Anket’in son anketi kadar önecesinden beri durumu anlamış ve ne olursa olsun öyle de devam etmeye karar vermiş görünüyorlar. Seçimleri böyle kazandıysak neden bundan vazgeçelim diye düşünüyorlar belli ki ( Fahrettin Altun’un anket firmalarını denetim altına almayı ifade eden çivitleri şimdi daha anlaşılır oluyor). Bana kalırsa HDP yönetimi de, seçmeni de esas olarak bu durumu gayet iyi biliyor ve o yüzden bağrına taş basıyor. İlk anda kimi HDP seçmenleri sosyal medya da kızgınlık gösterse de ertesi güne uzamadı mesele. Ancak ilk akla gelebilecek olan, CHP’nin özellikle Demirtaş’ı hapse gönderen ‘Anayasa’ya aykırı ama evet’ kararı haklı olarak söylense de uzamadı konu.. Ve hatta Bülent Turan bu alanı doldurmak için üç vekilin vekilliğinin düşürülmesinde CHP’nin rolü yok mu diye hatırlatsa da çabası nafile oldu. Ancak HDP seçmeni de CHP seçmeni de çok politik ve rasyonel politika üretiyorlar da. Tüm planlar da bu bilinç duvarına çarpıp parçalanıyor. Bu son operasyonda da öyle oldu ve istedikleri olmayınca Enis Berberoğlu tutuklandığının ertesi günü COVİD-19 tedbirleri kapsamında 2 aylığına tahliye ediliverdi. 2 ay Türkiye için çok uzun bir zaman. 2 ay sonra tekrar hapse girer mi bilemem? İktidarın, CHP ve HDP’yi birbirine düşürmek, o da olmazsa açık ittifak yaptırma operasyonu akamete uğrayınca bu operasyon hakkını daha fazla dejenere etmeden kaybetmemek için Enis Berberoğlu COVİD-19 tedbirleri kapsamında tahliye edilmiş oldu. Biliyorsunuz; HDP’li vekillere COVİD-19 bulaşmaz. Bunu da öğrenmiş olduk.
Aynı ankette MHP oylarının yüzde 8.5’a kadar düştüğü de, MHP oylarının kısmen İYİ Parti’ye gittiği de belirtiliyor. Hâl böyle olunca İYİ Parti’nin HDP’ye karşı olan çıkışlarının Cumhur ittifakı içinde olmayı istemeleriyle pek alakalı olmayabileceğini de anlatıyor anket.
Her neyse bu dönem bildiğimizin dışında bir durum var yani. Garip gibi gözükse de garip değil işte. Birleşmek daha güçlü olmak anlamına gelmiyor bazen. Yine hepimİzin iyi bildiği gibi 2+2 eşittir 4 yapmayabiliyor. 5 de olabilirdi ama bu durumda 3 yapıyor anket sonuçlarına göre. İşte bu da matematiğin, mühendisliğin değil, sözlerin, sosyolojinin, insanın hesaplarla yönetilemeyeceğinin göstergesi olan en sarsıcı dönemlerden biri. Dönem sözel dönemi.
Cumhur ittifakı da kurulduğu andan itibaren bu durumun aynısını yaşamadı mı? Ayrıyken her iki parti de daha güçlü değil miydi gerçekten? Çok değil 5 sene önce yüzde 49 değil miydi AKP tek başına? MHP daha güçlü değil miydi? Şimdi o ittifakla birleştiler ve toplamda son ankete göre yüzde 39’a kadar düşmüş durumdalar. Ve işin hazin yanı muhalefetin üretebileceği politikaları da asla üretemezler ve muhalefet kadar esnek politika üretme alanlarına da sahip değiller. MHP istemediği sürece ayrılmaları da neredeyse imkansız. Hem MHP neden ayrılsın ki, istediği her şeyi yapabilme gücüne sahipken. Muhalefet ise ayrılıkları sayesinde politika üretebilme gücünü de yeteneğini de geliştiriyor. Dönem ittifak olanların kaybettiği bir dönem.
Bu son vekil düşürme operasyonuna HDP yönetiminin de CHP yönetiminin de birbirlerine karşı eleştirel bir şey demediğini de zaten herkes görüyor, politikayı sıkı takip eden seçmenler de durumu gayet iyi anlıyor.
Yıllar ve yıllar süren meclis mücadelesi bir günde terk edilerek biter mi? Bu zorlukları öngörmemiş olabilir mi bu mücadeleyi yılarca sürdürenler? Hay Allah, hapse atılıyoruz ne olacak şimdi diye Meclis’i bir günde bırakır mı? Onlar görmese HDP seçmeni görmez mi? Adıyla sanıyla bu dönem seçimlerle kazanma dönemi. Zaten böyle olduğu için iktidar da ‘’seçimle gitmezler’’ söyleminden gizliden gizliye pek mutlu. ‘’Seçimlere ve Meclis’e kendi istekleriyle gelmesinler…’’ İktidar, kendi içinden çıkan, en uzun bakanlık yapanları bile, eski başbakanlarını dahi yolsuzluklarla, hainlikle suçluyorken, muhalif olan sana bana yaptıkları anormal olur mu? Elbette demokrasi ve adalet açısından anormal ama durum öyle mi? Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’ın gözaltına alınıp tutuklanırken ki olgunlukları, sakinlikleri ve kararlılıkları de bu bilgeliğin göstergesi bana göre. Özne uzun zamandır muhalefet. Muhalefet 25 yıl sonra Istanbul’u aldı ve İstanbul’u alan Türkiyeyi almaz mı? Bizatihi iktidar bunu demedi mi? Üstelik ülkede yarattıkları hukuksuzluk kendi içlerine dahi yansımışken, artık birbirlerini de yok sayan politikalar üretirken; Sağlık Bakanlığı sokağa çıkma yasağı yok dediğinin ertesi İçişleri Bakanlığı sokağa çıkma yasağı ilan ediyorken ve Cumhurbaşkanlığı’da yine ertesi gün sokağa çıkma yasağını kaldırıyorken durumları olağan mı? Tüm bunlar durduk yere mi oluyor yani? Dışarıda hukuksuzluk, usülsüzlük yapınca içeride de yapılmaz mı yani? İçeride yapınca dışarıda da yapılmaz mı yani?
Demirtaş'ın çağrısından beri daha rasyonel düşünmeye çalışıyorum. Nihayet muhalefete eylem yapmadın, sokağa çıkmadın denemez tarihine bakarak. O da şu: gerçekten de sokaklarda gerilimin yükseldiği bir durumda, medya ve çoğu şeyi elinde tutanlar için ''gördünüz mü?' diye manşetler atılma provokasyonlarına olanak tanınabilir. Camiden Çav Bella çalınmasının failini bulup ‘’Caminin dibinde Ezan dinleteceğiz’’ de denmişti. Neredeyse bir ay oldu bu kişi bulundu mu? Bulunur mu? ABD’de George Floyd eylemleri yapılırken esnafların camları kırılır, yağma yapılırken diğer eylemciler bu kişilerden bazılarının polis olduğunu açığa çıkarttığı videolar ortalıkta dolanmıyor mu? Kılıçdaroğlu'nun kendisine yapılan linç girişimine dahi sessiz kalmasının pasifliğini değil bana kalırsa kararlılığını da gösteriyordu, ki iktidar o dönem bu kararlılığa karşı daha fazla bir şey yapamadı ve seçimi kaybetti. Kararlılık her zaman eylemle değil bazen sessiz yolculukla da sürdürülür. 70 yaşında birisinin Ankara’dan İstanbul’a yürümesini kararlılık diyemeyeceksek neye diyeceğiz? Bizim bilmediğimiz yahut kabul etmediğimiz biçimde yapılması ise bizim değil onların bileceği iş değil mi? Ki hatırlayınız Kılıçdaroğlu linç girişiminin ertesi günü ‘Bunu niye yaptığınızı biliyorum, yolumdan dönmeyeceğim’ demişti. Kararlılık illahim meydana çıkıp bağırmakla mı olur? Ben dahil birçok insan dönem dönem muhalefeti pasiflikle eleştirse de şöyle de bir durum var; hem HDP hem de CHP yönetimi bu baskılara rağmen kazanıyorsak bunu riske atacak ekstra bir şey niye yapalım ki diye düşünüyor sanırım.
Esas olarak kim bölünüyor kim sıkılaşıyor bir düşünün? Muhalefet son dönemlerde kaybetmek ne kelime her baskı arttığında kazanarak cevap verdi. Şimdi de öyle olacak.
Bu yeni durum 90lardaki Kürt vekillerin tutuklanmasından farklı. O dönem bir varoluş mücadelesi idi şimdi ise Türkiye'nin geleceğini belirleme meselesi bu yaşananlar. Cumhur ittifakının 'Beka' söylemi kendi açısından doğru yani…