Neden hep yoksulluk dökülen evlerden aşağı sarkıtılıyor bayrak!

Neden hep yoksulluk dökülen evlerden aşağı sarkıtılıyor bayrak!
Sürdürülen savaş politikalarının sonucu olarak neden hep yoksulların çocukları ölüyor? Neden, her seçim öncesi, çok ağır sonuçları olacağı bilinen askeri operasyonlar başlıyor, ülkenin her yanına tabutlar taşınıyor?

Ender İMREK

Üzgünüm…

Yine kan, yine şiddet, yine ölüm ve gözyaşı…

Birkaç günden bu yana savaşın acısıyla yüz yüze geldik bir kez daha.

Bir kez daha sıvası dökülmüş, yıkık, boyasız kerpiç evlere bayraklar asıldı.

Bir kez daha tanık olduk ki; vatan, millet, bayrak, ezan diye hançeresini yırtarak nutuk atanların, savaşı sürdürenlerin, körükleyenlerin değil; yoksul emekçi halkın çocukları ölüyor.

Yaşananlar karşısında nasıl üzülmeyelim, nasıl kahretmeyelim!

Halklarımıza kan, şiddet, ölüm ve gözyaşını reva görenlere nasıl öfkelenmeyelim!

Akan kana, yiten cana nasıl üzülmeyelim?

Bir yanda açlık, yoksulluk.

Ne işçi hakkını alabiliyor ne emekçi ne emekli…

Yoksulluk altında ezilirken milyonlarca halk, bir avuç egemen servetlerine servet katıyor, bir yandan da savaş naraları atılıyor.

Eşit haklar konusu olan Kürt sorunu savaşla, şiddetle, “bölücülük ve terörizm” olarak tanımlanıyor, bir halk hedef tahtasından indirilmiyor.

Ülkenin bir tarafı on yıllardır olağan gün görmedi.

Ülkenin bir tarafına ve sınır ötesine taşan ateşe ha bire otun atılıyor.

Savaşı körükleyenlere, aynı toprakların insanlarının birbirinin kanını dökmesine övgüler düzenleredir öfkemiz.

Üzülüyor, kahırlanıyoruz.

Ancak sormaktan, sorgulamaktan vaz geçmeyeceğimizi de belirtmek istiyoruz.

Neden bu topraklarda on yıllardır kan akıyor?

Bu savaş, cenazeler, tabutlar, kan, gözyaşı niye?

Çatışma sürdükçe, kan döküldükçe, yoksul emekçi çocukları ölüyor hep.

Savaş sürdükçe açlık ve yoksulluk içindeki halkın ekmeğinden lokmalar eksiliyor bir bir.

TÜRK, KÜRT, ARAP, LAZ, ÇERKES…

Oysa tüm halklar olarak; her inanç, her dil, tüm kültürler yan yana, birlikte, iç içe yaşayabilir.

Eşit, özgür, kardeşçe, barış içinde yaşamak neden olmasın!

Birlikte, kan akmadan…

Kürt sorununun eşit haklara dayalı, demokratik ve barışçıl çözümü sağlanarak…

Ve daha açık soralım;

Barışçı, demokratik çözüm varken, neden savaş politikalarında, çatışmada ısrar ediliyor?

100 yıldır süren bir şiddet sarmalı var ve bir yere varılamadı.

Kürt sorununda inkâr, bastırma, imha her dönemin temel politikası olarak acıdan başka bir şey sunmadı. İdamlar, toplu kırımlar, zorunlu iskân, darbeler, sıkıyönetimler, OHAL rejimleri…

40 YILDIR KESİNTİSİZ KAN DÖKÜLÜYOR

On binlerce insan öldü.

Yoksulun ekmeğinden, eğitiminden, sağlığından eksiltilen; kentlerin iklim değişikliklerine, depreme hazırlanmasına imkân verecek mali kaynaklar 40 yıldır süren savaşa akıtılıyor.

Oysa Kürt sorununda barış mümkün…

22 yıldır iktidarda olan AKP, bir dönem çözüm için masa kurmuş; görüşmeler başlamıştı. Silahların susacağı umut edilen bir sürece doğru bazı adımlar atılmıştı.

Peki aynı iktidar o masayı neden devirdi?

Masayı kuran iktidar, ilerlemek mümkünken, neden masayı bir anda devirdi?

Neden…

Sınır içinde şiddet, sınır ötesinde operasyonların çözüm getirmediğini dönemin askeri yetkilileri dahi kabul etmişken, ‘çözüm siyasi’ demişken; aynı yöntemlerde ısrara dönüş neden?

Neden Kürt milletvekilleri, Kürt belediye yöneticileri hapiste, neden her yerde kayyum var?

Kim besleniyor bu uygulamalardan ve süren demokrasi dışı politikalardan.

Oysa başka bir yol var.

O yolu deneyerek; eşit, özgür ve demokratik bir ülkede barış içinde yaşamanın neresi kötü!

Demokratik bir çözüm, müzakere ve barış için çağrılar devam ediyorken, neden barışa şans tanınmıyor, bu sese kulak verilmiyor?

Barışa giden yola doğru adımlar neden atılmıyor?

Neden, her seçim öncesi, çok ağır sonuçları olacağı bilinen askeri operasyonlar başlıyor, ülkenin her yanına tabutlar taşınıyor?

Ve can alıcı soruyu bir kez daha soruyoruz.

Sürdürülen savaş politikalarının sonucu olarak neden hep yoksulların çocukları ölüyor?

Boğaz’da, yalılarda, plazalarda asılan bayrak yok.

Neden hep yoksulluk dökülen evlerden aşağı sarkıtılır o bayraklar!

Neden hep kerpiç evlere, sıvası dökülmüş boyasız ocaklara düşüyor ateş?

Vatan, millet, bayrak, ezan, şehit…

Bilinmez değil ama söyleyelim:

Bu dünyada servet edinmek için olmadık yollar bulanlar, ‘peygamber ocağı’ diye yücelttikleri asker karargahlarına ayak basmıyor. Onlar her daim ya ‘çürük raporlu’ yahut ‘bedelli’!

Neden yoksullara emirle gelen ölüm ve öteki dünyada ‘kutsal şehitlik makamı’ sunulurken, bu dünyanın servetleriyle sarhoş oluyor egemenlerin çocukları?

Neden…

Şehitliği, o cennet mekânı neden hep yoksullara bırakıyorlar?

Neden…

Yaşamını kaybeden askerlerin boynundaki künyeler yoksul kapıları çalınarak teslim ediliyor, bayraklar da o evlere asılıyor.

Konu Kürt sorunu olunca ateşli “bölücülük ve terörizm” içerikli konuşmaları yapanların, ölümü kutsayanların çocukları yok o çatışmalarda. Onlar vatan, millet, bayrak nutukları atıp, eş-dost-hısım-akraba dolar milyarderliğine terfi edip okyanusu aşarken; soğukta, karda, tipide hep yoksul çocukları can veriyor.

Artık dur deme zamanı gelmedi mi?

Öne Çıkanlar