Neden sürekli yüzümüze dokunmaya gereksinim duyarız, maske takarak bu gereksinimi nasıl dengeleriz?
Pierre BOUVIER’nin kaleminden Evren ÖZEN'in çevirisiyle…
Genele yayılmış olan maske takılması düşüncesi çoktandır uygulanıyor. Bundan sonra yüze dokunma refleksine bir set çekme anlamında maskeyi nasıl değerlendirebiliriz? Biraz bu konuyu irdeleyelim.
Burnun üstünden aşağı kayan bir çift gözlük, kaşınan bir göz kenarı, gıdıklanan bir kulak, yenmekte olan bir tırnak, sürekli dokunulan yüzdeki bir kızarıklık, eğilip bükülen saçtaki bir kâkül… Araştırmalar gösteriyor ki aynı kuzenlerimiz olan maymunlar gibi bizler de zamanımızın çoğunu yüzümüze dokunarak geçiriyoruz.
Bir grup araştırmacı (Diamond &Harris) tarafından 1984’te gözlemlenen bu iki tür arasındaki tek fark şudur: "Büyük maymunlar bizden çok daha ender olarak mikro düzeyde kaşınıyorlar". Bu tespiti semiyolinguist (İşaret dilini ve hareketlerle dışa vurulan davranışları dilbilimsel olarak inceleyen bilim insanıdır. Semiyoloji ve Linguistik alanlarının bileşkesinden oluşur) Elodie Mielczaereck Stratégie du caméléon (Bukalemun Stratejisi) isimli kitabında (Cherche Midi yayınevi, 2019) ortaya koyuyor. Bu eser sözel olmayan iletişime ilişkin yaklaşımları içeriyor.
Dahası bitmedi. İnsanlar bunu doğumdan önce anne karnındayken de yapıyorlar. 2013 yılında Birleşik Krallık’tan bilim insanları fetüsün elini yüzüne götürdüğünü keşfettiler. Fetüs bunu yaparken dokunma duyusunu keşfetmek istediği için yapıyordu. Aynı zamanda anne stres altındayken de fetüs elini yüzüne götürüyordu. Dahası da var. ARS’nin (Fransa’da faaliyet gösteren Bölgesel Sağlık Ajansı) Kasım 2017’de kış aylarında salgına sebep olan virüslerden korunmak üzere yapılması gereken yedi önleme hareketini ele alan makalesinde yazdığına göre bazı insanlar yüzlerine hiç düşünmeden otomatik olarak "günde üç bin defa" dokunuyorlar.
"Refleks hareketleri"
2015’te Mary-Louise Mclaws tarafından Sydney’de New South Walles Üniversitesi’nde yürütülen, American Journal of Infection Control’da yayınlanan bir çalışma yirmi altı öğrenciden oluşan bir örneklem grubunda öğrencilerin ortalama olarak saatte yirmi üç kez yüzlerine ellediklerini gösterdi. Toplam sayının içinde yüze yapılan temasın %44’ü mukoza kaplı bölgelerle ilişkiliyken mukoza olmayan yerlerle olan temas %56’dır. Mukoza olan bölgelerle yapılan temasta %36 ağızla, %31 burunla, %27 gözlerle ve %5 bu üç bölgeyle birlikte bağlantılıdır. Bununla birlikte 2019 yılında Ağustos ayında Tokyo Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma oldukça benzer sonuçları açığa çıkarttı.
Que sais-je serisinden 2019 yılında çıkmış olan Nezaket, Yaşam Sanatı ve Toplumsal İlişkiler kitabının yazarı psikolog Dominique Picard yüze temas etme "kendi özünde merkezlenmiş" refleks hareketleridir, bunlar her zaman bilinçli olarak yapılmaz.
"Kendi yüzümüze dokunuyoruz çünkü yüzümüzde olup biteni kontrol altında tutmak istiyoruz. Çünkü örneğin yüzümüze sarkan bir kâkül var, burnumuzun yanları yağlandı ve bu kaşıntı yarattı. Kesinlikle bunu düşünerek bilinçli olarak yapmıyoruz. Bunu daha çok bedenimiz üzerinde denetim kurmak adına yapıyoruz."
Elodie Mielczarek’e göre "Mikro kaşınmalar neredeyse fizyolojik olan sözünü ettiğimiz istemsiz hareketler arasında yer alır. Bunlar güçlükle kontrol altında tutulur ya da bilinçli davranışlarla denetlenebilir. Örnek vermek gerekirse göz bebeklerinin büyümesi ya da yüzdeki seğirmeler. Sözünü ettiğimiz mikro kaşınma iç dünyamız konusunda iyi bir göstergedir. Kaşındığımızda bedenimizdeki bir gerilimden kurtuluyoruz". Evlere kapandığımız ve stresin üst düzeye çıkma eğilimi gösterdiği şu dönemde "bu gerilimleri bertaraf etmek adına mikro düzeydeki kaşıntılarınızla baş etmek için yüzünüze daha sık ellemeye eğilim gösterirsiniz" diye ekliyor semiyolinguist Mielczarek.
Sözlerine şöyle devam ediyor, "ne denli heyecanlı olursak o denli fazla mikro düzeyde kaşınıyoruz. Hatta bundan az biraz zevk de alıyoruz."
"Mikro kaşınmalar beyinde bulunan ödüllendirilme güdüsüyle ilgili bazı bölgeleri harekete geçiriyor, buna karşın acı hissetmeye bağlı bazı bölgeleri ise etkisizleştiriyor. Bu bilimsel tespiti Hideki Mochizuki önderliğindeki araştırma grubu yaptı. Buradan şu sonuç ortaya çıkıyor, tüm irademizi ortaya koysak bile şu anda virüs bulaştırma konusunda bizler için risk oluşturan yüze dokunma hareketine engel olamıyoruz."
İpuçları
Bu durumda sözünü ettiğimiz hareketleri (bunları bütünüyle ortadan kaldırmak mümkün değil) maske takarak nasıl dengeleyebiliriz? Fransa’da sağlık uzmanları maske kullanımının bir zorunluluk olduğunu söylerken Dominique Picard, maske ile birlikte zihnimize yüze dokunmamaya ilişkin bir komutun gittiğini ifade ediyor ve yüze dokunmanın önüne geçen hareketleri sistematik olarak düşünmek gerektiğini ekliyor:
"Her önleyici hareket ancak diğerleri ile bağlantılı olabilirse anlam ifade ediyor. Buna göre maske takmak ancak ve ancak sosyal mesafeyi ayarlayarak ve elleri yıkayarak bir işe yarıyor."
Yine Dominique Picard’a göre eğer yüze dokunma davranışına engel olamıyorsak bunu denetim altında tutmak için bir takım ipuçlarından yararlanabiliriz. New York Times Gazetesi yüze dokunma eğilimini azaltmak için bazı önerilerde bulunuyor:
"Eğer yüzünüzde bir yeri kaşımak, burnunuza dokunmak ya da gözlüğünüzü düzeltmek isteği duyuyorsunuz elinize bir mendil alın ve parmaklarınız yerine bunu kullanın."
Gazetenin muhabirlerinin sorular sorduğu uzmanlar aynı zamanda dokunma hareketlerine neden olan unsurların neler olduğunun tespit edilmesini öneriyorlar. Bunun yanında elleri bir obje ile meşgul etmek de koruyucu bir önlem olabilir. Bunun için örneğin bir stres topunu kullanabilirsiniz. Doğal olarak kullandığınız nesneyi sıkça yıkamanız gerekir. Tüm bunlara karşın halen ellerinizi yüzünüze götürmekten kendinizi alamıyorsanız bu durumda elleri sıkça yıkamayı ihmal etmemeniz gerekiyor.
Bu makale Le Monde Gazetesi’nde 21.04.2020’de yayınlandı
https://www.lemonde.fr/planete/article/2020/04/21/pourquoi-nous-nous-touchons-le-visage-en-permanence-et-comment-concilier-cela-avec-le-port-du-masque_6037344_3244.html