Newruz korkusu

Newruz korkusu
Bugün Corona bizi yeniden 'ölüm'le korkutuyor. Doğru, korkuyoruz. Oysa, yaşam sevincini  yeniden duymaya ihtiyacımız var.

Sevim KORKMAZ DİNÇ


Aylardır, her gün yayımlanan sayılar, bilim insanlarının açıklamaları, maske kontrolleri ve aşı haberleriyle yaşıyoruz. Salgın, yaşamın her alanında artık. Ölüm korkusu düşüncemizi felce uğratıyor. Yaşam sevincimizi elimizden alıyor. Virüs hakkında bizden gizlenenleri, açıklanan bilgilerin bilimsel olup olmadığını anlamak yerine, sessizleşiyor, kendi hapishanemizi inşa ediyoruz. Günlerce çocuğunu kucaklayamayan anne babalar… Kapalı kapıların ardında yaşayan aile bireyleri… Yüz yüze gelmekten korkan arkadaşlar… Koruma altına almak gerekir diyerek eve kapatılan, değersizleştirilen, fazlalıkmış gibi gösterilen yaşlılar.

Virüs bahanesi ile irademizin, düşüncelerimizin, yaşama sevincimizin elimizden alınmasına neden izin verdiğimizin yanıtı yok. Neden sabunlu suyla, sosyal mesafeyle, dengeli beslenmeyle direnebileceğimiz virüsün, yaşamımızı hapishaneye çevirmesine izin veriyoruz? Neden, toplumu yönetme izni verdiğimiz iktidarla gerçekleri "konuşamıyoruz?" Neden yanlışlara karşı çıkamıyoruz? 

Bu sorulara herkes kendine göre yanıtlar verebilir. Vermeli de… Çünkü karşılaştığımız insanların çoğu "ölüm" den bahsediyor. Her gün virüsün daha çok can aldığından. Sayıların ne kadar çok olduğundan. Ama "ölüm" ü konuşamıyoruz pek. Sadece sayılar dile gelen. Korkularımızı "öteki"lere yönelterek çıkarmaya çalışıyoruz. İnsanların sorumsuzluklarından, kurallara uymadığından, cezaların daha çok arttırılması gerektiğinden…

Yaşam ve ölüm arasındaki savaş

Bilgi kirliliğinde salgından ve ölümden korkmak da haklıyız da. Oysa, dünya mitolojisi ölüm ve yaşam arasındaki savaşa yabancı değil. Yunan, İskandinav, Mısır, Hint, Çin, Japon mitolojisi farklı özellikler gösterse de binlerce yıl önce evrenin ve insanın yaratılışı, insanın güçsüz ve ölümlü olması hakkında hikayeler anlatır. Ateş, su ve toprak ortak elementler. Gece ve gündüz, iyilik ve kötülük, yaşam ve ölüm gibi kavramların sorumluluklarını üstlenen tanrı ve tanrıçalar var.

Dünya mitolojisinde "altın çağ" insanın doğa ile uyumlu yaşadığı, kötülük ve iyilik kavramlarının olmadığı bir çağ. Mülkiyet bireysel değil. Hırs yok. Kıskançlık yok. Tanrıçalar çağının en önemli Anadolu tanrıçası Kıbele değişik adlarla dünya mitolojisinde en başta. Doğurganlığın, yaşamın, neşe ve mutluluğun, şarkıların ve dansların tanrıçası. Bu çağda insan doğayla birlikte doğar, yaşar ve ölür.

Tanrıçalar dönemi yerini erkek tanrılara bırakırken akıl ve duyguların ayrılması insanın düşüşüdür. İkilikler üzerinden var olan erillik, yaşam döngüsünü değiştirir. Yeraltı ve yerüstü birbirine karşıt olarak görülür. Bundan böyle insan iyilik ve kötülükten sorumludur. Günah cehennemi, iyilik cenneti yaratır. Cehennem yeraltı, cennet gökyüzüdür.

Yunan mitolojisinde Hades karanlığı, uykuyu, ölümü ve yeraltını temsil eder. Demeter yeryüzünü ve yaşamı. Hikayeyi hepimiz biliriz: Hades, Personepe’ye aşık olur ve onu yeraltına kaçırır. Demeter, Personepe’yi yeraltından çıkarmak için Zeus’tan yardım ister. Ve sonunda ölümle yaşam bir anlaşma yapar. Personepe’nin altı ay yeryüzünde, altı ay yeraltında kalmasına karar verilir. Personepe’nin yeryüzünde annesi ile buluşmasıyla doğa yeniden canlanır. Ağaçlar çiçek açar, tarlalar yeşerir. İnsanlar Personepe’nin yeniden doğuşunu kutlamak için şarkılar söyler, dans eder. Bahar neşe ve mutluluk getirir. Tanrıçalar çağının neşesini, coşkusunu temsil eden tanrı Dionysos’dur.

Antik Mısır mitolojisinde, Osiris yeraltı ve ölüm tanrısı görevini alırken, diğer ölüm ve cenaze tanrısı, Anubis’dir. Tanrılar arasında en korkutucu olandır. Ancak, Anubis ölüm tanrısı olduğu kadar ölüleri koruyan ve yücelten bir tanrıdır. Bu yüzden mumyalamayla görevli kişiler Anubis maskesi takarlar. Ölen kişi diğer dünyada yargılanırken Anubis ona yardım eder. Osiris’in ölümü ve doğuşu, yaşamın döngüsünü temsil eder.

İskandinav mitolojisinde, Loki kötülüğü, düzenbazlığı temsil eder. Çocuğu Hel ise yeraltı tanrıçası olarak ölülerin yer aldığı Helheim’in hükümdarıdır. Ancak İskandinav mitolojisinin Yunan mitolojisinden farkı, Thor, Loki gibi tanrıların ölümlü olmasıdır.

Yaratılışla ilgili değişik efsaneler anlatılır. Bir efsaneye göre, evreni yaratan ilk tanrı ve tanrıçalar, tanrılar arası savaşta ölecek, dünyanın kalanı da sular altına gömülecek, geriye boşluktan başka hiçbir şey kalmayacaktır. Diğer efsaneye göre ise, yeşil ve güzel bir dünya suların altından yükselecektir. Vidar, Vali, Baldur, Hodr, Thor’un çocukları Modi ve Magni eski dünyanın çökmüş yerinde yaşamaya devam edeceklerdir. İnsan ırkından da Lif ve Lifthrasir adında bir kadın ve bir erkek, bir ağaç kovuğunda saklanarak hayatta kalmayı başaracaklardır. Çoğalarak dünyayı yeniden kuracak, güneş gökyüzünde yeniden yükselecektir.

Hint Mitolojisi batı mitolojisinden farklı bir yerde durur. Tekdüze bir yapıdan çok farklı gelenek, sınıf, felsefe ve coğrafyaya sahip insanların bir araya getirdiği öyküleri temsil eder. Vedalardan beslenir. Hinduizm, 19. yüzyılda Hindutva’nın (Hindu köktenci hareketi) gelişimiyle bir ideoloji olarak Hint Anayasası'nda Jainizm, Budizm ve Sihizm’i içeren bir tanım olarak belirtilir.

Veda metinlerinde tek bir ölüm tanrısı yoktur. Tanrı Şiva ve karısı Kali eril ve dişil enerji olarak görülür ve hem ölüm hem de yaşamı temsil eder. Tanrılar insanlara kötülük yapmaz, onları cezalandırmaz. Yaşam bir döngüdür. Doğum ve ölüm sürekli birbirini takip eder. Teolojileri ve felsefeleri tamamen farklılık gösterse de Hindular birlikte dua eder ve birlikte kutlama yaparlar. "Çeşitlilik içinde birlik" Modern Hinduizm’de sıklıkla kullanılan bir kavramdır. Ancak, sömürgecilikle birlikte gelen ataerkil ideolojilerin, Hıristiyanlık ve İslamiyetin etkisiyle Hinduizmde de değişiklikler olur. Lanetlenme, cehennem gibi kavramlar eklenir. Peygamberlik gibi bir anlayış olmasa da süreç içinde Brahmanlar kast sisteminin en üstüne yerleşir. Ancak bu değişiklikler, tanrıçalar zamanının, dişil ve eril özellikler taşıyan tanrıların çok renkli, doğayla bütünleşen inançlarını ortadan kaldırmaz. İnsanları birbirine bağlayan tanrının "sevgi" olduğu, evrende yaşayan canlıların birlikteliği kavramını yok etmez.

Tanrıçalar zamanının müzik, renk, koku ve neşesi birçok bayramla devam eder. Doğanın yeniden doğması "Holly" bayramında yaşar. Kırmızı, yeşil, sarı, doğanın bütün renkleri sokakları, insanları boyarken, dans ve müzik insanları sarhoş eder. Bizde "newruz" la anılan doğanın yeniden doğuşu bayram olarak kutlanmazken, hatta yasaklanırken, doğu kökenimizde  "newruz", "holly" nin devamından başka birşey değildir. Ateşin sıcaklığı, renklerin, dansın ve müziğin büyüsü "insan" olduğumuzu, "sevgi"yi hatırlatır. Dostluğu, kardeşliği, birlikte yaşamayı…

Bizler kraliçeler zamanını, doğayla insanın birlikte yaşadığı günleri unutalı çok oldu. "İnsan olduğumuzu", "yaşamın sevgi" olduğunu salgından çok önce kaybettik. İçinde yaşadığımız ideoloji hepimizi birer robota dönüştürüp, irade gücümüzü aldı. Sevincimizi, neşemizi, renklerimizi unuttuk. Tek tanrı inancının asık yüzlü, neşesiz, korkuya bağlı anlatısı, insanın sömürüsü üzerine kurulu ekonomik ilişkilerle birleşip bizi "ölüm korkusuyla" sınamaya çok önce başladı: cennet ve cehennem düşüncesi, ölümle başlayan sorgular… Tek tanrılı dinlerin asık yüzü, insanı cezalarla korkutan öğretileri, cinsler arasındaki eşitsizlikler hepsi ama hepsi zincirlerimiz.

Bugün Corona bizi yeniden "ölüm"le korkutuyor. Doğru, korkuyoruz. Oysa, yaşam sevincini  yeniden duymaya ihtiyacımız var. Kapitalizmin insanlığımızdan neleri götürdüğünü hatırlatmaya ihtiyacımız var. Birbirimize sevgiyle dokunmaya ihtiyacımız var.

Newruz’un ateşine, Holly bayramının dünyayı yedi renge boyamasına, acının yerini dansa ve müziğe bırakmasına, iyiliğin kötülüğü kovup uzaklaştırmasına ihtiyacımız var.


Sevim KORKMAZ DİNÇ

PEN üyesi, Kadın Yazarlar Derneği kurucu üyesi. Vicdani Redci. Sosyalist Feminist. Bir dönem Barış Bloku sözcülüğü yaptı. Göz altına alınıp hakkında dava açıldı.

Eserleri:

Karanlık Bir Geceydi‐12 Eylül 1980- İlya Yay, 2008. (20. Baskı)

Delikaya Rüzgarı- İlya Yay, 2010 (19. Baskı)

Küba’da On Gün- KYD Yay, 2014

Toplumsal Belleğimiz/ 12 Eylül Romanlarında Kadın- İLYA Yay, 2016.

Bir Kadının Gözaltı Günleri- KYD Yay, 2018

Kamuran/ Sürgün Günlerinde Aşk- Kanguru Yay. 2020

Öne Çıkanlar