Orada fikrimin kırılan gülünü de yaz

Orada fikrimin kırılan gülünü de yaz
Adalet Ağaoğlu da adındaki anlamdan pek nasibini alamadı. Kitapları yasaklandı, TRT’den ayrıldı, yazdıklarıyla yargılandı…

Mazlum ÇETİNKAYA


Şiirle başlamıştı belki gözleri Nallıhan kazasında dünyaya gelince, yıl bindokuzyüzyirmidokuz Ankara. 
Adalet Ağaoğlu da adındaki anlamdan pek nasibini alamadı. Kitapları yasaklandı, TRT’den ayrıldı, yazdıklarıyla yargılandı…
Edebiyata şiirle başladı ama biz onu hep öyküleri ile hatırladık. Çünkü şiir onu sürükleyip düzyazı durağında bırakmıştı…
Bütün güzel ömürlü kadınlar şiirle başlarlar zaten hayata. Bu yüzden Can Yücel "sen Türkiye’nin en güzel kazasısın" demişti uğradığın bir trafik kazasından sonra. Trafik kazasına uğramak nedir! İnsan nasıl uğrar bir kazaya. 
"Şiir ve sinek" varsa kaleminde kaza olmaz, kaza uğrar insana. Nallıhan’da bir kazadır, trafik de…
Bazıları yola çıkar, yol uzundur ama doksan bir de olsa yaşı kısa gelir insana.  
Yol ve yaşamak üzerine demişken, ömrüne bakıp kendine soru soran Soren Kierkegaard der ya, "hayat geriye dönük anlaşılır ancak ileriye dönük yaşanır". Tamda buradan uğrar insana ölüm, tanrının felsefesi yani… 
Ve bu yüzden "Halim gitti, ben hâlâ yaşıyorum. Kendimden sıkıldım" demen geriye dönük bir anlaşılma mıdır, yoksa ileriye dönük bir yorgunluk mudur? Bilmiyorum!
Kimsenin yapmadığını yapıp "yetmez ama evet dedim" derken, pişmanım demen dürüstlüğü, saygınlığı, özeleştirisi elinde tutulasıdır… 
Kimsenin burnundan kıl aldırmadığı bu çağda, bu açık yürekliliğin ancak elinden öpülebilir "fikrimin ince gülü".
Biliyorsun memleketi ağır bir kefen kokusuna sarıyor bu "yetmez ama evet" dediklerimiz, baroları baronlaştırıyorlar,  İstanbul’u sularla ortadan bölmek istiyorlar adına kanal dedikleri büyüüük büyük projeler ile… 
Kentleri sularla bölüyorlar.
Kentleri sularda boğmak istiyorlar.
Senden sonra ilk namazımızı da Ayasofya’da kılacağız, varsa tanrı gittiğin yerde, anlat bütün bunları, "fikrimin kırılan gülü"nü de orada yaz, dünyaya adaletsizlik tohumunu serpenlere atfederek!
De ki, bana uğramadı ismim hiç, 
de ki, ülkemi adı benim adımla anılan bir parti yönetiyor ama adımın anlamı hiçbir yerde yok. 
De ki, kandığım hatta bir ara da inandığım adamlara! İyi sözler de ettim, pişman da olduk sonunda. Ama ne yapalım, bu topraklar barışı o denli özlemiştik ki, söylenen bütün yalanlara kandık.
Bir sözün vardı insanı en çok ne öldürür diye, "en çok sustukları" demiştin. Özeleştiri kültürü ile bu sözü karşılaştırırsak, yanlış da insana dair diyorum. Doğru da.
Ama sessizlik, tarafsızlık, orta şeridi kullanmak ise kazayı getirmiyor insanı kazaya götürüyor. Bu yüzden ardından ne derlerse desinler, tanrıya söyle hayatımızdaki orta şeritleri kaldırsın!
Sen yazarak öğrendin. Ama de ki, yaşayarak öğrenenlerin hâli de yazarak öğrenenlerden farklı değil, herkesi eşitlediler, eşitliğin en büyük sembolü hapishaneler, Kürtler tıklım tıklım, gazeteciler tıklım tıklım, itiraz edenler tıklım tıklım, açlık grevi avukatları tıklım tıklım… işçiler, açlık, adalet her şey ama her şey tıklım tıklım ve boğazına kadar faşizm…
Fikrimin kırılan gülü’nü yaz. Unutma! 
Ama sakın tanrıya kanıp evet deme, çünkü bütün tanrılar yalancı.
Güce kanıp evet deme çünkü itiraz edilmeyen bütün güçler adaletsiz oluyor sonunda.
Hiçbir erk’e kanıp evet deme. Adalette erk olmaz, adalette devlet olmaz, adalette zulüm olmaz.
Adını sevdik senin, özlediğimiz anlamını…
Sonra kitaplarını, güzel romanlarını, uğradığın kazaları da, oyun yapmadan yazdığın oyunları da sevdik.
Güle güle.

Öne Çıkanlar