Sonsuz kayıp

Sonsuz kayıp
Ekoloji Birliği'nin raporuna göre mayıs ayında açıktan bilinen 83 ayrı ekolojik tahribat, talan gerçekleşmiş.

Hasan HARMANCI


Yeni bir dünya doğuyor diye yola çıkanlar aslında çok haklılar. Hele ki bir de bunu iktidarda olanlar söylüyorsa istisnasız tamamı doğrudur. Çünkü en iyi ne yaptıklarını ne yapılmak istenileni en iyi onlar bilir. Yaptıklarını saklamadan yapan az iktidar vardır. Biz şanslı olanlardanız. Özgürlük dediğin, Demokrasi dediğin de böyle değil midir? Her şeyi bilebilmek!

İktidar neyi en iyi yapıyorsa onunla övünüyor. İktidarın ne yaptığını saymak da bize kalıyor. Biliriz ki siyasilerin de vazgeçemedikleri amaçları var. Bu amaçlar toplumun şu anını da geleceğini de öyle bir belirliyor ki, böylesine kalıcı sonuçlara ulaşıp, miras bırakanı azdır.

Sermaye başlamış olduğu talanına dur demiyor, iktidar da bu talanın açıktan koruyucusu konumunda. Tüm bakanlar, valiler, kaymakamlar, asker-polis bu sermaye talanının alkışçısı, sürdüreni, raporcusu, işbirlikçisi olarak varlığını koruyor ve görevini yerine getiriyor. Rantın nerede nasıl açılacağını iktidara hatırlatan, aklına sokan, belleten, piyasa değerini yıllar önceden belirleyip fiyatına paha biçen, yaratan sermaye, koruyucusu ve de savunucusu ise iktidar. Ne mutlu onlara. Rant olmasa bir ülke ayakta kalamaz. Bunu çok iyi biliyorlar. Ancak hangi tür ülkeler olduğunu biz halktan olanlar muhtemelen çözemeyiz.

Toplumsal sömürü dolu dizgin gidiyor. Böylesine bir iktidar daha nerede bulunur. O kadar hızlı gündem değişiyor ki, yirmi yıllık iktidarda işçiyi, issizi bir gün konuşacak bir toplum olamadık. İktidar işçiyi sömüreni, işsizliği arttıranı öyle bir destekliyor ki, İşveren ömrü boyunca böylesi kölece, asalak bir düzeni bir daha bulamaz. Gözünü seveyim böyle iktidarın.

Doğanın daha iyi talanını bugüne kadar gördünüz mü hiç. Bu iktidarın en iyi yaptığı işlerden birisi de bu. Hiç ara vermeden çalışmak kolay mı, hele ki bu pandemi süresince. Mart ve nisan ayını geçiyorum. O günlerde çok çaylaktık, hiç dışarı çıkmadık neredeyse, ancak mayıs ayında çıkınca gördük Anya’yı-Konya’yı.

Gözümüz aydın olsun. İktidar hiç ara vermeden çalışmaya aslında izin vermiş. Bu öyle bir çalışma ki, her anımız, her günümüz içimiz elvermese de talanla, yıkımla geçmiş. Biz sanıyorduk ki sadece Covid 19 başımızın belası. Her yerimizi, bilgisayarlarımızın, cep telefonlarımızın başında geçirip dakika başı anti virüsle temizlerken, sağ olsun bizim için, vatan şehit olmaya hazır neferler de dağı taşı, deniz, gölü, dereyi hallediyormuş.

Ekoloji Birliği'nin raporuna göre mayıs ayında açıktan bilinen 83 ayrı ekolojik tahribat, talan gerçekleşmiş. Bu tahribatların bölgelere göre dağılımında Marmara Bölgesi 17 tahribatla birinci sırada. Ege Bölgesi 11 tahribatla ikinci, Karadeniz ve Akdeniz Bölgeleri 9’ar tahribatla üçüncü ve dördüncü sırada yer alıyor.  Doğu Anadolu’da 5, Güneydoğu Doğu ‘da 6, İç Anadolu’da ise 4 tahribat var. Birden fazla bölgeyi etkileyen 1 ekolojik tahribat yaşandı. Bu açıktan olanlar ve raporlananlar tabii ki. Ancak Ekoloji Birliğinin ayrıntılı raporunda 153 Ekolojik yıkım kararına yer veriliyor. Bunlar öyle sıradan işler değil ciddi ve yolunda tahribatlar talanlar içeriyor. Yani herkesin harcı değil. Sağ olsun Hükümet ciddi şeyler yapıyor. Bol bol orman kesimi, yetmediği yerde toplu orman yakmalar, Türkiye’nin altını üstüne getirecek metal-maden-gaz aramaları, Sit alanlarının imara açılmaları, nehirler, dereler, deniz ve göl kıyılarının bir milim kalmayacak ölçüde ranta açılması güzel güzel planlanmış durumda. Böyle bir iktidar ömrünüzce göremezsiniz.

Orta vade hedefi olan 2053’ü de uzun vade hedefi olan 2071 programı da tutacak görünüyor. O zamana kadar ülkenin talanı tümüyle bitmiş olacak ve nasıl olsa uzaya taşınmış olacağız. Bu iktidar dönemi boyunca metalik-madencilik için 3700 izin, ruhsat verilmiş. Anlayabiliyor musunuz gelinen noktayı.

Ekoloji Raporu’na göre; "Türkiye'de, kent ölçeğinde en az 75 milyon kişi kirli hava soluyor." Ne kalmış ki 83 milyona ulaşmasına. Ha gayret diyelim. Bu bir de Pandemi süresince böyle. Fabrikalar ve termik santraller hız kesmedi. Yeni verilen izinlerle tüm ülke istediğimiz kadar zehirli duman altına girince biz işte o zaman rahatlayacağız.  Onun da günü gelecek, rahat olun.

Havanın durumu böyle de denizler dereler farklı mı? İçecek suyun Cola’dan pahalı olduğu günlere az kaldı. Bodrum’daki plajlar, kıyılar şimdi yeni modayla mermer tozu, kuvars ya da kalsit tozunu deniz kıyılarına seriyorlar. Bu tozların etkisini duysanız siz denize beş yüz metre bile yaklaşmazsınız. Ama işletme için sağlık değil, görüntü her şeydir. Dronla çekilecek iki turkuaz fotoğraf sizi Maldivler’e, Burdur Salda kıyılarına götürür. Daha ne istiyorsunuz ki. Eğer bu mermer tozu sahtekârlığı ile kaplı plajlara uzanıp, bir de denize girerseniz bakın başınıza neler gelecek. Pandemide bize yol gösteren Dünya Sağlık Örgütü’nün uyarısına göre; başta astım, alerji ve gözde tahrişe yol açıyor. Akciğerde birikiyor, bronşit, kronik akciğer hastalıkları, akciğer kanseri, solunum yolu tıkanması, romatroid artrit gibi daha nice hastalığa neden oluyor.

İşte pandemi günlerinde siz tatil hayali kurarken, turizmciler de sizi düşünüyorlardı. Stres atacağınız, ancak her tür hastalık riski ile evinize döneceğiniz bir tatil. Aslında biz bütün bunları hak ediyoruz değil mi.

Ekolojik bir siyaseti olmayan bir ülkenin geleceği de olamayacağını şu üç ayda öğrenemediyseniz yapacak bir şey yok. Can damarlarımızı kendimiz kesiyoruz. Bu toprakların bu kadar zulme uğramasını bizden başka kimse durduramaz.

Su akmayan derelerimizde bu gidişle kan akacak. Çiçek açmayan, meyve vermeyen ağaçlarda gözyaşı damlayacak.

İhtiyacımız olan yaşamı kurmak için, geleceğe hakikatli bir miras bırakmak istiyorsak bir an önce Ekolojik merkezli, modelli bir Anayasaya geçmek durumundayız.  Doğanın yasasını çiğnemeye devam ettikçe insanların yaşaması için bir hayat ve yasa bırakacağımızı hiç beklemeyin.

Yaşadığımız ekolojik kriz plastik atık, sanayi atığı, zehirli gıdalar diye devam ederken sonuçlarıysa gelip bizi, hastalık ve ölüm sürecine taşımaya başladı.  Ekoloji börtü böcekken şimdi Ekolojik yıkım politikaları ile yaşamımızı mahvediyoruz.  Doğanın şakası yok, bunu ödetir ve geri dönüşü yok. Geç kaldık ancak zararın neresinden dönersek kardır.

Ekolojistler onca mücadeleye, sonuçları göstermeye rağmen neden kazanamıyor?

Köylüler neden ağlaya ağlaya topraklarını kaybediyor?

Hükümet sermaye adına düşünmekten, onların kar hırsını bilemekten, özendirmekten ve onlar adına konuşmayı görev edindiği için kazanamıyorlar.

Muhalefet özellikle rant-yerel yönetim ilişki ağlarıyla iktidara yürümeyi hesapladığı ve sermayeye hoş görünmeye çalıştığı için kazanamıyorlar.

Kirli olmayan dere, nehir, çay, göl, deniz, yayla var mı? Bir tane örnek verebilir misiniz?

Hepsini sonsuza kadar kaybettik.

Öne Çıkanlar