Türkiye Protestan Cemaati Pastör’ü Hakan Taştan ile Ayasofya meselesi üzerine söyleşi

Türkiye Protestan Cemaati Pastör’ü Hakan Taştan ile Ayasofya meselesi üzerine söyleşi
Ayasofya’nın ayrı bir önemi vardır. Dünyada inşa edilmiş ilk en büyük kubbeli kilise binasıdır. 1500 yıllık bir eserdir ve bunun ilk 1000 yılı kilise olarak hizmet vermiştir.

Oktay Cansın EMİRAL


Pastör Hakan Taştan, Türkiye Protestan Cemaatleri içerisinde yıllardır din adamı olarak hizmet eden değerli bir dosttur. Benimsediği inancı layıkıyla temsil eden, azimli ve kararlı kişiliği ile toplumun her kesiminden sıkı dostlar edinen Pastör Hakan Taştan’ın hikayesi de birçok Müslüman yurttaştan farklı değil: Dini inancının gereklerini doğup büyüdüğü Türkiye yurdunda yerine getirmekteyken Pastör Hakan Taştan onur kırıcı muameleler ile karşılaşmış ve işkence görmüş; ama uğradığı kötü muameleye rağmen Kanada’nın teklif ettiği vatandaşlık ve siyasi sığınma teklifini reddetmiştir. Türkiye Protestan Cemaatlerinden Cankurtaran Kilisesi’nin Pastör’ü Hakan Taştan  bu itirafları bana dile getirirken her şeye rağmen içindeki vatan sevgisinin bir nebze bile azalmadığını da söyledi. Cankurtaran Kilisesi Pastör’ü Hakan Taştan ile Ayasofya konusunu konuştuk.

 

Ayasofya’nın Hristiyan dinindeki anlamı sizce nedir? Ayasofya denilince Hristiyan bir Türkiye yurttaşı olarak size ne ifade etmektedir?

 

Pastör Hakan Taştan: Bir Türk ve Anadolu Hristiyanı olarak İncil’den biliyoruz ki kilise Mesih’in bedenidir; yani cemaattir, taş duvar ve binalar değildir; ama yine de Hristiyan tarihinde kilisenin büyümesi ve tanınması açısından Ayasofya’nın ayrı bir önemi vardır. Dünyada inşa edilmiş ilk en büyük kubbeli kilise binasıdır. 1500 yıllık bir eserdir ve bunun ilk 1000 yılı kilise olarak hizmet vermiştir. Birçok kralın taç giyme töreninin yapıldığı yerdir. T.C. vatandaşı olarak ülkemizin milli mirası ve dünyanın 8. harikası olarak çok önemli bir eserdir ve dünya halkları adına korunmalıdır. Ayasofya, ruhsal açıdan ve ibadet etme anlamında biz Hristiyanlar için olmazsa olmazımız değildir; çünkü İncil’in Yuhanna 4. Bölümde İsa Mesih ibadetle ilgili şöyle der: "Kadın, bana inan, öyle bir saat geliyor ki, Baba'ya ne bu dağda, ne de Kudüs'te tapınacaksınız! Siz bilmediğinize tapıyorsunuz, biz bildiğimize tapıyoruz. Ama içtenlikle tapınanların Baba'ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte, o saat şimdidir. Baba da kendisine böyle tapınanları arıyor. Tanrı ruhtur, O'na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar."
 

Bu yüzden Hristiyan inancında Rabb’in gözünde önemli olan ibadetin hangi mabet ya da mekanda yapıldığı değil, ruhta, gerçekte ve imanla yapılmasıdır; ama yine de Ayasofya’nın bugünkü konumunun korunmasında Türkiye’nin imajı açısından büyük faydalar vardır. Ayrıca, Sultan Ahmet ve İstanbul turizmi açısından da merkezi öneme sahiptir. Sultan Ahmet esnafına sorulduğunda da Müslüman olmalarına rağmen Ayasofya’nın bugünkü konumda kalmasını tercih ediyorlar; hatta bir diyaloğumuzda bir esnaf Ayasofya’nın konumu değişirse turist sayısında ciddi düşüş olacağını kaydetmişti. Sonuç olarak ¨Kutsal Bilgelik¨ manasına gelen Ayasofya, adına layık bir şekilde korunmalı. Tarihsel ve kültürel imajımız açısından ve dünya halkları mirası olan bu önemli değeri, barış ve anlayışa hizmet etmeye devam etmesi açısından özenle korumalıyız.

 

Ayasofya’nın müze statüsünden çıkartılarak Müslümanlar tarafından kullanılan bir ibadethaneye dönüştürülmesi Protestan Hristiyanlığı benimseyen Türkiye’deki yurttaşları psikolojik olarak nasıl etkileyebilir?

 

Pastör Hakan Taştan: Yukarıda da değindiğimiz gibi Türk Protestan Hristiyanları olarak ülkemizin genel çıkarları açısından çok uygun olduğunu düşünmüyoruz. Globalleşen ve sınırların ortadan kalktığı bu yeni çağda, adımlarımızı atarken empati yapılmasını ve fevri değil, düşünerek hareket edilmesini uygun görüyoruz. Tabii ki egemen bir ülke olarak, sınırlarımız içerisindeki böyle tarihsel öneme sahip bir ibadethanenin nasıl kullanılacağına özgürce karar verebiliriz; ancak şöyle bir örnek verecek olursak: Türklerin en yoğun bir şekilde yaşadığı Almanya Köln’de yeni açılan bir caminin statüsünü camiden kiliseye çevirseler Türk halkı olarak biz ne hissederdik? Psikolojimizi nasıl etkilerdi? Ve nasıl bir tepki verirdik? Bu ne kadar hoşumuza giderdi? Bu empatiyi yapmak ve başkalarının haklarını da göz önünde bulundurarak dünya halklarının mirasçısı insanlar olarak daha duyarlı davranmaya mecburuz.

 

Protestan Hristiyan yurttaşların özgürce ibadet etme imkanının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konudaki görüş, öneri, düşünceleriniz nelerdir?..

 

Pastör Hakan Taştan: Bugün hiçbir Türk Hristiyanı kendi başına bir yer satın alıp ya da kiralayarak kilise olarak hizmete açamıyor. Dernek ya da vakıf statüsü almak gerekiyor. Ayrıca dernek olarak açılsa bile ibadethane olarak görünmüyor, dernek statüsünde kalıyor; yani ibadet için toplanamıyoruz, toplantı yapmak için toplanıyoruz olarak görünüyor. Bu bize birçok sınırlamalar ve zorluklar getiriyor. Her an her kilise derneği kapatılma riskini yaşıyor. Yetkililerle yaptığımız toplantılarda edindiğimiz deneyime göre bizler hem varız hem yokuz; çünkü biz  azınlıklar statüsünden faydalanamıyoruz, çünkü azınlık değiliz. Öbür taraftan da tüzel kişiliğimiz yok. Umuyoruz bir gün Türk Hristiyanlarının da tüzel kişilikleri kabul edilir.

 

Ayasofya Müslümanlara ibadete açılırsa sizce laik bir tutumun tamamen bir kenara bırakılması olarak yorumlanabilir mi?

 

Pastör Hakan Taştan: Bu konuda çok şey söylenebilir; ancak bu konu laiklikle direk ilgisi yoktur diye düşünüyoruz. Amma velakin yukarıda da belirttiğimiz gibi kültürel mirasımıza  ve imajımıza zarar vereceği açıktır.        

      

 

Ayasofya ibadete açılırsa Batı Medeniyeti’nin tepkisi, reaksiyonu sizce ne olur?

 

Pastör Hakan Taştan: Batı medeniyeti çok kapsamlı bir kavramdır. Bu konuda Ortodoks dünyasının daha çok tepki vereceğini düşünüyorum. Batı Medeniyeti’nin içerisindeki bazı çevrelerde uzun süreden beri etkin olan Türk düşmanlığının daha da artacağını ve ellerine inanç özgürlüğü anlamında güçlü bir koz daha verileceğini düşünüyorum. Batı ile olan ilişkilerimizde yeni köprüler kuracağımıza olan köprüleri zedelemenin çıkarlarımız açısından faydalı olacağını düşünmüyorum. Bunun yerine barış yapıcıları ve elçileri olmamız gerekir. İncil’de İsa Mesih der ki: ‘‘Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek.’’

 

                                                                         

Öne Çıkanlar