Yaşamdan vazgeçmek

Yaşamdan vazgeçmek
Bu vazgeçişe karşı çıkan, çıkmayan ben dahil herkesin eksikliğini ne yapacağız, nerelere koyacağız peki?

Aydın BODUR


Yigit Bener’in Artı Gerçek’teki (08-05-3020 tarihli) yazısını okudum. Daha öncesinde de Helin, Mustafa ve son olarak İbrahim üzerinden bir tartışma yürüyor, sol camia içinde!  Sayın Bener’in yazdıklarının önemlice bir kısmına katılıyorum ama bana batan, içimde bir yerleri acıtan bir tat bıraktı bir taraftan da bu yazı! zaten hep böyle olur. Önemlice bir kısmına katılırsınız da, ama bir şey eksik kalır… Ya da yanlıştır, canınızı bile yakar! 

Biraz biraz doğru bilinenleri söyleyip, vicdanen bir rahatlama sağlamaksa bende işlemiyor!  işlemesini çok ama çok isterdim! olmuyor, bir çoklarınız gibi içim kanıyor (Biliyorum Yiğit Bener’in de kanıyor)!!!

Yazarın tekrar ettiklerine: "şehit edebiyatı" yapmamak ve ölümü kutsamamak gerektiğine kesinkes katılıyorum. Eksiği var, fazlası yok, ne dinin, ne vatanın, ne bayrağın, ne dilin, ne ölümün kutsanmaması gerek.  Kutsanmaması gerekenlerin teker teker anlatıldığı bu cümlelerde hep eksik bir şeyler kalacak. Evet hiçbir şey kutsanmamalıdır... Peki yaşamak? yaşamak kutsal mıdır ya da her ne pahasına mıdır? Birey, hiç mi yaşamını sorgulamamalıdır, vazgeçmek pahasına? Feda kavramı, içi boş, uyduruk bir kavram mıdır? ‘’Her ne pahasına… ‘’ denilecek durumlar yok mudur?

Muhtemelen cumhuriyetin değerlerinin kutsandığı bir öğretmen ailesinde aldığım eğitimden olsa gerek (doğru ya da yanlış)! aklım erip de, devrimcilerle tanıştığımda, onların vurgun olduğum yanıydı "fedakarlıkları", "adanmışlıkları"! Biraz daha içine girdiğimde bu yolun baş koyulacak bir yol olduğunu ("dava" olduğunu) öğrenmiştim. Devir, bütüncül (toplumsal) bir değişimin, öncü parçası olma devriydi. Her şey, aşırı anlamlar yüklediğinizde gülünçleşiyor… Bu dava için (şimdi komik geliyor ama) davaya adanmış araçlara (siyasi örgütlerin bizzat kendilerine) bile kendimizi adayacaktık, onların sorgusuz sualsiz parçaları olacaktık, mücadelenin (herhangi) bir adımı için bile kendimizi feda edercesine çalışacak, mücadele edecektik. yani kendi kişisel yaşamımdan da deneyimlediğim üzere, sosyalizm mücadelesi "feda geleneği" üzerine kurulu demek istiyorum! zaten yeni bir şey de söylemiyorum: Sosyalizm üzerine yazılmış külliyatı karıştırmaya başlayınca da, bu feda geleneğinin çok eski zamanlara ve mekanlara dayandığını/dayandırıldığını da görmedim dersem yalan olur!

"Feda",  bilinçli bir vazgeçiştir ya; "devrim" ve "devrimcilik" halleri de, az biraz o fedanın bir parçası işte! o zaman Helin’in, Mustafa’nın ve İbrahim’in  "iradi vazgeçişleri"ni özel olarak kötülemeye ya da doğru bulmadığımızı göstere göstere tekrarlamaya gerek var mı? Bu da bir aşırılık hali değil midir? Bu vazgeçiş, o arkadaşların kendilerini feda etmelerinden başka bir yol bulamamaları nedeniyleyse? yani onlardan farklı mücadele yöntemleri benimsenmesi gerekir diyen geride kalanların daha etkili mücadele yöntemleri bulamamasından değil midir, onların o kızılan/öfkelenilen vazgeçişleri, aynı zamanda… hani o mahalle baskısı yaptığı söylenenler kadar, bu vazgeçişe karşı çıkan, çıkmayan ben dahil herkesin eksikliğini ne yapacağız, nerelere koyacağız peki?

Anılarına saygıyla…

 

Öne Çıkanlar