Yeni asgari ücret ve 'kripto' ücret…
MUSTAFA PAÇAL
1 Ocak 2020 tarihinde yürürlüğe girecek olan yeni asgari ücret belirlendi.
Aylık 2943 TL brüt olan yeni asgari ücret günlük 98.10 TL olarak açıklandı.
Bu açıklama ile yıllık %30’ların üzerinde seyreden gerçek enflasyona göre asgari ücret %15 oranında yani gerçek enflasyonun yarısı kadar arttırılmış oldu.
Bu açıklamayla bekar olan bir asgari ücretli işçi, aylık (AGİ dahil) net 2.324.TL ücret alacaktır.
1951yılından beri ulusal düzeyde bir komisyon tarafından belirlenen asgari ücret her yıl olduğu gibi bu yılda kendi rutini içinde kararlaştırıldı.
Ancak yeni asgari ücretin miktarından ne işçiler, ne sendikalar ve ne de kamuoyu hiç de memnun olmadı.
Zaten TÜİK, komisyona her yıl gönderdiği "yıllık besin içi ve dışı harcama" artışları raporunda, 2018 yılına göre artışın 2019 yılında %5.3 olduğunu belirtti. Ayrıca yıllık enflasyonun %13 olacağı beklentisini yaratan TÜİK,aslındaasgari ücretin dolayısıyla ne kadar artması gerektiğini de söylüyordu.
Halbuki Türk-İş’in yaptığı hesaplamalara göre dört kişilik bir ailenin aylık geliri 2.163 TL olursa açlık, 7.045 TL olursa yoksulluk sınırı olduğunu gösteriyor.
O nedenle bu asgari ücret, işçileri açlığa mahkum edecek bir ücret olarak kabul edilmelidir.
Bir başka açıda yeni asgari ücretin AB ülkelerine göre karşılaştırdığımızda Türkiye (349€);
Arnavutluk (211€), Kuzey Makedonya (282€), Bulgaristan (286€) ,Sırbistan (308€) ve Karadağ’ın (331€) arkasında sondan altıncı sırada bulunuyor.
Dünyanın en büyük 20 ekonomisinde biri olan Türkiye bu ülkelerin seviyesinde bulunmamalıydı.
Diğer yandan işçi sendikaları konfederasyonları Türk-İş, Hak-İş ve DİSK yeni asgari ücretin 2.578 TL net olmasını talep ederek bunun altından kalacak bir ücreti kabul etmeyeceklerini ve masadan kalkacaklarını kamuoyuna açıklamışlardı.
Ancak sadece açıklama yapmakla yetindiler.
Asgari Ücret Tespit Komisyonun da daha düşük oranda bir ücret önlerine gelirse "masadan kalkmanın" dışında ne tür bir eylem ile tepki vereceklerinden özellikle kaçınarak yeni asgari ücrete dolayısıyla rıza gösterdiler.
Ve yeni asgari ücret komisyondaki hükümet ve işveren temsilcilerinin oylarıyla "çala oynaya" kabul edilmiş oldu.
Ve böylece bir asgari ücret tespiti tiyatrosu daha sona ermiş oldu.
Oysa ki ülkemizde yaklaşık 10 milyon kadar çalışanın yaşamını ilgilendiren asgari ücret, evrensel ölçekte bir insanlık hakkı olduğu gibi ayrıca işçilerin ve onların ailelerinin insanca yaşamaları için gerekli olan bir sosyal hak ve bir geçim ücreti olduğu unutulmamalıydı.
Ancak her seferinde olduğu gibi yine olmadı.
Çünkü asgari ücretin belirlenmesindeki yöntem ve yasal düzenlemeler demokratik bir içeriğe sahip olmadığı gibi en büyük işveren devlet (Hükümet) ile özel sektör patronlarının temsili (TİSK) komisyonda ağırlığı oluşturuyor.
Diğer yandan ise üç sendika konfederasyonunun sadece biri (Türk-İş) temsil ediliyor.
Bu demokratik olmayan komisyon yapısı işçi ve işveren temsilcileri ve hükümetin temsili açısından yeniden düzenlenmelidir.
Komisyon üye sayısı 20 üyeye çıkarılmalıdır.
Komisyon 10 işçi ve 10 işveren temsilcisinden oluşmalıdır.
İşçi temsilcileri, 4 üye Türk-İş, 3 üye Hak-İş ve 3 üye DİSK’ten olmak üzere 10 üye, işveren temsilcileri, 5 üye TİSK, 5 üye TOBB’dan olmak üzere toplam 20 üyeden oluşmalıdır.
Hükümet temsilcilerinin oy hakkı olmamalı koordinasyon ve sekreterya görevi üstlenmelidir.
Kararlar oy birliği ile alınmalıdır.
İşçi tarafı kabul edemeyecekleri bir ücret olursa buna karşı genel grev başta olmak üzere diğer genel eylem yapma hakkına sahip olmalıdır.
Yani 10 milyon çalışanı ilgilendiren ve yaşamsal anlamı olan bir ücret sadece bir komisyonda "oldu-bitti" diyerek dayatılamaz.
Asgari ücrette toplu pazarlık hakkı kullanılarak belirlenmelidir.
Ayrıca asgari ücret ulusal düzeyde ödenmesi zorunlu olan bir ücrettir.
Öyle mi peki?
Özellikle başta ülkemizde bulunan göçmen işçiler olmak üzere asgari ücretin altında ücret (kripto ücret) ödemek çok yaygın olarak uygulanmaktadır.
Sigortasız ve kuralsız çalışma şartlarının uygulanması oldukça yaygın olduğu net olarak rakamlarla ifade edilmese de bile toplam çalışanların 1/3’nü aşan oranlarda olduğunu biliyoruz.
Kayıtsız, kuralsız çalışma yapan işyerlerini denetleme ve cezalandırma görevi Çalışma Bakanlığı'nın sorumluluğunda bulunmaktadır.
Ancak bakanlığın bırakın bu denetimleri yerinde ve etkin bir şekilde yapmayı adeta bu çalışmalara göz yumar bir görüntü vermektedir.
Özetlersek bunun anlamı yetersiz olarak arttırılmış olan yeni asgari ücretin genel olarak KOBİ’ler de kayıtdışı, kuralsız çalışan bu işçilere pek bir faydası olmayacağıdır.
İşçileri ve ailelerini zorlu ve pahalı hayat koşulları karşısında beslenme, barınma, sağlık ve diğer harcamaları için onlara sosyal bir koruma sağlamak evrensel bir insanlık hakkıdır.
Devlet ve işverenlerin görevi bu hakkı gereği gibi sağlanmasını kolaylaştırmaktır.
Ve bu hakkın yeterli olarak işçilere sağlanmasından birlikte ortaklaşa sorumludurlar.