Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren: Kürtleri ilgilendiren hukuksuzluklara itiraz olmadığı için bu noktaya gelindi

Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren: Kürtleri ilgilendiren hukuksuzluklara itiraz olmadığı için bu noktaya gelindi
Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, Yargıtay ile AYM arasındaki yargı krizini değerlendirdi. Kürtlerin yıllardır bu hukuksuzluktan muzdarip olduğunu söyleyen Eren, "Kürtleri ilgilendiren hukuksuzluklara itiraz olmadığı için bu noktaya gelindi" dedi.

Artı Gerçek - Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili tutuklu Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından verilen ihlal kararına uyulmamasına hükmetti. AYM’yi 'yargı aktivizmi' yapmak ile suçlayan Yargıtay 3’üncü Dairesi’nin, AYM üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmasına tepkiler sürüyor.

Karar üzerine Türkiye Barolar Birliği (TBB) tüm baro başkanlarını Ankara’da olağanüstü toplantıya çağırdı. Durum değerlendirmesinin ardından TBB ve baro başkanları, bugün saat 15.00’te AYM önünde basın açıklaması yapacak.

'YARGI PRATİĞİNDEN EN ÇOK KÜRTLER MUZDARİP'

Yargıtay’ın kararını 'darbe girişimi' olarak değerlendiren Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, Kürtlerin yıllardır, Türkiye’de yargının en çok uygulamalarından, pratiğinden muzdarip olan halk olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Biz hep Fırat’ın doğusunda yargının kararlarıyla tam bir bağımsızlık ve tarafsızlık içerisinde karar veremediğini, gündeme getiriyoruz. Sebebini de iktidarların Kürt meselesine bakış açısına bağlıyorduk. İktidarlar Kürt meselesini salt bir güvenlik meselesi, daha doğrusu sorunun çözümünü sadece güvenlikçi politikalara havale ettiği dönemlerde, gerçekten yargının Kürtlere, Kürt meselesine dair çalışma yürütenlere ya da Kürt meselesine dair bir şeyler söyleyen herkese karşı tutumu çok farklı oluyordu.

Ama hatırlarsanız 2013-2015 çözüm süreci döneminde Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümüne yönelik bir zemin oluştuğunda yargının ne kadar ılımlı bir tutum içerisine girdiğine de şahitlik ettik. Fırat’ın doğusunda hep Kürt meselesine özgü bir yaklaşımla yargı kararlarını şekillendiriyordu. Türkiye’nin batısında da itiraz ettiğimiz, eleştirdiğimiz, rahatsız olduğumuz kararlar oluyordu."

'KÜRTLERİ İLGİLENDİREN KARARLARDA CİDDİ İTİRAZLAR OLMADI'

Yargıtay eliyle ortaya çıkan tablonun yargının içinin nasıl boşaltıldığının somut göstergesi olduğunu kaydeden Eren, şöyle devam etti:

"Yaşanan hukuksuzluklara hep birlikte itiraz edilmediği için bu noktaya gelindi. AİHM Kavala ve Demirtaş’la ilgili ihlal kararı verildi, ama bu ülkede bu kararlar uygulanmadı, hala uygulanmıyor. Türkiye, maalesef altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) hükümlerini ihlal ettiğine dair mahkeme kararını ve yargı yetkisini kabul ettiği AİHM kararını uygulamadı. Yakın zamanda AYM’nin Cumartesi Anneleri’yle ilgili verdiği net bir ihlal kararı Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yerine getirilmedi. Aslında zaman içerisinde bu tür ihlallere tanıklık ettik.

Ama o ihlaller sadece Kürt toplumunu ilgilendirdiği için bu ülkede çok ciddi bir itiraz, karşı duruşu gösterilemedi. Ama ne oldu? Yıllardır itiraz ettiğimiz, dile getirdiğimiz, Türkiye’de yargının ne kadar siyasallaştığını ne kadar bağımlı hale geldiğini, bu karar bütün ülkeye göstermiş oldu. Siyasal saiklerle yargının nasıl hareket ettiğini, Yargıtay 3’üncü Dairesi’nin kararı bizlere gösterdi. Bu tam bir skandal."

'BİR AMACA YÖNELİK SAİK BARINDIRIYOR'

Verilen kararın masumane olmadığını, arkasında bir siyasi güç olduğuna işaret eden Eren, “Birilerinin yine yargıyı mı yoksa siyasi alanı mı dizayn etme amacı saiki var? AYM’nin bireysel başvuruya ilişkin yetkilerini kısıtlama amacı mı güdüyor? Yüksek yargı içerisindeki didişme mi var? Soruları yanı sıra AYM’nin kapatılması çağrısı yapan iktidar ortağı siyasi partinin liderinin açıklamaları ortada iken kararın çokta masumane olmadığını bize gösteriyor. Bir amaca yönelik saiki barındırdığı izlenimini çok net bize veriyor. Ama tabi çok tehlikeli bir yöntem” diye konuştu.

'DARBE GİRİŞİMİDİR'

Anayasa Mahkemesi’nin zaman zaman hak ve özgürlükler bağlamında çarpıcı kararlara imza attığını vurgulayan Eren, “Bu anlamda bu hamlenin ülkedeki demokrasiye, özgürlüğe, az da olsa var olan temel hak ve özgürlüklere yönelik önemli bir yargısal darbe girişimi olduğu kanaatindeyim” değerlendirmesi yaptı.

'KARAR İÇİN BİR HAZIRLIK YAPILMIŞ'

Gelinen aşamada, Yargıtay’ın kararından dönmesinin hukuki olarak hala mümkün olduğunu kaydeden Eren, sözlerini şöyle tamamladı:

"Aslında bir kurgu ya da tasarlanan bir sürecin içerisinde olduğumuzu, İstanbul’un dosyayı Yargıtay’a havale etmesi, Yargıtay’ın da bu şekilde karar vermesi bizlere bir hazırlığı işaret ediyor. Tabi ki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları her zaman bu tür kararlara ilişkin başvuru ya da kararların yeniden değerlendirilmesi konusunda mahkemeye, bizzat kendi mahkemesine de başvurabilir. Hatta mahkemeler bile bu konuda dosyayı yeniden re’sen ele alabilir. Ama şu an öyle bir görüntü maalesef yok. Özellikle Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nin karar veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusu yapılması konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirim yapması, rahatsız edici olan.

Evet, bir yargıcın kararını beğenmeye de bilirsiniz. Bu şekilde hukuka aykırı bir şekilde bir cephede alabilirsiniz, ama bir yargıcın hukuk çerçevesinde vermiş olduğu hukuki yetkileri kapsamında verdiği kararları istinaden suç duyurusu kabul edilebilir bir netice değil. Diyarbakır Barosu da bu hukuksuzluğa karşı ilk andan itibaren açıklamalarıyla ve hukuki mücadelesiyle karşı duracak. (MA)

Öne Çıkanlar