Doğanşehir'in Alevi köylerinde mağduriyet sürüyor: 350 hanelik köye 18 çadır verildi

Doğanşehir'in Alevi köylerinde mağduriyet sürüyor: 350 hanelik köye 18 çadır verildi
Malatya Doğanşehir'e bağlı Alevi köylerinde, 6 Şubat depreminin üzerinde iki hafta geçmesine rağmen yardım ulaştırılmış değil. Özellikle çadır ihtiyacının sürdüğü köylerden biri de yüzde 80' yıkılan Ecevit'in ilk 'köy kent' projesi olan Örnek Köy.

Remzi BUDANCİR


MALATYA - 6 Şubat'ta Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler Malatya, Adıyaman, Hatay, Kilis, Adana, Urfa ve Diyarbakır başta olmak üzere bir kentte yıkıma neden oldu. Yıkımın yaşandığı kentlerden biri olan Malatya’da kent merkezinde enkaz kaldırma işlemleri devam ederken, yıkımın yaşandığı Doğanşehir başta olmak üzere merkez ilçeleri ve bağlı köylerde mağduriyet devam ediyor.

500 HANELİK KÖYÜN YÜZDE 80’İ HASARLI

Depremden etkilenen yerlerden biri Yeşilyurt mahallesine bağlı, merkeze yaklaşık 20 kilometre mesafede kurulan Cumhuriyet Örnek Köyü. Malatya-Doğanşehir arasında bulunan köyün temel geçim kaynağı hayvancılık ve kayısı üreticiliği. Geniş bir ovaya kurulan ve yaklaşık 500 hanelik köyde hasarsız ev neredeyse yok. Geniş araziler üzerinde kurulan tek katlı evler dahi kullanılamaz halde. Köyde gönüller ve sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu yoğun bir dayanışma var. AFAD, Kızılay ya da resmi kurumlardan ise göze çarpan kimse yok. İmkânı olan kendi bahçesinde kuruluna çadırda kalıyor. Çadırı olmayanlar ise hasar kaydı verilen evlerine girmek zorunda kalıyor.

ECEVİT’İN 'ÖRNEK KÖY' MODELİ

Depremin vurduğu Cumhuriyet Örnek köyünün ilginç bir geçmişi var. 1974’de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından oluşturulan köyün tamamı Alevi. Köy dağlık alanda bulunan Işıklı, Mamazar (Mamzaran), Kilise, Cevizpınar ve Zeydanlı (Oluklu) köylerinin bir araya getirilmesi ile oluşturuldu. 1974’te hane başına bir dönüm arazi verildi. Köyde ayrıca hamam ve değirmen de yapıldı. Ecevit’in ‘Köy-Kent’ projesi kapsamında oluşturduğu köyün tamamı Alevi olmasına rağmen değirmen ve hamamın yanında bir de cami inşa edildi. Köy ilk oluşturulduğunda ismi ‘Örnek Köy’dü. 12 Eylül 1980 askeri darbesinde köy ismine ‘Cumhuriyet’ eklendi, köyün ismi Cumhuriyet Örnek Köy oldu.

ALEVİ KÖYÜNE CAMİ

Köyün ilk oluşumunu hatırlayan yaşlılardan biri o tarihte köyün projesinin bizzat kaymakam tarafından çizildiğini anlatarak, “Yerleşimi, arazileri gayet iyiydi. Çevrede bulunan dağ köylerinde kalıyorduk. Köye geldiğimizde değirmeni, hamamı ve camisi hazırdı. İyi hatırlıyorum, Kıbrıs savaşı dönemiydi. Köy arazileri istimlak etti. O tarihte dönümüne 500 lira verdiğimi hatırlıyorum. İlk kurulduğunda 300 haneydi. Şu anda 500'ün üzerinde ev var” sözleri ile köyün oluşum sürecini anlattı. Bir araya getirilen köylerin tümü Alevi köyleriydi. “Köye Cemevi yerine neden Cami yapıldı sizce?” diye sorduğumuzda bir yurttaş şu cevabı verdi:

“Belli değil mi? Aslında asimilasyon için bu yapıldı. Kürt aileviler buraya toplandı. Geldiğimizde cami yapılmıştı. Hiç kimse kullanmadı. Ne imamı vardı ne de cemaati. Atıl durumda zaten. Doğrumu bilmiyoruz ama geçen yıla kadar bu cami imamı olduğu söylendi. Kadro verilmiş, ilçe merkezindeymiş. Hiç gelmedi köye. Bankamatik imam sanırım.”

DEPREM ZEYDANLI KÖYÜ'NÜ VURDU

Cumhuriyet Örnek Köyü'ne taşınan köylerden biri dağlık alanda bulunan Zeydanlı Köyüydü. 1970’li yıllarda Zeydanlı’dan herkes gitmedi, bazı yurttaşlar köyde kalmayı tercih etti. Depremin vurduğu köylerden biri olan Zeydanlı’da 15 hane var. Temel geçim kaynağı hayvancılık olan köyün tamamı Kürt Alevi. Köyden Cumhuriyet Örnekli’ye taşınanların geneli ağırlıklı olarak Türkçe konuşurken, Zeydanlı’da kalanların geneli Kürtçe (Kurmanci) konuşuyor.

Alevi inanç yapısı ve geleneklerinin hala yoğun olarak yaşandığı Zeydanlı’ya gittiğimizde köydeki yıkım karşımıza çıkıyor. Depremin yaşandığı 6 Şubat'ta ilk depremde evler yıkılmadı ancak ağır hasar gördü. İlk depremde genellikle hayvanların kaldığı ahırlar yıkıldı, yüzlerce küçükbaş hayvan enkaz altında kaldı. İkinci depremde herkes dışarıda olduğu için ölümler yaşanmadı. Kendi canlarını kurtardılar ancak temel geçim kaynağı olan hayvanları kaybetmek üzereler. Köy halkının anlattığına göre o gün yoğun kar yağışı vardı ve yollar kapalıydı. Günlerce kimse köye gelmedi. Yiyecekleri, elbiseleri her şey enkaz altındaydı. Ancak üç gün sonra bir yakınları karlı havada köye ulaşıp yiyecek ulaştırabildi.

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE ÜÇ DEFA YAKILDI

Depremin yerle bir ettiği köyün yıkılması ilk değil. Köyde bulunan yaşlıların anlattığına göre Osmanlı döneminde bir defa yakılmış. Köy halkı tekrar bir araya gelerek köylerini inşa etmişler. Ancak yetmemiş. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da köy iki defa yakılmış. 1930’ların sonu ve 1940’larda askerlerin köyü yaktığını söyleyen bir yaşlı o günleri şöyle anlattı:

“Dersim olaylarının yaşandığı dönemdi. Asker köye gelip yakıyor. Tabi köy Alevi köyü. Herkes kaçıp dağ kısmına mağaralara sığınıyor. Yaklaşık 2 buçuk yıl mağarada kalıyorlar. Daha sonra tekrar gelip köyü inşa ediyorlar. Bu defa dördüncü oldu”

EVLER YERLE BİR OLDU

Deprem gecesi yoğun kar yağışı olduğunu söyleyen köy sakinlerinden Mehmet Hanefi Taştan, depremin ardından üç gün yollarının kapalı olduğunu belirtti ve yaşadıklarını şöyle anlattı:

"Zaten sürekli kar yağıyordu. Üç gün yol kapalıydı. Aslında depremden bir hafta sonra yolumuz açıldı. Depremden üç gün sonra yardımımıza bir yakınımız çift çeker pikap bir araçla geldi. O bize gıda getirdi. Yolumuz ise bir hafta sonra açıldı. Hayvanlarımız telef oldu. 80 küçükbaş, üç tane de büyük baş hayvanımız gitti. Hayvanlarımızı 10 gün sonra çıkarabildik. Özel olarak kendi imkânımızla kepçe getirdik. Çünkü kokuyordu enkazlar. O kepçe ile ölen hayvanları enkaz altından çıkarabildik. Durumu yetkililere bildirdik. Herhalde yoğunluk nedeni ile gelemediler. Bize ulaşmadılar. Deprem köyümüzü yerle bir etti, her şeyimizi kaybettik. Devletten bize destek vermesini bekliyoruz.”

Mehmet Hanefi Taştan ​​​​​

KONTEYNIR VE GIDAYA İHTİYAÇ VAR

Deprem günü köyde olan Fidel Akkoyun da köyde telefon şebekesi olmadığı için tüm dünya ile iletişimlerinin koptuğunu belirtti o günlerle ilgili şu bilgileri verdi:

“Üç gün burada mahsur kaldık. Gelen giden olmadı. Araba için yer yapmıştık. Aracı çıkardık, soba kurduk, orada kalmaya başladık. Acil ihtiyaçlarımız var. Yaşlılarımız var köyde. Burada gece hava sıcaklığı eski 20’ye kadar düşüyor. Onlar kalamıyor çadırda. Onlar için konteynıra ihtiyaç var. Isınma sorunumuzu topladığımız odunlarla hallediyoruz. Ama hayvanlarımız dışarıda. Onlara derme çatma yerler yaptık. Orayı da soba ile ısıtmaya çalışıyoruz. Hayvanlarımız için de çadır lazım. Hayvanlarımız için yeme ihtiyaç var. Tüm yem ve saman enkaz altında kaldı. Küçük baş hayvanımız enkaz altında kalarak öldü. Geri kalan dışarıda. Enkazın olduğu yere koymak zorunda kalıyoruz.”

TOPRAKTEPE’NİN YÜZDE 70’İ YIKILDI

Depremin vurduğu yerlerden biri de Doğanşenhir ilçesi. İlçe merkezi enkaz dolu. Hâlâ enkazlar kaldırılmış değil. Savaş sahnesini andıran ilçe tüm canlılığını yitirmiş durumda. Yıkım sadece ilçe merkezinde değil, mahallelerde de yaşandı. Bu mahallelerden biri ilçe merkezine yaklaşık 2 kilometre mesafede olan Topraktepe mahallesiydi. Mahallenin neredeyse yüzde 70’i yıkılmış durumda. 11 ölümün yaşandığı mahallede ayakta kalan evler ise ağır hasarlı. Evleri yıkılan, kalacak yeri olmayanların çoğu başka illerde yaşayan ailelerinin yanına sığındı. Geride kalanlar ise bahçesi, tarlası ve hayvanı olanlar.

'ÜÇ GÜN SAVCIYI BEKELDİK'

Mahallesini terk etmeyip enkazın başında çadır kuranlardan biri olan Nursel Bazu, deprem yanı sıra ihmallerin de kendini vurduğunu anlattı. Depremin yaşandığı günde yoğun bir kar yağışı olduğunu anlatan Bazu, depremde ölenleri defnetmek için üç gün savcıyı beklediklerini söyledi:

“Hem kar var hem de soğuktu. Hiçbir şey yapamıyorsun, kıpırdayamıyorsun. Enkazın altında insanlar var, yaralılar var yardımcı olamıyorsun sallanıyorsun çünkü. Enkazdan yaralı kurtulanlar akşamüstü ancak diğer yararlıları çıkarabildi. Kendi imkanlarımızla yaptık. Burada 11 kişi vefat etti. Ölülerimizi kendi imkanımızla çıkardık. Çıkarabildiklerimizi biz çıkardık, çıkaramadıklarımızı üç gün sonra AFAD geldi, onlar çıkardı. Çıkarıp oraya koydu. Birkaç gün sonra savcı gelip görecek dediler. Defnedemedik. Üç günde savcıyı bekledik”

ÖLENLER TRAKTÖR RÖMORKLARINDA BEKLETİLDİ

Depremde yaralananların ölülerini gömmek için beklediğini anlatan Bazu, bu bekleyişin kendileri açısından işkenceye dönüştüğünü söyledi ve yaşadıklarını şu cümlelerle anlattı:

“Ölülerimizi halı ve battaniyelere sararak traktörlerimizin römorklarında beklettik. Yere koyamıyorsun. Köpek var, hayvan var yer diye mecburen traktörlerimizin römorklarında beklettik. Babaannem vefat etti. Annem 4 saat enkaz altında kaldı. Çok kötüydü, hem kar, hem soğuk hem de deprem. İnsanlar nereye sığınacaklarını, ne yapacaklarını bilmiyordu. Soba düştü, ev yandı, üç kişi yanarak can verdi. Onlardan biri yaşıyordu. Kepçe gelseydi, yada AFAD’dan birileri gelseydi o kurtulurdu. Daha sonra kendimiz gömdük. Gömmek için bile kimse gelmedi. Yaralılarımız ondan sonra gitti. Kimse ölülerini terk etmiyordu.”

Nursel Bazu

350 HANEYE 18 ÇADIR

Depremden önce mahallede yaklaşık 750 kişinin olduğu bilgisini veren Bazu, şu anda sadece 100-150 kişinin kaldığını, insanların barınma sorunundan kaynaklı mahalleyi terk ettiğini söyledi. Evlerini kaybedenlerin dışarıda, soğuk havada kalamadığını anlatan Bazu, “Hava soğuk, çadır yok, yiyecek yok, su yok. Elektriğimiz yoktu. Elektrik depremden sonra 15’inci günde geldi. Suyumuz hala yok. Tankerle taşıyoruz hayvanlar için. İçmek için ayrıca su getiriyoruz. Yeterli sayıda çadırımız yok. Zaten AFAD ilk etapta 18 çadır verdi. 350 haneli köyde 18 çadıra kim girecek? Kendi imkânlarımızla getirdik. Mesela biz kayısı yapıyoruz, bizim kayısı verdiğimiz firma bize çadır getirdi. Biz 10 gün pikapta yattık. Başucumuzda su donuyordu. Eksi 18 derece hava soğuktu” sözleri ile barınma sorununun devam ettiğini söyledi.

FIRSATÇILAR DEPREM BÖLGELERİNE DADANDI

İnsanların hem evlerini hem de hayvanlarını kaybettiğini anlatan Bazu, depremde 500’ün üzerinde hayvanın telef olduğunu söyledi. Gençlerin depremden 6 gün sonra enkazın altından canlı hayvan çıkardığını söyleyen Bazu, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:

“Fırsatçılar geldi, 50 bin liralık ineği 10 bin liraya alıp gitti. Çünkü ne ahır kalmıştı, ne yem, ne de saman. Ahır yıkılmış, yeme ve saman enkaz altında kalmıştı. Yer yok, hava soğuk, kar yağıyor. O karda can derdine düşen depremzede o hayvanı nereye koyacak? Çadır yok bir şey yok. O hayvan o havada dışarıda bir gecede ölür. Depremde ölen hayvanlar hala enkaz altında. Onları da çıkaramıyoruz. Yetkililere haber verdik, bize ‘Karışmayın biz geleceğiz’ dediler. Bizim çıkarmamıza izin vermiyorlar. Kulak küpesine bakıp, onlar kaç hayvanın öldüğüne karar verecekler. Zaten çoğunu kurtlar, köpekler yedi. Ne hayvan kaldı, nede küpe. Muhtar defalarca gitti başvurdu. Israrlarımızla bu gün gelip baktılar.”

Topraktepede en öncelikli ihtiyaç diğer köylerle aynı. Barınma, gıda ve su en temel ihtiyaç. Mahalleye çok az sayıda çadır verildiği için insanlar kendi imkanları ile derme çatma yerler yapmak zorunda kaldı. Çoğu aile hala pikap kasalarında kalıyor. Gece saatlerinde hava sıcaklığının eksi 18’lere düştüğü mahallede konteynır talebi var.

Öne Çıkanlar