Erdal Doğan: Sığınmacılar üzerinden seçim hamlesi

Erdal Doğan: Sığınmacılar üzerinden seçim hamlesi
'Irkçı, söylem ve uygulamalar demokratik toplum düzeninde yaşamak isteyen tüm kesimleri bumerang gibi vuracak.'

Türkiye’nin önemli gündem maddelerinden biri olan sığınmacılara ilişkin muhalefetin tavrını gözlemleyen Erdal Doğan, mülteci meselesine yaklaşımdaki kırmızı çizgileri analiz ederek, ırkçı politik söylem ve uygulamaların demokratik bir toplumda yaşamak isteyen tüm kesimleri bumerang etkisiyle vuracağı uyarısında bulundu.

Göç ve sığınmacı meselesinin iyi yönetilmesi, Batı karşısında siyasi ve ekonomik pazarlık kozu yapılmadan ülkelerine ya geri dönüş ortamının hazırlanması ya da gidemeyeceklerin mülteci hukukuna uygun şekilde ülkeye entegrasyonu için etkin çözümlere yönelinmesi gerektiğini kaydeden Doğan, Gazete Karınca’daki bugünkü yazısında, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti için toplumun tüm kesimleriyle ortak mücadele vurgusu yaptı "Ve bunu başarmak için göründüğümüzden fazlayız. Yeter ki isteyelim!" diye yazdı.

Doğan’ın yazısı şu şekilde:

"Geçen hafta çok ayrıntısına girmeden sığınmacılar üzerinden yürütülen çok planlı, puslu bir nefret ve ırkçılık dalgasının yürütülmekte olduğunu ve olası bir koas ortamıyla önümüzdeki seçime girileceğini kısa bir yazı ile anlatmaya çalışmıştım. Göçmen ve sığınmacı sorunun en önemli aktörlerinden olan iktidar ve çevresinin yarattığı sağ milliyetçi kulvardan, CHP ve içinde yer aldığı Millet İttifakı’nın da takılıp gitmemesi gerektiğini dilim döndükçe anlatmaya çalıştım. Çünkü ırkçı, nefret politik söylem ve uygulamaların demokratik toplum düzeninde yaşamak isteyen tüm kesimleri bumerang gibi vuracağını da tekrar tekrar yazıp dillendirdik.

Hele ki; göç, sığınmacı sorunlarının tespiti ve çözümleri için CHP’nin 2016 yılında hazırladığı ayrıntılı raporu kamuoyunun bilgisine açıkça sunmuşken (rapora buradan ulaşabilirsiniz) kalkıp raporu güncelleyip somut çözüm önerileri sunmak yerine MHP ve Ümit Özdağ’ın peşine takılmak hangi aklın fikri olsa gerekti?

Hal böyleyken konu hakkında kendisine sorulan soruya partisinin raporu ve evrensel insan hakları hukukuna uygun beyanda bulunan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu neredeyse özellikle kendi partilerince linç edilecekti. O yetmezmiş gibi Kaftancıoğlu’nun beyanı basın toplantısında kendisine yöneltilerek ne düşünüldüğü sorulan Parti Sözcüsü Faik Öztrak üzerinde durmaya bile değer görmedi. Yazık ki ne yazık!

Konuya dair uzun zamandır özel çalışmaları bilinen EMEP’in ve Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’’in kamuoyuna açıklamaları ise tam tersi tutarlı ve önemliydi. Hatırlanacağı üzere EMEP geçen yıl 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle "Göç Konferansı" gerçekleştirmiş, konferansın başlığını da Suriye savaşı ve dolayısıyla göçünün 10’uncu yılına tekabül ettiği için "Suriye Savaşının 10. Yılında Göçün Dünü, Bugünü ve Yarını" olarak belirlemişlerdi.

Yine geçtiğimiz hafta konunun hassasiyeti nedeniyle diğer partilerden de önemli açıklamalar birbiri ardına gelmeye devam etti. EHP, göçmen sorununu "Eşitlik ve Kardeşlikle Çözeceğiz" başlığıyla yaptığı açıklamada sorunun tespit çözüm önerilerini sunarken, TKP "Göçmenleri göndereceğiz diyerek AKP’yi kurtarıyorlar" açıklamasıyla iktidar karşısında kümelenerek iktidara aday tüm kesimlere yönelik açıklamada bulundu.

Ardından Sol Parti Genel Başkanı Alper Taş sosyal medya hesabı Twiter’dan; "Sol dünyanın her yerinde sığınmacıların, mültecilerin, göçmenlerin dostudur. Onlara karşı mücadele etmez. Sığınmacılığı, göçmenliği, mülteciliği yaratan emperyalist-kapitalist düzenin kendisine karşı mücadele eder" mesajını paylaşımından ardından yine uzun yıllardır göçmenler konusunda çalışmalarıyla bilinen DSİP’in ‘Irkçı Saldırıların Durdurulması’ konusundaki açıklaması izledi.

8 Mayıs 2022 tarihinde sosyal medya hesabı Twitter’dan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da, sığınmacılara yönelik nefret söylemlerin durdurulması, sorunun ana kaynağı ve çözümü üzerine açıklamalarda bulundu. (Konuyla ilgili habere buradan ulaşabilirsiniz.)

Tabii bunlar içinde en önemli yazılı açıklamaların biri de dün itibariye hapishanede rehin tutulan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan geldi. Neden daha önemli? Suriye ve Irak’ta IŞİD vahşetine dünya sessizken partisinin yöneticileri ile birlikte bu vahşete karşı durmuş oluşları ve bu nedenle tutuklu "yargılanıyor" olmalarıydı.

Bildiğiniz gibi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile birlikte Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 partili Kobani Davası’ndan yargılanmaktalar. Kobani Davası’nın gerçek arka planı IŞİD’in Kobani saldırısı karşısında, IŞİD vahşetinin durdurulması için parti MYK’sının aldığı karar ve çağrısı üzerine halkın yoğun katılımlı, etkili protestoları. Bu protestolarda öldürülenler hakkında ise HDP’li yöneticiler sorumlu tutuluyor. Halbuki öldürülenlerin bir çoğu ya HDP üyesi veya çevresinden kişilerden oluşmakta! Bu ölümlerinin araştırılması için HDP’nin TBMM’ye vermiş olduğu birden fazla araştırma önergeleri reddedildiği gibi , bu davada aleyhe tanıklık yaptırılanlar da tanıklıklarının gerçek olmadığını açıklamışlardır (Demirtaş’ın ilgili yazısını buradan okuyabilirsiniz.)

IŞİD vahşeti yalnızca Irak ve Suriye için değil dünya toplumları için büyük bir yıkımdı. Durdurulması ise en hayati meseleydi. Durdurmaya kalkanlar desteklenecek yerde cezalandırılıyorlardı. Dünya halkları için bugün çok yetersiz bir kurum haline gelmiş olsa da BM tarafından bile IŞİD’in yapıp ettikleri soykırım ve insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanmış, yardım ve destek verenlerin de sorumlu tutulması gerektiğinin altı çizilmiştir.

Böyle bir vahşetin yarattığı göç ve sığınmacı dalgasının iyi yönetilmesi, sınırların kevgire döndürülmesinin önlenmesi, bölgenin acilen barış ve huzura kavuşturularak geri dönüşlere ortam hazırlanması, vatandaşlığa kabulün keyfilikle değil yasalardaki koşullara uygunlukla yapılması, sığınmacı sıfatıyla ülkeye girmeye çalışan veya giren IŞİD, El Kaidecilere karşı etkin önlemlerin alınması, sığınmacıların Batı karşısında siyasi ve ekonomik pazarlık kozu yapılmadan ülkelerine ya geri dönüş ortamının hazırlanması ya da gidemeyeceklerin sığınmacı ve mülteci hukukuna göre ülkeye entegrasyonu için çözümlere etkin biçimde yönelinmesi için yıllardır çok yazıldı, yazdık ve yazılıyor.

Bu konuda hiç çaba sarf etmemişlerin yarattığı göçmen nefreti ve ırkçılığının en çok ülkeye ve halka vereceği telafisi imkansız zarar ve yıkımın idraki içinde değiller. Hele ki bu nefret ve ırkçılığı en çok köpürtenlerin her zaman ki gibi pusuda derin hesaplar peşindeki Irkçı ve şoven örgütler olduğu düşünüldüğünde bu yıkımın sınırı yoktur! Bunların peşlerine "vatanseverlik" sakiyle takılıp sürüklenmekse ayrı bir "eğitimli kentli şuursuzluğudur’. Çünkü fırsatını bulsalar ilk fırsatta ülkeyi terki diyar edecek yine bu "kentliler" olacak. Her zaman yaptıkları üzere ülkenin girdiği ekonomik kriz ve derin yoksulluk ve hukuksuzluğunun sorumlusunu gerçek aktörlerine değil en sorumsuza en zayıfına yüklemekte geçmiş zamandan da bilindiği üzere pek muzafferler. Yine her seferinde yaptıkları üzere ülkenin kangren olmuş asırlık meselelerini birkaç mevzuya indirgemeyi de çok severler. Ya bilinçsizce ya da organize bir kötücülüğün parçası olarak bilinçlice. Bunları yapıp ederken de aynı zamanda meselenin maddi, hukuki, siyasal, sosyal özü ve çözümüne dikkati çekenlere karşı nefret kusmakla kalmayıp hedef göstererek ortalığı bulundurmakta da ellerinden geleni yapmayı esirgemezler.

Bu güruha belki pek anlamı ol(a)mayacak ama şunu hatırlatmakta yine kendimi mesul görürüm! Eşit yurttaşlık temelinde hep beraber demokratik, sosyal bir hukuk devleti için mücadele edersek ekonomik refaha da kavuşuruz, huzur ve güvene de! Tabii ki gerçek manada laik bir idareye de. Ve bunu başarmak için göründüğümüzden fazlayız… Yeter ki isteyelim!"

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar