HES’ler yetmedi yeraltı sularına göz dikildi: DSİ’den Yeraltı Baraj projesi
Remzi BUDANCİR
ARTI GERÇEK- Doğanın tahrip edilmesi, orman yangınları, ağaç kesimi, barajlar ve çevre kirliliğinin yarattığı sonuç kuraklık. Diyarbakır başta olmak üzere bölgede bulunan birçok kentte kuraklık yaşanıyor. Bu yıl yeterli oranda yağış olmadığı için meralar kurudu, tarlalarda ekilen ürünler susuz kaldı. Uzmanlar kuraklıkla birlikte gıda krizinin de yaşanacağı uyarısında bulundu. Konunun farklı yönlerini uzmanlarıyla konuştuk.
Kuraklık dosyamızın ikinci konuğu olan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı Abdusamed Ucuman, konuyla ilgili Artı Gerçek’in sorularını yanıtladı.
- Abdusamed Ucuman
20 YILLIK TARIM POLİTİKASINDA CİDDİ SIKINTILAR VAR
Türkiye genelinde olduğu gibi bölgede de kuraklık yaşanıyor. Yıllardır kuraklık sorunu tartışılıyor ancak adım atılmıyor. Ne oldu da bunlar yaşandı? Neden atım atılmadı?
Göz gör göre, bilerek, isteyerek, şu anda yaptığımız politikalardan kaynaklı biz bu kuraklığı yaşıyoruz. Tarihte özellikle ekstrem bazı durumlar olabiliyor. Asurlular döneminde, M.Ö 600’üncü yıllarda kuraklığın nasıl yaşandığı, ne tür sosyal ve toplumsal etkilerin olduğu, Hitit kaynaklarında Mısır'ın kuraklığa karşı yol ve yöntemi nasıl geliştirdiğinin tarihsel değerlendirmesini yapmıştık. Aslında muazzam bir tarihsel tecrübe var. Ancak mevcut 20 yıllık tarım politikasını değerlendirdiğimizde ciddi sıkıntıların olduğunu görüyoruz.
Ne tür sıkıntılar yaşanıyor?
Tarımın stratejik bir alan olarak değerlendirememe gibi keyfiyetçi bir tutum olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Buradaki çiftçilerin tarımsal faaliyetleri yeterli değil. Bakanlık farklı bir projeksiyonla tüm tarım alanlarını farklı şirketlere ve dış ülkelerdeki şirketlere verip, onların aracılığı ile ekimi sağlama gibi bir çalışması vardı. Ancak bu projelere karşı TMMOB olarak çok ciddi itirazlarımız oldu ve bundan geri adım attılar. Bunun kuraklıkla ciddi bir bağlantısı vardı.
Bölgenin kendi endemik bitki türleri, orijin bitkiler tarihte de görüldüğü gibi bazen yaşanan ekstrem bazı durumlara (kuraklık) karşı idamesini sürdürebiliyor. Çiftçi bu ürünlerle geçimini sağlayabiliyor. Ancak bölgedeki orijin bitkilerin tescillemesi yapılmadığını görüyoruz. Özellikle tescilli tohumların yabancı menşeli olduğunu görebiliyoruz. Yabancı menşeli sertifikalı tohumları kullandığınız zaman uluslararası ticaretler kendi sertifikalı tohumlarını sattırmak istiyorlar. Ülke üzerindeki tarım siyaseti üzerinde baskı oluşturuyorlar. Yukarıda alınan kararlar direk bölgelerde uygulanmaya başlanıyor. Sertifikalı tohum kullanılmadığı zaman çiftçiye ÇKS üzerinden destekleme verilmiyor. Çiftçi yabancı tohuma yönlendiriliyor. Bu aslında kuraklıktan etkilenmenin birinci sebebidir.
Yabancı tohumun etkisi ne oluyor?
Yabancı tohum, optimum alanda, maksimum verim elde etme adı altında değerlendirilmiş, geliştirilmiş bitkilerdir. Ancak bunun koşulları var. Bu tohumu verdikleri zaman, yanında şu gübreyi kullanacaksınız ve şu fumusiti kullanacaksınız diyorlar. Yani ilaç ve gübre noktasında paket programı olarak sunuyorlar. Orada sana tohumu satarken aslında diğer malzemeleri de satıyor. Bu girdi maliyetlerini bayağı yükseltiyor. Bunlar dışarıdan geldiği için hepsi dövize endeksli. Döviz endeksli olduğu için her yıl yükselen bir fiyattan söz ediyoruz. Biz bunların tümünü değerlendirdiğimiz zaman kapitalizmin tarım üzerindeki siyasetini de burada görmüş oluyoruz.
Nasıl bir yol izlenmeliydi?
Daha farklı bir yol izlenebilir. Mevcut bölgelerdeki orijin tohumların tescillenmesi, sertifikalı hale dönüştürülmesi yapılabilir. Bu tohumlar bölgedeki ekstrem durumlara karşı daha dayanıklı. Böylelikle çiftçi bu bitkilerden daha iyi yararlanabilir ve ürettiği ürünü tüketiciye sunabilirdi. Gıda ve yem krizi en aza inmiş olurdu. Çiftçi şu anda ürünü elde edemediği için bankalara, özellikle tohum satan, ilaç satan, gübre satan firmalara da borçlandı. Bu ciddi bir mağduriyet oluşturdu. Ürün ve yem gelmediği için bundan hayvancılık etkilenecek. Bu noktada kırmızı ve beyaz etin fiyatı yükselecek. Yine buğday, mercimek, arpa fiyatları yükseldiği için un ve ekmek fiyatları da yükselecek. Çorba fiyatı yükselecek. Bunun etkisi görüşmeye başlandı. Bu özellikle toplumun fakir ve yoksul kesimini vuruyor. Yoksul kesim ekmeği alamama noktasına geldi. Düşünün çorba içemeyecek. Bu kuraklığın toplumsal soruna nasıl yol açtığını gösteriyor. Bunların tümünün önlemi alınabilirdi. Pandemi başladığı dönemde tarımın stratejik bir alan olarak değerlendirilmesini istemiştik. Bu gün bile isteye biz bu duruma geldik.
ORMANLAR YOK EDİLİYOR, TOPRAK TUZLAŞIYOR
Birde şöyle bir durum var. Bizim özellikle orman alanları ile ilgili bir tasarrufumuz yok. Keyfi bir tutumdan kaynaklı ormanlar kesiliyor yakılıyor. Bazen güvenlik nedenlerinden bazen de oralara konut gibi yapıları yapmaktan kaynaklı ormanlar yakılıyor. Biliyorsunuz ormanlar yağışların oluşmasına neden oluyor. Biz bu ormanlık alanların tümünün üzerinde bir boşluk oluşturmuşuz. Vandalizm gelişmiş. Barajlarla ilgili ciddi sıkınlar mevcut. Sulamada kullanacağı diye bölgenin her tarafında barajlar yapıldı. Bir kısmını açtılar bakın suluyoruz diye. GAP projesinden biliyoruz sulama alanlarının nasıl geliştiğini. Harran’da toprağın tuzlaşmasından kaynaklı verim alamama durumu var. Bazı alanlarda tohum bile çimlenmiyor artık. Topraktaki kimyanın bile değiştiğini görebiliyoruz.
Tuzlaşmasının nedeni nedir?
Şöyle. Enerji girdisi pahalı olduğu için çiftçi gelen suyu mevcut kanallardan damlama yada yağmurlama sistemi ile kullanamıyor. Çiftçi elektrik sistemini kullanamadığı için yağmurlama ve damlama sulama sistemini yapamıyor. Bizim vahşi sulama dediğimiz, karıkla sulama yapıldığı için topraktaki mineraller eriyor ve tümüyle toprakta tuzlaşmaya neden oluyor. Harran örneği önümüze çıkıyor.
BARAJLARIN YAPILDIĞI ALANLAR KURUYOR
HES Barajları sorunu da var. Dersim, Bingöl, Diyarbakır başta olmak üzere geniş bir coğrafyada sayısız baraj var. Bölgedeki baraj durumu nedir?
Bölgede yapımı devam eden 7-8 baraj var. Bölgede toplamda 53 baraj mevcut. Bu barajlardan 42’ye yakını şirketlerin yaptığı ve bu şirketlere ait. Bunların bir kısmı sulama yada Hidroelektrik ile ilgisi yok. Tamamen güvenlik barajı olarak değerlendirdiğimiz sadece bir alanı kapatmak için yapılmış. Bölgenin ekolojisi düşünülmemiş ve tamamen keyfiyetçi bir tutum var. Alanın, bölgenin tümüne yayılan bir sistem mevcut. Barajların kurulduğu alanın tümünde kuraklığın olduğunu görüyoruz. Barajları ekolojik olarak değerlendirdiğimizde, büyük su kütlelerin tutulduğu, büyük alanlardan gelen kaynakların tutulduğu, normal şartlarda geniş alana yayılan su kütlesi bir alanda tutulduğu için alt kısımda kalan tüm alan susuz kalıyor. Bu bölgelerdeki su kaynakları kuruduğu için alanda olan endemik bitkiler kuruyor. Topraktaki nem oranı ciddi anlamda düştüğü için yağan yağmur bile etkisini gösteremiyor. Bitkiler kolay çimlenemiyor. Çünkü barajların yapıldığı alanların altında bulunan geniş alanların tümü kuruyor. Dolayısıyla bir çeşit lokal kuraklık bu barajlardan dolayı yaşıyoruz.
BARAJLAR’DAN DOLAYI AKDENİZ SİNEĞİ EĞİL’DE GÖRÜLDÜ
Barajın yapıldığı, suyun kütlesinin bulunduğu alana baraj aynası diyoruz. Orada oluşan yoğun nemden kaynaklı bazı patojenlerin oralara ulaştığı ve oradaki endemik bitkilerin bir taraftan hastalıklarla mücadele ettiği, bir taraftan da haşaratla maruz kaldığı için endemik bitkilerin yok olduğunu görebiliyoruz. Yüksek nemden kaynaklı şu an Eğil-Ergani bölgesine Akdeniz sineği ulaşmış ve sert çekirdeklilere ciddi zararlar veriyor. Badem, ceviz ve kayısı gibi ürünlere de zararları var. Ekolojik değerlendirilmesi yapılmadığı için şu anda bumerang gibi doğa dönüp bizi vuruyor. Bu köylünün ve çiftçinin yaptığı bir şey değil, hükümetin ve sistemin ısrarından, çılgın projelerinden kaynaklı.
HES’LER YETMEDİ, YERALTI BARAJLARI YAPILMAYA BAŞLANDI
Birde yeraltı barajları sorunu var. Bunlar yeni yeni konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı. Şu anda bölgede kaç tane baraj yapılmış durumda, kaç baraj yapılması planlanıyor?
Yeraltı barajları yavaş yavaş oluşturulmaya başlandı. Çok ciddi ve tehlikeli bir durum söz konusu. İşleyiş olarak yerüstü barajlarıyla hemen hemen aynı yapıda. Kapalı bir sistemle sudan hidroelektrik elde etme gibi bir durum söz konusu. Yeraltının yerüstünden farkı şu mansap bölgesindeki suyun eksilmesinden kaynaklı oradaki toprağın veya arazinin topoğrafyanın statik dengelemesinin bozulacağı ve ciddi çökmelerin yaşanacağı bir döneme giriyoruz. Kara kapitalizm uygulanıyor bölgede. Yer altı barajların böyle bir tehlikesi var önümüzdeki dönemde.
DSİ şu anda çalışmaları başlatmış. 52 baraj faaliyete sokulacağı söyleniyor. Biz bunu görebiliyoruz. Yerüstü sisteminin bozulması, yeraltındaki o suyun tutulmasından kaynaklı su kaynakları artık çalışmayacak. Köylere giden su ya eksilecek yada hiç olmayacak. Köyden kentlere yoğun göçlerin yaşanacağı toplumsal bir facia öngörüyoruz.