Al Monitor: Türkiye, Suudi Arabistan'ın yeni İran'ı olmaktan derin endişe duyuyor

Al Monitor: Türkiye, Suudi Arabistan'ın yeni İran'ı olmaktan derin endişe duyuyor
21 Ekim 2020 Çarşamba günü Artı TV'de yayınlanan 'Global Medya Günlüğü'nde seçilmiş altı yazının özetleri.

21 Ekim 2020 Çarşamba günü Global Medya Günlüğünde seçtiğimiz altı yazının özetleri:

NEW YORK TIMES GAZETESİNDE YER ALAN HABERDE COVID-19 İLE MÜCADELEDE SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI YAKLAŞIMININ DOĞRU BİR YAKLAŞIM OLMADIĞI ANLATILIYOR

NEW YORK TIMES/ABD

SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞININ SÖYLENMEYENLERİ

Büyük Grip Salgını kitabının yazarı John M. Barry New York Times için kaleme aldığı yazıda Covid-19'da sürü bağışıklığı yaklaşımıyla düşük enfeksiyon riski taşıyan kişilerin kısıtlama olmaksızın yaşamasına izin verme önerisinin bir milyon veya daha fazla önlenebilir ölüme yol açabileceğini savunuyor. "Büyük Barrington Deklarasyonu" önerisini savunanlar" minimum ölüm riski taşıyan kişilerin hayatlarını normal bir şekilde devam etmelerine" olanak sağlayarak sürü bağışıklığını sağlayacaklarına inanıyorlar. Barry bu fikri savunan akademisyenlerin azınlıkta olduğunu halk sağlığı meslektaşlarının çoğunun bu önerileri kınadığını yazıyor ve soruyor "Peki ama kim haklı?" Barry, sürü bağışıklığını savunanların bir konuda haklı olduklarını kabul ediyor: ölümleri sınırlandırmak için getirilen kısıtlamalar sonucunda ekonomi üzerinde stres, aile içi şiddet ve uyuşturucu kullanımındaki artışlar, kanseri tarayan testlerde düşüşler gibi gerçek zararlar ortaya çıkıyor. Gençler okullarından oluyor, spor yapamıyor, mezuniyet törenlerine katılıp gerçek anılar biriktiremiyorlar. Barry'e göre, normale benzer bir şeye dönme fikri - herkesi bir tür hapishaneden çıkarmak - çekici, hatta baştan çıkarıcı.  Barry, sürü bağışıklığını savunan deklarasyonda üç önemli noktanın eksik olmasının bu yaklaşımın aslında pek de doğru olmadığını gösterdiği görüşünde. Birincisi, düşük riskli gruplarda enfekte kişilere verilen zarardan bahsedilmiyor diyor Barry. İkincisi, savunmasızların nasıl korunacağı hakkında çok az şey söyleniyor, bir şeker hastasını veya kanserden kurtulan biri nasıl korunacak sorularına yanıt verilmiyor. Barry'nin eksikliğine dikkat çektiği üçüncü konu ise sürü bağışıklığının kaç kişiyi öldüreceğinden bahsedilmiyor oluşu. Barry yazısını bir alternatif var mı sorusuna yanıt vererek bitiriyor. Bu alternatif, halk sağlığı uzmanlarının aylarca teşvik ettiği sosyal mesafeyi koruma, kalabalıktan kaçınma, maske takma, el yıkama ve güçlü temaslı bir izleme sistemi.

yazının devamı...


EL CEZİRE'DE YAYINLANAN HABERDE, TÜRKİYE'DE GAZETECİ OLARAK ÇALIŞTIĞI ORTAYA ÇIKAN BİR KİŞİNİN TÜRK İSTİHBARATI TARAFINDAN ARAP MUHALİFLERİ YILLARCA İZLEDİĞİ İDDİASIYLA GÖZALTINA ALINDIĞI YAZIYOR

GAZETECİYE CASUSLUK SUÇLAMASI

HABER MERKEZİ VE AJANSLAR

EL CEZİRE/KATAR

El Cezire'nin haber sitesinde yayınlanan yazıda "Birleşik Arap Emirlikleri için casusluk yaptığı şüphesiyle Türkiye'de tutuklanan Ürdünlü bir kişinin Türkiye'de gazeteci olarak çalıştığı ortaya çıktı" bilgisi paylaşılıyor. Haberde aslen Filistinli olan Ahmed al-Astal'ın Türk istihbarat teşkilatı tarafından Arap muhalifleri yıllarca izlediği iddiasıyla gözaltına alındığı belirtiliyor. Washington Post'a isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir Türk yetkili, al-Astal'ın ülkede gazeteci olarak çalıştığını söyledi. Washington Post'a konuşan yetkili, "al-Astal, söylendiğine göre, Birleşik Arap Emirlikleri için çalıştığını itiraf etmiş" diyor. El Cezire'nin kaynak olarak kullandığı Reuters ise Türk makamlarının şüpheliden BAE ile bağlantılarını kanıtlayan bir sürü belge elde ettiklerini yazıyor.  Reuters haber ajansına konuşan bir yetkilinin ise bu kişinin Türkiye'ye Arap Emirliklerine ait olmayan bir pasaport ile gittiğini ve "yıllardır Arap muhalif ve gazeteciler ağlarına sızmış" olduğunu açıkladığı belirtiliyor. Türk istihbaratının Washington Post gazetesi ile paylaştığı bulguların bir özetine göre, BAE'de Abu Layla olarak bilinen al-Astal 10 yıl kadar önce casusluğa zorlandı. El Cezire'nin paylaştığı bu bulgulara göre, al-Astal Arap Emirlikleri'nin 2008'de yaptığı bir teklifi geri çevirdi ancak daha sonra iş bulamayınca kabul etti. Aynı bulgulara göre, al-Astal "Türkiye'nin Müslüman dünyasıyla ilişkileri, dış politika girişimleri ve iç siyasetine yoğunlaştı". El Cezire bu tutuklamanın son iki yıl içinde Türkiye tarafından BAE'ne karşı casusluk suçlamasıyla gerçekleştirilen üçüncü tutuklama olduğuna dikkat çekiyor. Haberde tutuklananlardan birinin, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'ın İstanbul konsolosluğunda öldürülmesiyle bağlantılı olduğu belirtiliyor.

yazının devamı...


AL-MONITOR'DA YAYINLANAN HABERDE SUUDİ ARABİSTAN'IN TÜRK ÜRÜNLERİNE YÖNELİK BOYKOT ÇAĞRISININ BÜYÜYEBİLECEĞİ BELİRTİLİYOR. HABERDE "ANKARA "GAYRİ RESMİ BOYKOTUN" BİR BAŞLANGIÇ OLMASINDAN ENDİŞELENİYOR" DENİYOR.

AL MONITOR/ABD

SUUDİ ARABİSTAN BOYKOTU BÜYÜR MÜ?

Suudi Arabistan'ın Türkiye'ye yönelik ürünlerinin "gayri resmi boykotunun" başka alanlara da yayılabileceğini yazıyor Al Monitor'daki Pınar Tremblay imzalı haber. Haberde, Ankara'nın Suudi Arabistan ile ilişkilerinin daha kötüye gitmesinden ya da Riyad'ın yeni Tahran'ı olma konusundan derin endişe duyduğu ifade ediliyor. Tremblay, Suudi Arabistan'ın, vatandaşlarından ve iş adamlarından yatırımlardan turist gezilerine kadar Türkiye ile tüm etkileşimlerini kesmelerini istediğini hatırlatıyor. Ancak Tremblay'e göre Ankara'yı endişelendiren üç önemli konu var. Türkiye'nin Riyad'ın da desteği ile Suriye savaşına katıldığını yazan Tremblay, dokuz yılın sonunda Ankara ve Riyad'ın zıt köşelerde olduğunu ifade ediyor. Tremblay, "Erdoğan şu anda dış politikada geri dönülmez ve sert bir başarısızlığı farkına varmanın zor mücadelesi ile karşı karşıya" diye yazıyor. Ankara'nın Suudi Arabistan'ın hac kotalarını manipüle etme gücünden de endişe duyduğunu belirten Tremblay, Riyad'ın hac yönetim sistemini on yıllardır politikleştirdiğine dikkat çekiyor. Tremblay, Riyad'ın Türkiye'ye karşı hac kartını oynayabileceğini yazıyor. Bu durumun ekonomik etkiler de yaratacağına dikkat çekiyor. İsminin açıklanmaması koşuluyla Al-Monitor'a konuşan bir turizm acentası sahibi, "Sıradan insanlar hacca vize için en az on yıl bekliyor. Premium veya VIP Müslümanlar, kendileri için veya aileleri için tüm evrak işlerini 15 günde yaptırırlar. Bunlar hükümete bağlı insanlar. Bir çekiliş beklemek zorunda değiller" diyor. Tremblay'e göre Riyad, hac ve umre için AKP yetkililerine veya Türk liderlere yasak getirirse, bu Ankara'nın İslamcı savına ciddi bir darbe olur. Tremblay yazısında Ankara'nın bir diğer endişesinin Riyad'ın Türkiye ve Avrupa'daki camilere ve dini gruplara ulaşma gücü olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye'de Selefi grupların sayısının arttığını vurgulayan Tremblay, "Bu gruplar Erdoğan'a karşı seslerini çıkarmadıkları için hoş görüldü, ancak varlıkları saatli bomba gibi" diyor.

yazının devamı...


AL MONITOR’DA YAYINLANAN HABERDE TÜRK KUVVETLERİNİN SURİYE’NİN KUZEYDOĞUSU’NDAKİ EN BÜYÜK ÜSSÜNDEN ÇEKİLDİĞİ BELİRTİLİYOR

AL MONITOR/ABD

TÜRK KUVVETLERİ MOREK ÜSSÜNDEN GERİ ÇEKİLİYOR

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre, Türk kuvvetleri Salı gece yarısından kısa bir süre sonra Suriye'nin kuzeydoğusunda İdlib’deki Ankara'nın en büyük üssünden çekilmeye başladı. Al Monitor’da paylaşılan bilgiye göre, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, bölgede kurulan 12 Türk gözlem noktasından biri olan Morek üssünden askeri personel ve teçhizat taşıyan konvoyların çıktığını bildirdi. Reuters’a göre ise Türk kuvvetleri bölgede kalan gözlem noktalarında pozisyonlarını takviye ediyor. Orta Doğu Araştırmaları Merkezi'nin Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan "Esad'ın geçen yıl toprak kazanımlarının ardından Suriye rejimi hattının gerisinde izole kalmasıyla, Morek Üssü ve 2018’de kurulan diğer bazı Türk gözlem noktalarının ateşkes ihlallerini gözlemleme amacına artık hizmet etmediğini" belirtiyor. Al Monitor’a konuşan Orhun, "Rusya ve Suriye rejimi Türkiye'yi kuzeye doğru itmeye [veya] en azından bu gözlem noktalarını boşaltmaya çalışıyor" açıklamasını yapıyor. Orhun’a göre bu durum sahada kritik bir değişiklik yaratmıyor. Orhun "Aksine bölgede Türk askeri konuşlanmasında bir artış söz konusu, bu nedenle daha büyük bir geri çekilme beklemiyorum" diyor. Alman Marshall Fonu direktörü Özgür Ünlühisarcıklı ise bu durumun Rusya ve Türkiye arasında Suriye konusundaki "modus vivendi" yani geçici anlaşmanın daha da zayıfladığının bir işareti olduğunu savunuyor.

yazının devamı...


 

OUEST FRANCE’DA YAYINLANAN HABERDE ANKARA’NIN ASKERİ CEPHELERDE GİDEREK DAHA AKTİF OLDUĞU VE AVRUPALILARA, NATO MÜTTEFİKLERİNE MEYDAN OKUMAKTAN ÇEKİNMEDİĞİ YAZIYOR

OUEST FRANCE/FRANSA

TÜRKİYE’NİN ASKERİ MÜDAHALELERİ

Fransız gazetesi Ouest France’ta yayınlanan Zafer Sivrikaya imzalı haberde Türkiye’nin Suriye, Libya, Akdeniz ve Kafkasya’da Avrupa ve NATO müttefiklerine kaslarını göstermekten ya da Rusya ile rekabet etmekten çekinmediği ifade ediliyor. Sivrikaya, 2018 yılında Afrin’de elde edilen zaferin ardından Erdoğan’ın herhangi bir uluslararası yaptırımla karşı karşıya kalmamasının Cumhurbaşkanını askeri diplomasinin yararları konusunda ikna ettiğini savunuyor. Ekim 2019’da Kuzey Suriye’de Kürtlere karşı ikinci bir müdahale gerçekleştirildiğini yazan Sivrikaya, bu süreçte Türkiye’nin Libya’da da nüfuz alanını genişlettiğine ve Akdeniz’de bölgesel ve ekonomik anlaşmalar yapmasına imkan verdiğine dikkat çekiyor. Sivrikaya, "Barut kokusundan adeta sarhoş olan Türkiye Cumhurbaşkanı 2020 yazında neredeyse doğal bir şekilde, tehditle Akdeniz’deki kıta sahanlığı anlaşmazlıklarını çözmeyi umut ederek donanmasını Yunan ve Kıbrıs sularına konuşlandırdı" diye yazıyor. Sivrikaya Erdoğan’ın AB üyesi iki devletine karşı güç diplomasisinin beklenen başarıyı getirmediğine dikkat çekiyor. Türkiye’nin Dağlık Karabağ’da çatışmaların başlamasıyla Azerbaycan’a desteğinin Kafkasya’da etki oluşturması için bir fırsat oluşturduğunu yazan Sivrikaya Türk ordusunun artan konuşlanmasını ne zamana kadar sürdüreceğini soruyor.

yazının devamı...


NEW YORK TIMES’DA YAYINLANAN HABERDE BAŞKAN TRUMP’IN HEM COVID-19’A HEM DE BIDEN’A KARŞI STRATEJİSİNİN YENİLGİYİ KABUL ETTİĞİNİ GÖSTERDİĞİNİ YAZIYOR

NEW YORK TIMES/ABD

TRUMP PES EDİYOR

Ross Duthat New York Times için kaleme aldığı yazıda Donald Trump’ın 2020 seçimlerini hala kazanabileceğini, eğer bir şeyin yüzde 10 ila 15 gerçekleşme şansı varsa kuşkusuz meydana gelebileceğini belirtiyor. Öte yandan Duthat, Trump’ın yeniden başkan seçilmesi halinde bunun ancak ilahi takdirle açıklanabileceğini zira başkanın kendi yenilgisini hazırlayacak ne varsa yaptığını vurguluyor. 2016 yılında Trump’ın seçim kampanyasında verdiği mesajın belli bir sadelik ve tutarlılığı olduğunu ancak 2020’de kampanyasının iki çok farklı anlatı arasında gidip geldiğine dikkat çekiyor Duthat. "Önce Biden’ı Amerikan çıkarlarını Çin’e satacak biri olarak sunuyor, sonra Biden’ı sanki Bernie Sanders adaymış gibi radikal solcu olmakla suçluyor" ifadelerine yer veren Duthat, Trump’ın tüm açıklamalarının çelişkiler içerdiğini ileri sürüyor. 2020 seçimlerinin en önemli iki konusunun salgın ve ekonomi olduğunu yazan haberde, Trump’ın krizi kötü yönetmekle eleştirildiği hatırlatılıyor. Duthat, Trump’ın aylar boyunca pandemi kapsamında verilmesi beklenen yardım paraları müzakerelerini görmezden geldiği ve bunun Trump’ı siyasi olarak zayıf düşürdüğünü yazıyor. Salgın konusunda sürü bağışıklığından yana tavır almasının da eleştirilere neden olduğu yazan haberde Trump’ın halka açık mekanları çok erken erişime açmasının virüsün yayılma hızını artırdığı ve Trump’ın pandemiyi inkarının Amerikalıların gereksiz yere hayatını kaybetmesine neden olduğu belirtiliyor. Duthat’e göre, Covid-19’u küçümseyen yaklaşım Trump’ın 2016’da elde ettiği seçim avantajını kaybettirdi.

yazının devamı...

 

Öne Çıkanlar