Hükümet salgının başından itibaren sermayeyi korumuştur
Adnan SERDAROĞLU
ARTI GERÇEK-Hayat bir şekilde akıp gidiyor. Yaklaşık bir yıldır virüsle boğuşuyoruz. Önümüz çok belirsiz, gelecek kaygısı yoğun bir şekilde hissediliyor. Psikolojik olarak yorulmuş durumayız ve bir çok emekçi evden çalışmayla birlikte daha da yalnızlaştı. Pandemiden önce iş yerleri aynı zamanda çalışanların sosyalleştikleri alanlardı. Bugün uygulanmak istenilen ise patronların tek söz sahibi olduğu evden çalışma rejimidir. Evden çalışma rejimi, işçilerin birbirleriyle zaten sınırlı olan iletişimini, sosyal dayanışmayı ciddi bir şekilde azaltmaktadır. Son yönetmeklikle birlikte pandemi sürecinde ortaya çıkan bu çalışma biçimini pandemiden sonra da devam ettirmeye çalıştıkları görülüyor. Evden çalışma esnek çalışmanın en belirgin biçimi olarak karşımıza çıkmış durumda. Zira bu rejimde hem zaman hem de mekan esnek kullanılıyor. Çalışmanın esnekleşmesiyle doğru orantılı olarak da sömürü ve güvencesizlik artıyor. Bu doğrultuda, evden çalışan işçinin, iş hayatının tüm stresini tek başına kapalı bir alanda yani evinde göğüslemek zorunda kalması, kendisini daha güvencesiz ve çaresiz hissetmesine yol açmaktadır. İş ve yaşam dengesini bozmaktadır. Evden çalışma işin kendisini ev yaşamının merkezine taşıyarak yani işi eve taşıyarak işi bizzat kişinin hayatının kendisi haline getirmektedir. Dinlenme alanının ve mahremi olan evin elinden alınması demektir.
Öte yandan Coronavirus salgınının ülke vatandaşlarına olan etkisi tüm şiddetiyle devam etmektedir. Ancak sosyal politikaları geliştirmesi, sosyal destekleri artırması gereken siyasi iktidar malesef tam tersi yönde adımlar atmaktadır. Bir yılı aşkın bir süredir devam eden salgın sırasındaki en önemli gelir desteklerinden biri olan Kısa Çalışma Ödeneği'nin (KÇÖ) mart sonu itibariyle durdurulacağının açıklanması herkes için bir şok etkisi yaratmıştır. Oysa KÇÖ'nün sona ermesi değil aksine kapsamının genişletilmesi ve daha fazla insanın bu uygulamadan yararlanmasının sağlanması gerekmektedir. Bizler salgın döneminin ilk günlerinden beri işçilerin gelir kayıplarına karşı KÇÖ'nün uygulanmasını, salgın koşullarında bütün işçilerin bundan yararlanmasını veya o şartların yaratılmasını, en düşük KÇÖ'nün asgari ücret düzeyinde olmasını savunmuştuk. İşsizlik sigortası fonu kaynaklarının tüm ayrıntılarını da ortaya koyarak bunun yeterli olduğunu söylemiştik. Hep birlikte gördük ki KÇÖ salgın döneminde işçilerin, daha doğrusu sigortaya kayıtlı olan işçilerin en önemli gelir desteği olmuştur. Ancak ağır yaralanma koşulları yüzünden de milyonlarca işçi bu ödenekten faydalanamamıştır.
Diğer yandan hükümet, ayrımcı bir yol izlemiş, milyonlarca işçiyi etkileyen tek taraflı ve zorunlu KÇÖ'nün dışında ücretsiz izin uygulamasını başlatmıştı. İşsizlik sigortası fonundan nakdi ücret desteği günde 39 lira olarak reva görülürken bunun yılbaşı itibariyle kısmen çoğaltılması da bir işe yaramamış ve bu ücretsiz izin uygulaması daha çok işverenlerin, işçilerin cezalandırılması konusunda ve sendikalaşmanın engellenmesi konusunda bir silah olarak kullanılmasına yol açtı. Bugün yaklaşık 3.5 milyon insan KÇÖ'den yararlanırken, işverenler tarafından ücretsiz izine ayrılan ve çok daha düşük ücret alma durumunda kalan yaklaşık 2.5 milyon insan da maalesef yılbaşından önce 39 liraya maruz kaldı.
Bugün KÇÖ'nün daha doğrusu bu desteğin sonlandırılması milyonlarca işçiyi işsizlik tehlikesiytle ve ücretsiz izin dediğimiz tehlikeleri içeren uygulamalarla karşı karşıya bıraktıracak. İşçileri 47 lirayla yaşamaya mahkum edecektir. 14 milyon SGK'lı çalışanın neredeyse yarısı salgın döneminde iş ve gelir kaybına uğradı. Hükümet, böyle bir dönemde daha etkili sosyal politikalar uygulaması gerekirken, salgının başından beri bunlardan kaçındı. Bunun sonucunda Türkiye, Meksi ve Arnavutluk'la beraber dünyada Covid-19 nedeniyle yurttaşlarına en az gelir desteği sağlayan 3 ülke arasında yer aldı.
Covid-19'un toplumsal ve ekonomik etkilerini hafifletmeye yönelik destekler bugüne kadar zayıfken ve yeni destekler gerekiyorken KÇÖ'nün sona erdirilmesinin açıklanması son derece ağır sonuçları ortaya çıkartacaktır. Bunu tahmin etmek zor değil, zaten yaşadığımız süreç önemli ölçüde bunu gösterdi. Salgın sürerken ve yükselişe geçme eğilimindeyken bu ödeneklerden vazgeçilmesi kabul edilemez. Demek ki hükümet, şu an işsizlik sigortasını bitirmiş durumda ve daha çok işsizlik sigortasının neredeyse yarısına tekabül eden ücretsiz izini uygulamayı daha uygun görmüş durumda. Bu da önümüzdeki günlerde işçilerde önemli gelir kayıplarına yol açacaktır.
Hükümet salgının başından itibaren sermayeyi korumuştur, sınıfsal tercihini ortaya koymuştur. Zaten sınırlı olan destekler büyük oranda işverenlere aktaerılmış, milyonlar işini ve gelirini kaybederken sermayenin karları salgın sürecince artmıştır. Bu tercih değiştirilmelidir. Salgın süresince yurttaşlara iş ve gelir güvencesi sağlanmalıdır. Bu hükümetin bir lütfu değildir. Ülkeyi yönetenler bu ülkenin bir sosyal devlet ülkesi olduğunu unutmamaları gerekiyor. Anayasanın onlara koymuş olduğu zorunluluk budur.
Şu çağrıyı tekrar ediyoruz; Kısa Çalışma Ödeneği sürüdürülmeli, ödenek için aranan şartlar kolaylaştırılmalı, ödeneğin alt sınırı asgari ücret olmalıdır. İşten çıkarma yasağı salgın boyunca devam etmeli, istisnalar kaldırılmalı, Kod-29 denen uygulamaya son verilmelidir. İşten çıkarma yasağı süresince işçilere mutlaka KÇÖ uygulanmalıdır. İşsizlik fonu sadece işçilere tahsis edilmeli, işverenlere verilen fonlardan vazgeçilmelidir. Kayıt dışı çalışanların ve yoksul yurttaşların geçimini sağlamak üzere asgari ücret kadar gelir desteği sağlanmalıdır. Sosyal devletin gerekliliği budur. Asgari ücretin brütü net ödenmeli, asgari ücret pandemi koşulları dikkate alınarak vergilerden ve kesintilerden muaf tutulmalıdır. İşçilere de SGK'dan prim desteği verilmelidir. Nasıl ki işverenlere prim desteği veirliyorsa, işçilere de verilmelidir. Emekli aylıkları ve gelirleri yeniden düzenlenmeli, sınırları da en az asgari ücret kadar olmalıdır. Bu taleplerimizi bir kez daha yüksek sesle dile getiriyoruz.