'Mahpuslar tahliyelerine kısa bir süre kala adı 'mülakat' olan yeni bir yargılamaya maruz kalıyorlar'

'Mahpuslar tahliyelerine kısa bir süre kala adı 'mülakat' olan yeni bir yargılamaya maruz kalıyorlar'
Eski mahpus Goncagül Telek ‘Pandemi mahpusların kendileriyle baş başa kaldığı, hak gasplarının daha rahat hayata geçirildiği bir sonuç doğurdu.’ dedi.

Yağmur KAYA


ARTI GERÇEK- Cezaevlerinde mahpuslara yönelik her türlü hak ihlalleri katlanarak devam ederken, 27 Kasım 2020 tarihinden bu yana tutuklular hem kendilerine dönük hem de PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin ve hak ihlallerinin son bulması için süreli-dönüşümlü açlık grevi eylemini sürdürüyor. 

Cezaevlerinde Coronavirus (COVİD-19) önlemleri kapsamında AKP-MHP'nin ortak hazırladığı infaz düzenlemesine ilişkin kanun teklifinin Nisan 2020'de Meclis Genel Kurul da kabul edilip yasalaşması ile birlikte siyasi tutuklular kapsam dışı bırakılarak 100 binin üzerinde adli tutuklu serbest bırakıldı. Yine şartlı tahliyede 1 Ocak 2020 tarihinde yapılan yasa değişikliği ile birlikte tutukluların tahliye edilmesi engelleniyor. Tutuklular  tahliye edilmelerine kısa bir süre kala bir heyet önüne çıkarılarak çeşitli sorular soruluyor. Birçok tutuklu suç işleyeceği ihtimali üzerinden bu nedenle şartlı tahliye edilmiyor. 

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde 4 yıl tutuklu kalan ve şubat ayında tahliye olan eski tutuklu Goncagül Telek (43) ile tutukluların maruz kaldığı hak ihlallerini konuştuk. Telek, siyasi tutukluların yanı sıra adli tutukluların özellikle "FETÖ" suçlamasıyla tutuklu bulunanların her türlü hak ihlaline maruz kaldığını vurguladı ve "Pandemi tutukluların kendileriyle baş başa kaldığı bir sonuç doğurdu" diyor. Özellikle yurtsever tutuklulara yönelik herhangi bir gerekçe sunulmadan aniden başka bir cezaevine sevklerinin gerçekleştiğini belirten Telek, "Aniden gelip ‘iki saate gideceksin’ gibi bir ifade ile bildirimde bulunup sevk çıkarıyorlar" dedi. 

‘TEK TEK ANLATMAK ZORUNDA KALIRSINIZ’

Telek, tutukluların her türlü işlerini halletmek için dilekçe vermek zorunda olduğunu, tutukluların dilekçenin adresine ulaşıp ulaşamadığından hiçbir zaman emin olamadığını vurguladı. Telek, "Dilekçelerin yerine ulaştığından emin olmak için kapı görevlisine sorarsınız. Çoğu zaman 'yerine gitmiştir, size yanıt verilir' yanıtını alırsınız. Ya da 'dilekçe yazın' denir. 'Zaten dilekçe yazdım, yanıt almak istiyorum' dersiniz 'o zaman dilekçe yazın’ yanıtı tekrarlanır. Kendinizi ifade edemediğinizi düşünüp tek tek anlatırsınız. Tutsaklar basit bir teknisyen sorununda dahi bu türlü zorlukla karşılaşıyor" ifadelerini kullandı. 

‘CEZAEVİ YÖNETİMİ SİZİ YARGILIYOR, HAKLARINIZI BU YARGILAMAYA GÖRE BELİRLİYOR’

"Görevliler içinde sizi dinleyen, anlamaya çalışanlar olsa da asıl sorun zihniyet sorunu" diyen Telek, bu zihniyetin de tutukluların karşı karşıya kaldığı durumlarda açığa çıktığını söyledi. Telek, "Cezaevi yönetimi sizi yargılıyor ve haklarınızı da kendilerince yaptığı yargılamaya göre belirliyor. Tanımlanmış haklarınızı uygularken dahi bunu hak edip etmediğinize karar verip ona göre yaklaşıyorlar. Hak gaspları karşısında açlık grevleri tutukluların son başvurduğu eylem biçimidir. Cezaevi idaresi taleplerinize bakmaz, taleplerin karşılanması konusunda bir girişimde bulunmaz ancak eylem biter bitmez soruşturma açılır. Bir arkadaşın cezaevinden alınıp ifadeye götürülmesi gündemimiz olmuştu.

'HEPİMİZİ SÜRÜKLEYİP HÜCREYE GÖTÜRDÜLER'

Arkadaşı almaya geldiklerinde yapılan uygulamanın hukuki olmadığını söyleyip karşı çıktık hepimizi sürükleyip hücrelere götürdüler. Götürülürken hakaret ve darba maruz kaldık. Fakat olay sonrası yine soruşturmaya uğrayan biz olduk." dedi.

Cezaevi idaresinin siyasi tutuklulara yönelik davranışlarının daha mesafeli olduğu belirten Telek, cezaevi idaresinin adli tutuklu ve "FETÖ" suçlamasıyla cezaevinde buluna kişilere karşı daha sert olduğunu söyledi ve "Bize karşı tutumları ne kadar düşmanca olsa bizim tutumumuz karşısında daha mesafeli bir tutumla karşılaşabiliyoruz. Adli tutuklu ve FETÖ davasından tutuklananlara karşı daha kaba ve aşağılayıcı davranışlar sergileniyor" diye ekledi. 

‘YERE YATAK SEREREK YATIYORLAR’

Telek, 15 Temmuz darbe girişimi öncesi  Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinin kapasitesinin 700 kişilik olduğunu ve bu sayının darbe girişimi sonrası iki katına çıktığını söyledi. 24 kişilik olan koğuşların ek yataklarla 36 kişiye çıkarıldığını vurgulayan Telek, "Koğuşta 35 ranza vardı ve bir arkadaşımız sürekli başka birilerinin yanında yatıyordu. Biz bu durumu kısa bir süre yaşadık. Adli tutuklular bu durumu sürekli yaşıyor. 40 kişi ve daha fazlasının kaldığı koğuşlar oluyor. Çocukları yanında buluna kadınlar genellikle bu sorunu yaşıyor. Kışın 'ortak alan' diye tabir ettiğimiz alanda yere yatak sererek yatıyorlar" dedi. Telek aynı zamanda göçmen ve mülteci tutukluların durumuna dikkat çekerek bu kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak için çok düşük rakamlara çalışmak zorunda olduğunu vurguladı. 

Telek, siyasi tutukluların en temel sorunlarından birinin kitap, dergi gibi yayımları temin etmede yaşadığı zorluk olduğunu belirtti. "Son yıllarda bu konu iyice çığırından çıktı" diyen Telek, nedenini ise şu sözlerle ifade etti:

"Kitap sınırlaması yapıldığı gibi bu sınırlama sürekli değişiyor. Bakırköy Cezaevinde kitap sayısı önce 20 daha sonra 15’e ve son olarak 7 sayıya indirildi. Sosyalist basın tamamen yasaklandı. Basın yayın kurulunun belirlediği dergi listesi var, dergileri almak için abone olmak gerekiyor fakat abone formuna ulaşmak sorun. Abone olduğunuzda da idarenin dergileri aldığı bayide o an bulunması gerekiyor. Yoksa o hakkını da kullanamaz tutuklu. Mektuplar engellenebiliyor. Zaten mektup almak ve yollamak da mahpus için bir çile iken bu bahanelerle de engeller çoğalıyor." 

Tutukluların onca bedel ödeyerek kazandığı hakların son iki yıldır ellerinden alınmaya çalışıldığına dikkat çeken Telek, "Pandemi ile birlikte sahipsiz kalan tutsaklar seslerini duyuramadıkça da hak gaspları artmaya devam edecek gibi. Sizi duyduğu halde duymuyormuş gibi yapan, dilekçeler kaybolsa da tekrar dilekçe ‘Yaz’ diyen bir yönetim var. Koğuşlara buton konulmuş, butona basıyorsunuz ve bekliyorsunuz ki biri gelip baksın. Mesela acil bakılması gereken bir hasta var bunun için kapılara vurmanız gerekiyor çoğu zaman. Gelen görevli konuyu sormadan önce size bir fırça atmaya girişebiliyor ‘devlet malına zarar veriyorsun’. Kitabınız, koliniz, mektubunuz kayboldu ya da verilmedi. Savcılığa dilekçe yazarsınız ama yine de bir sonuç, cevap alamazsınız. Eylemden başka yapacak hiçbir şeyin kalmaz o zaman" diye konuştu. 

'HASTA TUTUKLULUNUN BİR AY BOYUNCA KANAMASI OLDU'

Telek hasta tutukluların durumuna ilişkin ise şunları söyledi: "Hasta tutsaklar sorunu idam cezasının yasaklandığı bu topraklarda fiili idam cezası uygulaması yerine geçer bence. Dişiniz ağrısa dişçiye sevk gerekir, gözünüz ağrısa hastaneye gidemezsiniz, bir yeriniz kırılsa kırık olduğunu kanıtlamanız gerekir. Bu koşullarda ölümcül bir hastalığın tedavisi için de ölümcül olduğuna karşıdakini ikna etmeniz gerekiyor. Hastaneye gitmeyi başarsanız da tedavi koşulları, doktorun sizi tedavi yerine yargılamaya girişmesine dönüşüyor. Bu aşamaları geçtiniz diyelim hastaneye düzenli gidip gelmeniz gerekiyor.  Randevularınızın zamanında alınması gerekiyor ama bu sorunu atlamak pek kolay olmuyor. Koğuşumuzda kalp hastası bir arkadaşımızın düzenli iğne olması gerekiyordu fakat düzenli iğnesini yapamadığı için hastalığı ilerledi. Rahim duvarı kalınlaşması olan bir arkadaşımız vardı tedavisi yapılmadığı için bir ay boyunca neredeyse kanaması oldu.  Pandemi ile birlikte hasta tutsakların durumu ölüm-kalım meselesine dönüştü." 

‘ADI ‘MÜLAKAT’ OLAN YENİDEN YARGILAMA’

Telek, şartlı tahliyede yapılan değişiklikle birlikte tutukluların bir heyet önüne çıkarıldığını ifade ederek, "Tahliyeler döneminde yapılan adı ‘mülakat’ olan görüşme aslında yeniden yargılamanın yapıldığı bir durumu ortaya çıkarıyor. Karşınızda hapishanede yattığınız süre boyunca karşılaştığınız görevliler, tutsaklara ‘daha önce ne iş yaptın, nasıl yaşıyordun, neden psikologla görüşmedin, kurslara katıldın mı, ne kadar kitap okudun, hangi sınavlara girdin, neden o koğuşa gittin, pişman mısın, çıkarsan ne yapacaksın, yine siyasetle ilgilenecek misin?’ gibi sorular soruluyor. Verdiğiniz yanıtları değerlendirip ‘kararı bildiririz’ deyip gidiyorlar. Ayrıca tanıdığınız görevlilerin dışında iki kişi daha var. Bu iki kişi kimdi, ne iş yaparlar, kimi temsilen oradaydılar açıklama yapılmadan mülakata katılıyorlar. Yani sizi yargılayacak o heyetin içinde kimler var onu dahi bilmeden tekrar bir yargılamaya maruz kalıyorsunuz" diye konuştu. 

‘MAHPUSLAR HASTALIK VE ÖLÜMLE BAŞ BAŞA BIRAKILDI’

"Bu topraklarda mahpuslar var ve mahpusların dışardan gelecek bir sese ihtiyacı var" vurgusu yapan Telek şunları söyledi: 

"Pandemi mahpusların kendileriyle baş başa kaldığı, hak gasplarının daha rahat hayata geçirildiği bir sonuç doğurdu. Sınırlı kitap, dergi, televizyon, görüşçü kısıtlaması tutsakların tecridini büyüttü. Görüşçüler gelmeyince tutuklular sorunlarını aktarma konusunda sorun yaşamaya başladı. Tutukluların üretimlerini dışarı göndermesi, mektupları, kitap almaları engellendi. Görüşçü olmadığı için koli ile ihtiyaçlar karşılanmaya çalışıldı fakat koliler mahpuslara ya verilmedi ya da geç verildi. Mahpuslar hastalık ve ölümle baş başa bırakıldı. Alamadıkları mizah, kültür sanat dergilerinin üretimlerine hasret, sevdiklerine hasret kaldılar. Bu topraklarda mahpuslar var ve mahpusların dışardan gelecek bir sese ihtiyacı var. Bu söyleşi ile bir nebze onların sesi olabildiysem ne mutlu bana."

Öne Çıkanlar