'MHP-AKP’nin tek umudu; HDP’ye vurup Millet İttifakı’nı bitirmek'

'MHP-AKP’nin tek umudu; HDP’ye vurup Millet İttifakı’nı bitirmek'
'Bu pazar seçim olsa AKP ve MHP'nin hiç şansı yok' diyen SODEV Başkanı Aksoy, AKP'nin Millet İttifakı'nı dağıtmak için Suriye harekatıyla HDP'ye vurduğunu söyledi.

Rıfat DOĞAN


ARTI GERÇEK-Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) Başkanı Ertan Aksoy, Suriye operasyonun Türkiye siyasetine yansımalarını, etkilerini ve operasyonun bugünkü sonuçlarını Artı Gerçek’e değerlendirdi.

SODEV Başkanı Aksoy, "CHP, Suriye operasyonuyla ilgili tezkereye hayır demiş olsaydı, Millet İttifakı biterdi" değerlendirmesini yaptı.

"Rusya ile mutabakata varılan Suriye anlaşması bir başarı mı yoksa sekiz yıl öncesine dönüş mü?" sorusunu değerlendiren Ertan Aksoy’a göre diplomasi işletilebilir, yapılacak görüşmelerden sonuç alınabilirdi ancak bu olmadı çünkü bugün iktidarın atadıkları diplomatlar da siyasi ve diplomasi ‘ergen diplomasi’ye dönüşmüş durumda. 

Tezkereye onay vermeyen HDP’ye, belediyelerine dönük kayyımlar eliyle yapılan operasyonlar da tüm hızıyla sürüyor. Bir taraftan İYİ Parti ile CHP arasındaki mesafeyi açmak isteyen iktidar öte yandan kayyım politikasını eleştirmekle eleştirmemek arasında kalan CHP’nin HDP tabanıyla 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde kurduğu etkileşimi zayıflatmayı hedefliyor.

Aksoy, CHP’nin tezkereye onay vermesini ve buradaki kayyım tutumunu şu sözlerle yorumluyor:

CHP, Meclis’ten geçen tezkereye hayır demiş olsaydı, Millet İttifakı bitebilirdi. Öte yandan Aksoy’un şu sözleri de dikkat çekici: "AKP ve ortağı MHP hiç olmadığı kadar bu anlamda sıkışmış durumda. Millet İttifakı’nın dağıtabilmenin en elverişli koşulu HDP ve Kürt bloğuna vurmak."

Yeni partilerle ilgili de "ciddi bir kopuş yaratacaklar" değerlendirmesinde de bulunan Aksoy’a göre Babacan Hareketi’nin yüzde 11-12, Ahmet Davutoğlu’nun da yüzde 8 oranında oy potansiyeli bulunuyor.

SURİYELİ GÖÇMENLER BÜYÜK BİR ENTEGRASYON SORUNUYLA KARŞI KARŞIYA

SODEV Başkanı Ertan Aksoy’un Artı Gerçek’e yaptığı açıklamaların tamamı şu şekilde:

Suriye konusunda gelinen noktaya "başardık" ve "kazandık" şeklinde yorumlar da yapılıyor. Ancak bunun karşısında sekiz yıl öncesine yani başa dönüldüğü değerlendirmeleri de var. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ertan Aksoy: Bu alandaki yorumlara bakınca beni en fazla rahatsız eden şey işin mali boyutunun tartışılması oluyor. Dolaysıyla ben bu boyutuna hiç girmeden yanıtlamak istiyorum çünkü bu süreçte o kadar insani ve o kadar acılarla dolu bir manzaradan bahsediyorsunuz ki olayın mali kısmını konuşmanın ahlaki sınırları zorladığını düşünüyorum. Diğer taraftan sekiz yıl önceki duruma dönüldüğü görülüyor. Burada milyonlarca insan evinden barkından, yurdundan koparıldı. İyi bir ihtimalle kendine Türkiye, Lübnan ve Almanya gibi sığınacak bir ülke buldu. Büyük sayıların olduğu ülkelerden bahsediyorum. Ama şimdi oralarda büyük bir entegrasyon sorunuyla karşı karşıyalar. Bu konuda Suriyeliler cephesinden çok şey söylenebilir.

AKP DİPLOMASİDE SİYASİ KADRO ATAMALARI YAPTI

AKP öncesinde Türkiye’nin en başından beri komşularıyla geliştirdiği temkinli olan ama diğer taraftan da barışı öncelikleyen bir dış politika tarzı vardı. Bunun en temelinde bir kuruluş felsefesi ve kurucu lider tarafından işlenmesi vardır. Bu politika ile yetiştirilmiş iyi diplomat kadrolarımız bulunurdu. Onlar diplomaside evrensel kurallar neyse onları çalıştırıyordu. Ama bir şekilde bu süreçle birlikte bu kadroları "monşerler" ve benzeri yakıştırmalarla sürekli bir itibarsız hale getirip, yerlerine daha yetersiz kadrolar ve daha AKP’li kadrolar getirildi.

DİPLOMASİ ‘ERGEN DİPLOMASİ’YE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA

İyi diplomatlar yerine daha siyasi kadrolar getirildi diyorsunuz…

Hafızanızı tazeleyin ve kısa bir süre öncesine gidelim, çok iyi diplomatlar vardı, evet ben büyük çoğunluğuyla ideolojik olarak örtüşmüyordum ama ideolojik olarak farklı baksak da ülkenin yetiştirdiği birçok diplomatın mesleki yetkinliğine saygım vardı. Ama şimdi onların yerine ikame edilenlere bakıyorsunuz, en önemli ülkelerden birine Egemen Bağış diplomat olarak atanıyor ve bu adamın derinliğini daha bir kaç yıl önce kurduğu şu cümleden anlayabiliyorsunuz: Erdoğan’ı kast ederek "Reis istesin genel merkezin camlarını bile silerim." Bu sözleri diyebilen bir adam. Şimdi bu adamın herhangi bir şekilde devleti temsil etme veya bir devleti çıkarlarını koruma veya diplomasinin vermiş olduğu o ince yetenekleri sergileme ihtimali yoktur. Ne olacak bu iş? Günün sonunda "ergen diplomasisine" dönüşmüş olacak.

EN FAZLA BEDELİ SURİYE HALKI VE GÖÇMENLER ÖDEDİ

Diplomasinin olmadığı yerde ne olduğunun en önemli örneği Davutoğlu dönemidir. Şu kadar sürede Suriye’ye giriyorduk, birileri topluma Emevi Camisi’nde namaz kılma hayalleri kurduruyordu. Bugüne kadar komşularıyla olan gelişmiş diplomatik ilişkileri yok eden tutumlar ve söylemler söz konusuydu. Ama ne oldu? Bu arada neyse ki  bunların hiçbiri sekiz yılın sonunda olmadı. Birinin işgalci bir kafayla "orada camide namaz kılarım" demesi de bizim için kabul edilemez. Biz ülkelerin toprak bütünlüğünü ve insanların bir arada yaşamasını savunuruz. Dolaysıyla sekiz senenin sonunda olan en başta Suriyelilere oldu. Ne Esad’a ne Türkiye’yi yönetenlere ne batıdan gelip Suriye’ye müdahale edenlere ne de Rusya’nın karar vericilerine oldu. Oradaki en büyük bedeli Suriye halkı ödedi. Suriye’den kaçan göçmenler daha fazla ödedi.

EKONOMİK KRİZ DERİNLEŞECEK

Harekatın ekonomik krize etkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Bir kere teknik açıdan yorumlayacak olursak, ekonomik krizi aşmanın yolu toplumun beklentilerini yönetmek. Beklentilerde de toplum iyi beklentilere sahip olursa ekonomi her zaman krizden daha hızlı çıkar. Krizde değilse de daha fazla büyük ve gelişir. Bu işin teknik tarafı. Teknik tarafından kısaca devam edecek olursak yapılan her operasyon her ülkede daha fazla belirsizlik demek. Belirsizliğin hakim olduğu bir iklimde de tüketicilerin beklentilerinin daha iyi gitmesi mümkün değil, haliyle mevcut ekonomik krizi olumsuz etkileyecek ve daha da derinleşmesine neden olacak bir durumdur.

Diğer taraftan bu operasyonun ana nedenine gelince meseleyi güvenlikçi politikalar açısından yorumlamak benim açımdan mümkün değil çünkü öyle bir deneyimim ve birikimim yok. Ama siyasi olarak şu: İktidarın içeride çok fazla kozu kalmadı, toplumun önüne koyacağı ekonomi modeli yok, özgürlükler alanında, eğitim, yargı alanında yeniye ve iyiye dair geliştirdiği hiçbir şey yok. Daha fazla milliyetçi blokla içerideki oy konsolidasyonunu artırmayı amaçlıyor. Bütün bu şahin politikalar ve yapılan tercihler bunu amaçlamış oluyor. Dolaysıyla meselenin ana ekseni buradadır. Ekonomik açıdan da orada o kadar sivil, asker ölmüşken maliyet boyutunu konuşmak doğru gelmiyor bana. Ama ekonomik krizi derinleştirir mi derinleştirir.

MİLLET İTTİFAK’NI DAĞITMANIN EN ELVERİŞLİ YOLU HDP’YE VURMAK

Siz de söylediniz aslında, milliyetçiliği artırmak için bu yollara başvurdular. Öte yandan muhalefetin de HDP’yi saymazsak tam desteği var. İktidarın bu kadar sıkıştığı bir dönemde bu destek kurtarıcı bir işlev de gördü. Muhalefetin bu tutumu sizce doğru muydu, başka bir tavır alınamaz mıydı?

Bence mecbur değildi ancak küçük bir parantez açarak ilerlemek istiyorum. Harekatın başlamasından bir kaç gün sonra Erdoğan’ın açıklamaları var. "Millet İttifakı’nın vatana millete bir hayrı yoktu, bir an önce dağılması gerekirdi" ve başka bir açıklamada da bütün herkesi partisinin saflarına, partilerini desteklemeye çağırdığını belirtti. Hafızam beni yanıltmıyorsa harekat başladıktan 48 saat sonra bu açıklamaları yaptı. Şimdi bence operasyonun ana nedeni bu. Çünkü Millet İttifakı’nın dağıtabilmenin en elverişli koşulu şu: HDP ve Kürt bloğuna vurmak. Çünkü zamanla bu topraklarda öyle bir milliyetçi öfke birikmiş ki, Kürt bloğuna vurduğun zaman siyaseten destek görebiliyorsun. Bunun için önce kayyımları atayarak yaptılar. Oradaki amaç da aynıydı. Ama CHP orada hukuktan öte adalet zemininde çok doğru bir tartışma başlığı içinde yüksek sesle kayyımlara itiraz edip önemli figürleri ziyaret edince ve gidip destek açıklamaları yapınca anladılar ki Millet İttifakı buradan dağılmıyor.

CHP, HÜKÜMETİ UYARIP ESAD İLE GÖRÜŞ DİYEBİLİRDİ, YAPAMADI

Bu çabalar boşa düşmüş mü oldu?

Boşa düştüğü gibi ilişkiyi dostluğu perçinledi. O arada İYİ Parti’yi ufak bir ayrıştırmış oldular. İYİ Parti "CHP giderek HDP’lileşiyor" açıklamasını yaptı. Sonra bunun yetmediğini görünce bu operasyon başladı. Operasyon meselesinde ise CHP doğru yaptı demiyorum ama operasyona daha haklı gerekçelerle itiraz edebilir, farklı bir tutum alabilirdi. Sosyal demokrat bir partinin hem  böyle bir yükümlülüğü hem de böyle bir siyaset alanı da vardır. Rahatlıkla barışı savunan, herhangi bir ülkenin dış politikasına müdahale etmeyi doğrulamayan, hatta ondan önce operasyonun geleceği belliyken çok rahatlıkla hükümete şöyle diyebilirdi:

"Kardeşim sen Esad ile görüşmeyeceğim kibirini ortaya koyuyorsun, ben niye ülke olarak operasyon yapmak zorundayım. Görüş Esad ile, orada senin ülkeni tehdit eden bir unsur varsa, bu unsur da Esad’ın topraklarının sınırları içindeyse o zaman Esad’a yükümlülüğü yükle." Çünkü o topraklar halen o adamın elinde. O ülkenin toprakları. Dolaysıyla devleti yönetenlerin "Ben onunla bununla görüşmeyeceğim" kibrini kabul etmek mümkün değil. Burası ne sizin şirketiniz ne de sizin arkadaşlık grubunuz. Devlet yönetiyorsunuz, dolaysıyla üstünüzde 80 milyonun sorumluluğu söz konusu. Elbette ki görüşeceksiniz. Elbette oturur çözüm arayışlarına girersiniz. Bu ve bunun gibi hamleyi çok erkenden yapıp hükümetin bu yaklaşımını ve yapmak istediğini toplumun gözünde daha fazla deşifre edebilirdiniz. Ama  milliyetçilik rüzgarının yükseldiği zamanlarda sosyal demokrat parti içinden çok ciddi bir grup "biz buna karşı çıkmamalıyız" diyebiliyor. Bu süreçte onlardan bir tanesi. Ama bu süreçte bir şey de daha söz konusu.

HDP-CHP TABANI 7 HAZİRAN’DAN BERİ CİDDİ REFLEKS GELİŞTİRDİ

Son gittiğimiz bir kaç seçimde ortada bir protokol olmasa da HDP-CHP tabanında çok ciddi ortak bir refleks geliştirme yeteneği söz konusu. Nasıl ki 7 Haziran (2015) seçimlerinde HDP baraj altında kalır kaygısıyla CHP’nin çok güçlü olduğu yerlerde HDP’ye oy çıktıysa, nasıl ki 1 Kasım seçimlerinde de bu durum devam ettiyse 24 Haziran (2018) Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde aynı şekilde gerçekleşti. 31 Mart seçimlerinde de HDP seçmeni sayesinde sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin birçok kritik ilinde HDP’li seçmenin desteği sayesinde CHP’li adaylar sonuç alabildi ve belediye başkanları görevine gelebildi. Şimdi dolaysıyla biz 40 kişiyiz birbirimizi biliriz denir ya HDP’nin de aslında duruşu bellidir, CHP’nin duruşu da. Bu siyasi bir manevradır. Benim çağrım odur ki her iki partinin tabanı da öfke biriktirmek yerine daha fazla ülkeyi, ülkenin koşullarını, iktidarın ve küçük ortağının ne yapmaya çalıştığını anlamalı.

CHP TEZKEREYE HAYIR DEMİŞ OLSAYDI, MİLLET İTTİFAKI BİTERDİ

Sizin söylediklerinizden anladığım ve sormak istediğim şu: CHP eğer Meclis’te tezkereye hayır demiş olsaydı İYİ Parti ile bir kopuş olabilir miydi veya Millet İttifakı dağılır mıydı?

Çok güçlü ihtimaldi. Bitebilirdi. Şöyle bitebilirdi: Çünkü HDP’ye benim bakışım son derece meşru bir parti. Parlamentoda olması gereken, çok önemli bir kitleyi temsil eden, bugüne kadar birçok açıdan dezavantajlı bırakılmış bir toplumun en önemli temsilcilerden biri olarak görüyorum ve bunu da çeşitli mecralarda dillendiriyorum. Ama diğer taraftan Millet İttifakı aslında şu demek değildir, Millet İttifakı, partilerin bütün kimliklerini ortadan kaldırıp herseyde ortaklaştığı benzeştiği ittifak değil. Bir asgari müşterekler ittifakıdır. Çünkü öbür tarafta yani Cumhur İttifakı’nda daha çok benzeşen bir politika söz konusu. Orada bir milliyetçi blok, diğer grupları yok sayma vs. Bütün bunlar onların politikasının ana eksenini oluşturuyor. Ama Millet İttifakı’na baktığımızda asgari müşterekler ittifakı var. Bugün siz İYİ Parti’nin seçmeniyle HDP seçmeni arasında hangi sosyolojik benzerlikleri bulabiliyorsunuz? Bunu bulmakta zorluk çekebilirsiniz ancak şunda gayet ortaklaşabildiler: AKP-MHP bloğu şahin politikalarıyla bu ülkedeki onlara muhalefet eden tüm kesimlerin üzerinde hoyratça tepiniyor ve buna karşı durmanın yöntemi asgari müştereklerde birleşip AKP’ye karşı en büyük demokrasi bloğunu oluşturmak. Ana eksen demokrasi bloğudur ve seçim öncesinde bu çalıştı ve Türkiye için güzel şeyler yarattı. Umudu büyüttü, ülkenin itibarını yükseltti. Özellikle İstanbul’da iptal edilen seçimlerde seçmenin bu tür cevap vermesi bütün gelişmiş ülkelerde "evet Türkiye’den bu beklenirdi. Bunu yapacaksa yine Türkiye yapardı" yanıtlarıyla çok karşılaştık, karşılaştığımız çok insandan bu sözleri dinledik.  

CHP’NİN KAYYIM İTİRAZI BİLE İYİ PARTİ TABANINDA KOPUŞ YARATABİLİRDİ

HDP ile CHP’nin ortak itirazları en haklı olduğu kayyımlar meselesinde bile İYİ Parti tabanında ciddi bir kopuş yaratabilirdi. Zaten Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı şey de tam olarak o kopuş noktalarını hareketlendirmek. Çünkü İYİ Parti’ye operasyon yapıyor olsaydı izahı o kadar kolay değil ve geçmiş pratiklerine baktığımızda CHP daha rahat refleks gösterebiliyor. Ama HDP’ye yaptığı takdirde İYİ Parti sahip çıkamıyor ve kayyımlarla ilgili açıklamasına baktığınızda dengede bir açıklama yapıp her iki tarafa da vurmuştu. CHP’ye baktığımızda ise son durumda arada kalma durumuna itiyor. Şimdi ana mesele şurası:

AKP’nin ne yapmak istediği çok net, fakat biz ne yapacağız sorusuna yanıt bulmak gerekiyor. Demiyorum ki hiçbir şey olmamış gibi davranalım. Yine de birbirimizi kıracak, birbirimizi daha fazla zorda bırakacak duygusal açıklamaları söylemleri seçmen düzeyinde de parti yöneticisi düzeyinde bir miktar geride bırakmak gerekiyor. Çünkü günün sonunda şuna bakmak lazım: Bu kime yarıyor? Bence yanıtı bulunması gereken soru budur.

İYİ PARTİ’YE VEKİL TRANSFERİNİ HOŞLANARAK İZLEMEDİM AMA…

Son sorumla bağlantılı olarak sorayım, HDP ile CHP tabanı arasında 31 Mart ile 23 Haziran seçimleri arasında oluşan etkileşim giderek birbirinden uzaklaşıyor mu?

Kürt toplumu çok fazla siyasi bedel ödediği için her başına gelen kötü şeyde yalnız kaldığını hissettiğinde mutlaka bir duygusal olarak sorgulama yaşıyor, kopuş belki çok iddialı olur ama duygusal bir mesafenin açılması durumu söz konusudur ve haklıdır, anlaşılabilir. Buna hiç itirazım yok. Ama şu an siyaset rasyonel süreç üzerinden yürümüyor. Bir sosyal demokrat olarak İYİ Parti’ye milletvekili verildiği dönem içinde ben sosyal demokrat vekillerin merkez sağ partiye geçici olarak gitmesini çok hoşlanarak izlemedim. Doğru bulduğumu söylesem sizi yanıltmış olurum ama dönemin siyaseti irrasyonel olarak ilerliyordu ve İYİ Parti’nin seçimlere girebilmesi gerekiyordu. O 15 vekil daha rasyonel zeminde geçmiş oldu. Eğer benim duygularım üzerinden hareket edilmiş olsaydı İYİ Parti’yi o seçimlerde seçime sokamazdık. Şu an başka bir meclis aritmetiği vardı.

AKP’DEKİ KONSOLİDE OLMA VE TOPARLANMA HALİ GEÇİCİYDİ

Peki harekatın AKP’de ve daha genel olarak Cumhur İttifakı’nda seçimlerden alınan yenilgi sonrası bir konsolidasyon yarattı mı ve yarattıysa bu uzun ömürlü olabilecek mi?

İçeriden gelen kulisler operasyon süresince birçok şeyin işte tartışmaların vs. geride bırakıldığını ve geçici bir birlik havası yarattığını söylüyor. Ama diğer taraftan bir iktisatçı gözüyle şuna bakarım: Bu sürdürülebilir mi? Hayır sürdürülemez. Çünkü partinin iyiye gitmediğini partinin kurmayları da farkında. Bunu geçtim, üyeleri de farkında. 10 milyon üyesi varken 9 milyona doğru gerilemiş durumda. Tam da bu nedenle operasyon sırasında insanları parti saflarına katılmaya çağırdı. O iklimden fazlasıyla yararlanabilmek için. Ama şu an AKP’li kurmaylar da görmüş durumda ki sekiz yıl boyunca dört milyona yakın sığınmacı ülkeye alınmış durumda. Sürekli bir tezkere ve savaş iklimi söz konusu. ABD, Rusya ve Avrupa hatta her yerle gerilim politikası var ve günün sonunda bir şekilde Rusya ile masaya oturuldu ve aynı yere dönüldü. Haliyle AKP’nin siyaset üreten bir mekanizma olmadığının onlar da farkında. Net olarak iddia edebilirim ki, bu son derece geçici bir süreçti, dili geçmiş zamanı özellikle kullanıyorum. Şu an itibariyle bile bitmiş durumda. Yani o AKP içindeki konsolide olma hali toparlanma, dur bakalım ne olacak meselesi operasyon bitti, bu iş bitti.

Harekatla birlikte erken seçim olasılığı da çok konuşuldu. Sizce halen öyle bir olasılık var mı?

Erken seçim meselesini bana operasyondan önce sormuş olsaydınız size iki kısıttan bahsederdim. Bunlardan bir tanesi CHP istemez çünkü daha yerel yönetimleri üzerinden topluma ne vaat ettiğini somut olarak anlatması gerekiyor. Böyle bir yükümlülüğü var. Ben iktidara geldiğimde ne yapacağım kardeşim AKP’den farklı olarak neyi, hangi projeyi geliştireceğim? Senin yaşamına nasıl dokunacağım kısmını yerel yönetim performansı üzerinden anlatmaya ihtiyacı var. AKP tarafında ise şu durum söz konusu: Evet içinden iki tane yeni parti çıkaracak, bu partiler çıkmadan, daha bu partiler doğmadan boğmak için seçimlere gidebilirdi ama gidemedi çünkü ekonomik kriz halen devam ediyor ve ekonomik krizin altında oy oranları son derece düşüktü. Açıkladıkları yüzde 40 rakamı, AKP bu taktiği kuruluşundan beri izler, ya bir düşünce kuruluşu ya bir hareket ya da bir siyasi figür üzerinden bir tartışma ortaya attırır, karışılık bulduğunu görürse Erdoğan da dahil olur ve devam ederler. Ama baktılar tepki yüksek ve hiçbir karşılığı yok ve onlara itibar kaybettiriyor, o zaman o açıklayanı da hedefe koyarak hatta reddederek uzaklaşırlardı. Yüzde 40 tartışması da tam olarak böyle oldu.

BU PAZAR YAPILACAK BİR SEÇİMDE AKP-MHP’NİN HİÇ SANŞI YOK

Benim gördüğüm kamuoyu yoklamalarında da AKP+MHP yüzde 38-40 civarındaydı. Rakam dahi tesadüf değildi. Bu kısıtlar nedeniyle erken seçime gidemediler. Şimdi operasyon sonrasında ne olur? Operasyon olduğu hafta seçime gidilebilseydi, gidebilirlerdi. Operasyon bitti tekrar bu ihtimal ortadan kalkmış oldu bence. Zamana ihtiyaçları var. Çünkü ileride üç yıl mı dört yıl mı, ne kadar zamanları varsa bu arada doğru politikalar üretirlerse ekonomiyi düzeltme ihtimalleri var. Burada bir ihtimalden bahsediyoruz. Ama önümüzdeki hafta pazar günü yapılacak bir seçimde herhangi bir ihtimalleri yok. AKP ve ortağı MHP hiç olmadığı kadar bu anlamda sıkışmış durumda. Tek umutları var ülkeye dair: HDP’ye vurup Millet İttifakı’nı bozmak.

YENİ PARTİLER AKP’DEN CİDDİ BİR KOPUŞ YARATABİLİR

Yeni partilerden bahsettiniz konuşmanızda, onlar da çok konuşuldu ve tartışıldı. Ortada halen bir parti yok ancak Babacan Hareketi ve Davutoğlu ekibi AKP’den oy koparabilir mi, tabanda bir karşılıkları olur mu?

Her iki harekette de böyle bir ihtimal görüyorum yani AKP’den bir kopuş yaratabilirler. Bunu hem kamuoyu yoklamalarına dayanarak söylüyorum hem de başka verilere dayanarak. Bir kere Babacan hareketi açısından şu söz konusu: Siyasette toplum bireysel hikayelerin peşinden gitmeyi daha çok önemsiyor. Babacan tarafında ekonomide büyümenin olduğu dönemlerde isterse sebebi o olsun isterse olmasın, Babacan ekonominin başındaydı. Öyle bir kritik aşamada karar verdi ki ekonominin bozulmaya başladığı dönemlerde de görevi bırakmış oldu. Dolaysıyla dönüp olumluyu kendisine olumsuzu kendisinden sonrakilere anlatabilecek durumda. Öyle bir hikayesi var. Diğer taraftan 20 yılda bir siyasette kuşak değişikliği geliyor ve bu anlamda da bir kuşak olarak da sağ siyaset içerisindeki temsilcilerden biri olabilir. Bu iki nedenden dolayı Babacan’ın olasılığı ciddi. Çok büyük oylardan bahsetmiyoruz ancak şu an 11-12 puan oyu koparsa, benim tahminim bu yönde 11-12 oy civarı oy olsa ki çoğunluğunu AKP’den alıyor, o civarda oy aldığında AKP’den ciddi bir ayrışma yaratmış oluyor ve yeni bir meclis aritmetiği, yeni bir siyaset aritmetiği yaratmış oluyor.

DAVUTOĞLU’NUN YÜZDE 8 OY POTANSİYELİ VAR

Aynısını Davutoğlu için de söyleyebiliriz. O da kamuoyu yoklamalarına göre beklentinin ötesinde yüksek bir performans gösteriyor ve onun da ana gücünü oluşturan şeylerden biri ürettiği retorik. İstediği zaman söylemlerini yere düşürmeden çok sert içerik üretebiliyor. Bunu yapacaktır ve o da anlamlı bir oranda yüzde 8 civarında bir karşılık buluyor gibi görünüyor ve bu karşılığın iki haftalık operasyon nedeniyle geri dönmesi söz konusu değil. Bunun aksi sosyolojiyi inkar etmek olur. Çünkü Türkiye sağında şu an kimin siyaset yapıp kimin yapamayacağına bir kişi karar veriyor. Siz koca sağ siyaset geleneği tek adamın iki dudağın arasına sokarsanız, orada bir sıkışma olur. Haliyle kim bütün siyasi geleneğini çalışmalarını bir adamın iki dudağının arasına sokmak ister. Bu mutlaka bir yerde uç verecektir ve uç vermiş oldu. İYİ Parti de bunun ufak bir izdüşümüydü ancak AKP tarafından oy koparma yeteneği gösteremedi. Daha çok yarısını CHP’den ve MHP’den aldı gibi. Çok az bir kısmı AKP’den geliyor. Ama yeni partiler büyük oranda koparacaktır. 

Bütün bu partiler kurulmadan önce sorulan oylar "e-bilir" yani "verebilir" oylarını kapsar. O yüzden beklediğimizden de yüksek gelebilir bunlar, tam tersi de olabilir. Böyle bir ihtimal de var.

Öne Çıkanlar