'Türkiye, AİHM verdiği kararlara uyma zorunluluğu ile karşı karşıya'

'Türkiye, AİHM verdiği kararlara uyma zorunluluğu ile karşı karşıya'
ARTI TV'de yayınlanan Söz Sırası programında konuşan Hukukçu Mehmet Emin Aktar, AİHM'in kuruluş sürecini, Demirtaş kararını ve Türkiye'nin kararlara uymaması halinde yaşanacakları anlattı.

Mehmet Emin AKTAR 


ARTI GERÇEK- "AİHM nedir? Çok kişi biliyor belki ama önemli bir kısmı da bilmiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi'nin bir organı. Avrupa Konseyi 1949 yılında Avrupa'daki 10 ülke tarafından; İngiltere, Almanya, Fransa, Danimarka, Belçika başta olmak üzere bu ülkeler tarafından oluşturulan bir oluşum. Bu kurumun temel kurulma gerekçesi aslında ikinci dünya savaşından çıkışta temel insan hakları konusunda bir ortaklaşma ve bunu üye olacak ülkelerle de ortak bir insan hakları değerleri ve yerel ve bölgesel yönetimler konusunda da ilkeler oluşturma.

Türkiye ve Yunanistan Aynı yıl içerisinde 1949'da sözleşmeye katılarak 12 ülke kurucu olarak adlandırılıyor. Avrupa Konseyi kuruluş amacına uygun olarak Kasım 1950'de kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile temel belgeyi kabul ediyor. Bu temel belge değişik protokellerle zenginleştirilerek önemli bir belge hâline geliyor. Avrupa Konseyi buna bağlı olarak 1959 yılında bir mahkeme kurulmasına karar veriyor. Her üye ülkenin bir yargıcının olduğu bir mahkeme bu. Mahkeme temelde üye ülkelerde sözleşmeye aykırı eylem ve davranışlarını denetleyip, sözleşmeye aykırılıkları tespit etmek ve bunun giderilmesi için hükümetlere zaman tanımak amacıyla kurulmuş. Avrupa Konseyi'nin bugün 47 üyesi var 1998 yılına kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisini, yani mahkeme olarak yargılama yapmak kararlarına uyma taahhüdünü devletler dönemsel aralıklarla ve ilkeli beyanlarla taahhüt ediyorlardı. Ancak 11 nolu protokol ili daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisinin devletler bir kez kabul ettikten sonra yeni bir taahhüdün veya yeni bir bildirime ihtiyaç duymaksızın bu bağlılıkları sürdü.

Bu açıdan baktığınızda Avrupa Konseyi'ne üye olduğunuzda o kurumun belli bir kurallarına tabisiniz, onun dışına çıkamıyorsunuz. Ya o uluslararası kuruluşun içinden ayrılacaksınız ya da Avrupa Konseyi üyesi ülke olmanın beraberinde getirdiği yükümlülüklere uymak zorundasınız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizzat kendisi söylüyor 46. Madde diyor ki üye ülkeler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını yerine getirmeyi taahhüt ederler. Peki bu son dönemlerde niye bu kadar gündemleşti? Özellikle iki dava nedeniyle çok fazla gündemleşti. Biri Selahattin Demirtaş davası, diğeri de Osman Kavala davası.

Selahattin Demirtaş davasında ilk mahkeme ihlal kararı verdiğinde, yani hem tutuklamaya hem davaya ilişkin ihlal karar verdiğinde özellikle sözleşmenin 18. Maddesi ihlal tespit etmişti. Türkiye'ye karşı ilk kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 18. Maddesinin ihlal edildiğini altını çizerek ifade etmişti ve bu bir ilkti. Çünkü bu çok ağır bir ihlal demekti. iktidara şunu söylüyor, 'Siz yargıyı araçsallaştırarak aslında temel hakları ihlal etmenin aracı olarak kullanıyorsunuz.

Bu müdahale tamamen sözleşme kapsamı dışında, keyfi, antidemokratik ve haksız müdahaledir.' Bunun da altını çiziyor. Sadece adil yargılamanın güvenliğin hakkını ihlal edilmesinden değil aynı zamanda müdahalenin orantısız haksız ve sözleşmeye aykırı olduğunu bir kez daha ayrı olarak tespit edilmesi anlamına geliyordu.

2018 yılında bu karar açıklandığında Demirtaş'ın yargılandığı mahkeme bu kararın henüz tercümesi gelmedi dedi tercümesi geldikten sonra hükümet itiraz etti. Demirtaş'ın avukatları da itirazda bulundu. Başvuru büyük daireye gitti. Büyük daire 2019 yılında duruşma yaptı ve bu duruşmaya girmeden önce Demirtaş hakkında cezaevinde tutulmasına devam edildi. Ancak bu arada avukatlarının ve kendisinin katılmadığı bir duruşmada karar verildi büyük daire tarafından. Böylelikle hükümetin elinde 'Biz gereğini yerine getirdik' kozunu vermiş oldu. Ancak duruşmadan birkaç gün sonra bir başka soruşturma gerekçesiyle Demirtaş bir kez daha tutuklandı. Buna ilişkin de ek bir başvuruyla büyük daireye bildirildi ve Büyük Daire geçtiğimiz ay kararını açıkladı.

Bu kez daha büyük bir ihlal tespit etti Büyük Daire. Hakkında yürütülen davanın açıkça temelsiz olduğunu ifade etti. Bu dava hiçbir hukuki dayanağı yoktur, politik faaliyetleri mücadeledir. Bu açıdan bakıldığında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin güvence altına aldığı hakları ihlal ediyor ve derhal buna son vermesi gerekir. Buna karşı ne yapıldı iktidar çevreleri yine tercüme gelmedi dedi fakat bu hızlı bir biçimde soruşturma sürdürülerek dava açıldı. İktidar cenahından şu açıklamalar geldi; Evet milli yargıdan vazgeçilmez dedi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir denetim mahkemesi değildir dedi.

Peki siz NATO'ya girdiğinizde her hangi bir saldırıya uğradığınız veya saldırı tehdidine karşı karşıya kaldığınızda nasıl Nato'dan yardım istiyorsanız, AİHM'de hem size haklarlarla birlikte yükümlülükler de getiriyor. Nasıl BM kararlarına uyma zorunluluğunuz varsa AİHM kararlarına da uyma zorunluluğu vardır.

Eğer uymazsa ne olur hiç bir ülke, hiç bir devlet kendi başına yaşama özgürlüğüne ve serbestliğine sahip değil. Dünya bir bütün olarak birbirini uluslararası kurumlarla, kurallarla sınırlıyor ve ülkelerin buna uygun davraması için mekanizmalar geliştiriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'de bu tür mekanizmaların önemli olanlarından biridir. Bu açıdan bakıldığında kim ne derse desin Türkiye, AİHM verdiği kararlara uyma zorunluluğu ile karşı karşıya. Uymazsa bunun sonuçları Avrupa Konseyi'nden çıkarılmaya kadar ağır yaptırımlarda verilebilir. Bu sadece bir konseyden çıkma meselesi değil, medeni uygar bir alandan dışlanma anlamına gelecektir ve Türkiye'de ne iktidarın ne devlet kurumlarının bunu kolay kolay göze almayacağını söylemek gerekiyor."

Öne Çıkanlar