Ahmet Güneştekin Gâvur Mahallesi’yle İzmir’de
Mehmet ALTUN
Artı Gerçek - Güneştekin Vakfı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliğiyle açılan sergi, sanatçının mübadele ana teması çevresinde göç ve yerinden edilmelerin tarihine odaklanan farklı disiplinlerden çalışmalarını bir araya getiriyor. Küratörlüğünü Şener Özmen’in üstlendiği sergide sanatçının nesneleri kullandığı tamamen mekâna özgü büyük boyutlu enstalasyonları ve video işleriyle birlikte metal formları taşla tamamladığı heykel çalışmaları sergilenecek.
Gâvur Mahallesi belirli bir tanım üzerinden genellenen grupların sosyal, kültürel, mekânsal veya etnik olarak birbirlerinden ayrılmaları ve farklı siyasetlere tabi tutulmaları anlamına gelen mübadelenin (insan değiş tokuşunun) altında yatan düşünceyi sorguluyor. Ege coğrafyasının her iki yakasında insanların geçmişleriyle olan bağlarını koparan ve onları başka bir yerde hayatlarını yeniden kurmaya zorlayan mübadeleyi yirminci yüzyıla damgasını vuran ve giderek dünyaya yayılan zorunlu göçlerle ilişkilenerek çok katmanlı bir anlam ağı yaratıyor ve geçmişin hayaletlerinin tüm dünyaya musallat olma biçimlerini gösteriyor.
Mevcut bağlam, olayı anlatabilecek dile veya kelime dağarcığına sahip olmadığında, geçmiş bir travma nasıl tercüme edilir? Güneştekin’in başladığı yer burası: hâkim söylemin geçmiş anlatısının karşısına, bu anlatının dışladığı unsurların birbirinden ayrı, birbiriyle çatışan ama aynı zamanda diyaloğa açık bir dil üretmeye çalışan geçmiş anlatısını koymak. Tanıklık sonrası şimdiki zamana ilişkin travmatik geçmişi göstermenin güçlü bir aracı olarak nesneleri kullandığı enstalasyonlarında tarihsel anlatının referans alanını genişletmek.
Güneştekin’in kırılgan ama sımsıkı yerleştirilmiş nesneleri izleyeni şimdide tutarken geçmişi hatırlatarak geleceğe doğru iter. Belirli bir zaman ve uzamda olağan kullanımıyla var olmuş bir nesne, sanatçının eserlerinde şimdide ve gelecekte aynı kullanımıyla artık var olmayan bir yokluğu gösterir. Köklerinden kopup gelen nesneler insanlar arasındaki ilişkilerin ve bağların yerini almış göstergelerdir. Sanatçının ele aldığı bu yokluk durumunda bir mevcudiyet vardır ve bu mevcudiyet anıların, yaşanmışlıkların hatırlatıcısı olmasından gelir.
Mekâna özgü enstalasyonlar eşyalarıyla vücut bulan bir insan kalabalığı ortaya çıkar. Hayatın şeylerini bir arada tutan bavullar, sandıklar, anıların hayali var oluşlarını somutlaştıran ayakkabılar, yok edilmiş ya da çürümeye bırakılmış, zamanın onarılmaz şekilde aşındırdığı yıkıntıları çağıran soyut taşlar, yer değiştirmiş ya da kaybolmuş bir bedensel varoluşu gösterir. Tekinsiz şekilde yerinden edilmenin habercisi olan, çok uzaklara gitmeye zorlanmış her nesne, içinde taşıdığı tarihi aynı ağırlığı ile taşımaya devam eder. Bir yere yerleşmek uzun zaman alır, esasında kökler başka bir yere ait olunca, inşa edilen hiçbir şey tam olarak yerleşemez. Ege’nin her iki yakasında yerinden yurdundan edilen, coğrafi kökenlerini kimliklerinin bir işareti olarak gören insanlar için Yunancayı Ortodoks olmakla ve Türkçeyi Müslüman olmakla eşitleyen düşünce deneyimleriyle örtüşmez. Yine de yüzyıllardır iç içe geçmiş, karmaşıklaşmış dillerin ve inançların yer aldığı bu coğrafi ve kültürel alanın bütünüyle ayrıştırılabileceği tahayyül edilir.
Ayrıntılarda farklılık gösterse de teoride ve pratikte farklı grupların geçmişlerine ve kökenlerine yönelik olmasıyla, Yunanistan ve Türkiye arasındaki mübadele, benzeri çağdaş uygulamalarla ortak bir düşünceyi paylaşıyor: Kategorik bir yorumlamayla insan bedenlerinin mekân açısından yeniden düzenlenmesi. Güneştekin bu yaklaşımı yaşadığımız yüzyılın ayrımcı politikalarıyla ilişkilendiriyor. Mübadelenin tezahürüne kültürel mirasın ötesinden bakarak nerede doğup büyüdüğüne bakılmaksızın uygulanan köken ataması üzerine düşünmek gerektiğini belirtiyor. Mübadelenin başkalığın düzenlenmesindeki etkilerini düşünürken ona dayalı politikaların nasıl uygulandığına da bakıyor. Margosyan’ın Gâvur Mahallesi adlı kitabıyla aynı adı taşıyan sergi bu düşünceleri izleyerek kültürel çeşitliliği vurgularken aynı coğrafyadan insanların, yirminci yüzyılın uluslararası düzeninde etnik sınırları tanımlayan dinden daha derin bağları paylaştığını söylüyor.
Güneştekin mübadele ve sonrasında gerçekleşen tüm kitlesel yerinden edilmelerde olduğu gibi ayrıştırıcı uygulamaların toplumları küçümseyen yönünün, uluslararası mülteci ve göçmen dalgalarıyla daha görünür hale geldiğini düşünüyor. Sınır duvarlarının inşasından, vize ve seyahat yasaklarına, mülteci karşıtı kampanyalara ve mülteciler üzerindeki pazarlıklara uzanan başka düzeyde ayrıştırıcı uygulamaların tanık olunduğu bir zamanda, Gâvur Mahallesi farklı hümanizm biçimleriyle ilgilenerek, insan olmanın tarihsel, kültürel ve politik olarak çok yönlü etkilerini anlama olanağı sunuyor. Çok disiplinli bir çalışmayla biçim, materyal ve yüzeyle ilişki kurarken geçmişi şimdiyle birlikte inceleyerek yaşananlara başkalığın gözünden bakmak için bir alan yaratıyor.
Güneştekin Vakfı’nın sergi programının ilk projesi olan Gâvur Mahallesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Hitit Marble, Medicalpoint, Eminoğlu SBV ve İzmir Art’ın katkılarıyla gerçekleşecek. Sergiye Güneştekin Vakfı’nın yayımlayacağı kapsamlı bir kitap eşlik ediyor. (Kültür Sanat)