Faulkner'ın son romanı: Çapulcular
Merve KÜÇÜKSARP
William Faulkner’ın ölmeden önce yayımlanan son roman “Çapulcular”, Begüm Kovulmaz’ın çevirisi ile Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. İlk defa 1962’de yayımlanan ve kendisine 1963 yılında ikinci Pulitzer Ödülünü kazandıran bu eser, on bir yaşındaki Lucius Priest isimli karakterin ergenlik ve yetişkinliğine geçişini, bu geçişte yaşadığı serüvenler ve deneyimler ile kendini nasıl dönüştürdüğünü anlatan, yetişim romanı –Bildungsroman- diye tabir edeceğimiz bir eserdir.
Hikaye 1950’li yıllarda orta yaşlarını yaşamakta olan Lucius Priest’ın on bir yaşındaki çocuk halini hatırlayışıyla demir alır. 1905 yılında Lucius’un ailesi bir cenaze için evden ayrılmıştır. Gerçek ebeveynler sahneden çekilince Lucius'un bakımını Boon ve Ned isimli, ailenin hizmetine bakan iki kişi üstlenir. Ancak bu üçünün arasındaki ilişki tipik çocuk ebeveyn ilişkisinden farklıdır, -ki zaten hikaye seyir aldıkça bu ilişki dostluğa dönüşecektir. Öncelikle Boon da Ned de belaya ve maceraya atılmaya oldukça teşne ve çocuk ruhlarını muhafaza eden şahsına münhasır kişiliklerdir. Zaten romandaki olay örgüsünü hızlandıran bu ikisi olacak, Lucius, kendini yetişkinlerin dünyasında, zorlu yollardan geçerken bulacaktır.
Faulkner tiplemelere başvurmadan insanın çelişkili yapısını, onu böyle karmaşık hale getiren unsurlarla birlikte ele alır. Keza Ned’in içinde bulunduğu koşulları ortaya sererek, okuyuculara görünenin altında yatanı gösterir ve Ned'in kişisel yolculuğu ekseninde insan ruhunun dayanma, uyum sağlama ve toplum tarafından dayatılan sınırlamaların ötesine geçme mücadelesini anlatır. Boon’un bilgeliği ve Ned’in dayanıklılığı, her ikisinin de karmaşık tabiatı, anlatıyı zenginleştirdiği gibi, yaşadıkları deneyim her birini farklı şekillerde dönüştürür.
Olay örgüsü ise şöyle ilerler: Boon, Lucius ve Ned arabayla bir yolculuğa çıkarlar. Ne var ki, olay 1905’te otomobillerin henüz yaygınlaşmadığı ve yolların araç trafiğine uygun olmadığı bir tarihte gerçekleştiğinden, yolculukları biraz olaylı geçer. Arabayla yola devam etmek için zorlu işlere atılırlar, kimi zaman Yerlilerin yardımını alırlar. Atıldıkları bu serüven ise Ned’in arabayı bir atla değiştirmesi ile hızlanır ve okuru içine alır. Ned, atın yarışabileceğine, onlara para kazandıracağına, hatta sonunda arabayı da geri alabileceklerine inandığından bu anlaşmayı makul görse de, ata kimin bineceği, yarışın nerede olacağı ve oraya nasıl gidecekleri gibi sorular işin içine girer ve olaylar hiç tahmin ettiği gibi gelişmez.
Otomobil ve seri üretim çağının başında seyir alan anlatı, kah 1905'li yıllara kah 1950'li yıllara dönüş yaparak, her iki dönemin de atmosferi hakkında okura fikir verir ve yarım yüzyıllık değişime de ışık tutar.
Lucius, Ned ve Boom yolculuklarının zorluklarını ve tuhaflıklarını deneyimlerken, Faulkner, Lucius’un gözünden çocukluk yıllarının saf merakının izinde bir anlatı inşa eder. Ergenliğin yarattığı değişim ve izleri incelikle yakalar ve Lucius’un çocuksu masumiyetini nasıl yitirdiğini tasvir eder. Lucius, Ned ve Boom ile çıktığı yolculukta seçimler ve zorluklarla boğuşurken, yol, hem Lucius’un kendini keşfetmesi ve yetişkinliğe dönüşmesi için ala bir metafor olur, hem de romandaki merak unsurunu da tetikleyen bir enstrüman haline dönüşür.
“Çapulcular”, Faulkner’ın diğer eserleri gibi ünlü değildir. Faulkner okuyucularının alışkın olduğu üsluptan farklı bir metindir. “Ses ve Öfke”, “Ağustos Işığı” ve “Tapınak” gibi kült eserlerinde karmaşık anlatılar ve derin iç gözlemlere okuru gark eden Faulkner, bu defa mizahi bir anlatım tarzını seçerek, diyaloglarla ve renkli olaylarla akıcı ve neşeli bir metin yaratır. Ancak şunu da vurgulamak gerekir; “Çapulcular” mizahi ve sürükleyici anlatımının altında ahlaki kuralları ve toplumsal normları da sorgulamaktan geri durmaz ve ergenliğe doğru yürüyen bir çocuğun içinden geçtiği alışılmışın dışı deneyimler ekseninde okuru, anlatının derinliklerine davet eder.