Dur Bakalım Petek, ilkgençliğin verdiği heyecanla yetişkinler dünyasıyla yüzleşen, kendi hak ve varlıklarını ispatlamaya, ortaya koymaya çalışan Petek’in hikâyesini anlatır. Petek ile birlikte hikâyeye dahil olan Burak ve Akif Bey gibi karakterlerse bu dünyanın farklı yüzlerini gösterir.
Kitap okumak ‘iyi eğitimli’ kesimlerin, kendini bir dünya vatandaşı olarak görenlerin vazgeçilmezi değilmiş gibi geliyor bana. Onlar uluslararası kültür olarak Netflix dizilerini görüyor. Ama bir önceki çağda bu kültürü önemli ölçüde sinema oluştururdu.
Turnalar Güneye Uçar, her şeyden geçmişe, geçmişin güzel günlerine ve insanın dönüp geriye, arkada bıraktıklarına bakmaya çabaladığı bir roman olarak değerlendirilebilir.
Kayıp Ruhlar İçin Çay Saati’nin anlatıcısı, romanın daha ilk sayfalarında okurla bir anlaşma yaparak kitaba giriş yapar. Okura Félicité’nin, Bégoumas’nın ve onların nasıl terk edildiklerini anlatacağını belirtir.
Hasan Hayri Ateş, Dipnot Yayınları'ndan çıkan yeni romanını anlattı: 'Sis ve Gölge', 'Şer Zamanıydı' romanının bir devamı. İlk roman 'Kör Kuyuda Tufan’la birlikte bir üçleme oldu.
Mary Shelley'nin ikonik bilim kurgu klasiği Frankestein'a ilişkin yeni bilgiler ortaya çıktı. Shelley'nin günlüklerinden oluşan yeni bir koleksiyon üzerine yapılan çalışma, Frankestein eserini ortaya çıkaran fikrin, yazarın kız kardeşinden aldığı ilhamla doğmuş olabileceğini gösteriyor.
Hakan Kökcü ‘Kemikler ve Komşuluklar’ı anlattı: "Hem yazma etütlerinde hem de yaşamda sürekli olarak “evden kaçma” fikri kafamı kurcalıyor. Ama şunu söyleyebilirim ki, benim için evden kaçmak sonu değil, tam tersine yolu ifade ediyor."
Taçlı Yazıcıoğlu'nun ikinci romanı "İncirlik Yazı", Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı.
Sessiz ama derin yankılarla dolu iç sesi, keskinliği ve netliğiyle okuru tokatlıyor... Her kayıp öfke yaratır ve bazen en derin anılarımıza bir kapı aralar. Bernstein’ın isimsiz kahramanı, bu kapıdan geçerken hepimize muhtemel bir yol haritası bırakıyor.
Biliyorum ne aldığınız onca ödül ne devlet sanatçılığı yalnızlığınızı seyreltemedi… Ama yine biliyorum ki o yalnızlık yazdırdı size bunca eseri, her biri için ayrı ayrı teşekkür ederim, benim de kalbim size ne çok şey borçlu, güle güle Selim Bey.
Begüm Egeli Bursalıgil'in ilk romanı 'Sessiz Havuz’, Boyut Yayınları etiketiyle okurlarla buluştu. Bursalıgil romanı yazma süreci için "Başlangıç noktam hayatla ilgili kendimce saptadığım içgörüleri anlatmaktı" dedi.
Güney Asya edebiyatında, eserleriyle uluslararası dünyada karşılık bulan ilk yazarlardan biri olan Bapsi Sidhwa, çarşamba günü 86 yaşında öldü. Yazarın en önemli eserlerinden 'Water' Türkçede 'Küçük Dul' adıyla 2011'de yayımlanmıştı.
Rober Koptaş, ilk romanı Unufak'ı anlattı: "Unufak" çocuklukla, aileyle, erkeklikle, kimlikle, tarihle, toplumdaki ve ev içindeki şiddetle yüzleşmemin, bunlardan ve bunların insanlara ne yaptığından, onları nasıl unufak ettiğinden ne anladığımın metni.
Mazlum Çetinkaya’nın SRC KİTAP etiketiyle çıkan “7,6” isimli kitabı da içimizi yakan deprem gerçeğinden esinlenen bir metin. Yazar, depremle birlikte yaşamın kendisini de sorguluyor, depremde yitirilen her canın ardından sözcüklerle yas tutuyor.
Hindistan'da ithalat yasağı nedeniyle satılamayan 'Şeytan Ayetleri', 36 yıl sonra yeniden raflara döndü. Yasak talimatını içeren belge kaybolunca yüksek mahkeme satışın önündeki engeli kaldırdı. Ülkenin köklü kitapçısı romanın "yok sattığını" belirtti.
Vuslatlar Fasarya bize şunu hatırlatıyor: İnsan bazen düşüşüne hayran kalır, bataklığını ev sanır. Ama normal dediğimiz şey, herkesin kendi hayatına çektiği sınırdan ibaret.
Osamu Dazai, mitolojiden esinlenerek yarattığı “Pandora’nın Kutusu” isimli romanda bireyin topluma ve kendine yabancılaşmasını otobiyografik öğelerle işliyor ve arka planda savaş dönemi Japonya’sının ruhsal panoramasını okura yansıtıyor.
Yaşadığımız bazı deneyimler vardır ki, gerçekliğin kendisiyle bile açıklamakta zorlanabilirsiniz. Edebiyat ve genel olarak sanat, bu muammanın şifrelerini çözebilmek için yol bulmaya çalışır. Nihayetinde “hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz yazı hariç
Yüzyıllık Yalnızlık, Netflix'in son zamanlarda üzerine en titiz çalıştığı işlerden biri...Dizi kitaba son derece sadık. Buendia ailesinin fertlerini izlerken sanırım daha kolay anlaşılabiliyor. Görselin gücü bazı taşları yerine daha sağlam oturtuyor.
Figen Şakacı yeni romanı "HınçAhınç"ı anlattı: "Gündelik hayatımızın normalliği hatta sıradanlığı haline gelmiş, ilişkilerin yekten “kazan-kazan” esasına dayandığı ve bunun olağanlaştığı bir halin, eskilerin deyimiyle hal-i pür melalimizin resmi."
'Mutsuz Evlerden Önce' SRC Kitap'tan çıktı. Şentürk, "Kitabın karakterleri, tahakküm ilişkisini içeren ve köleleştiren “hapis alanı mutsuz evler”i yıkıp, özgür ilişkiyi içeren, kölelikten azat eden “özgürlük alanı mutlu evler”i kurmaya çalışıyorlar" dedi.
Seethaler, “İsimsiz Kafe"de, yeni başlangıçlar, sıradan hayatlar, orada yer alan büyük umutlar ve hayal kırıklıkları üzerine bir metin kaleme alıyor.
Yazar Yavuz Ekinci'ye, Rüyası Bölünenler isimli romanındaki ifadeler gerekçe gösterilerek açılan davanın ikinci duruşması bugün görüldü. Mahkeme, Ekinci'ye açılan propaganda davasının reddine karar verdi.
“Meyve Hırsızı” yalnız olmak, yalnız yürümek üzerinden yükselen, yol mefhumunu, yolun insan duyarlılığı üzerinde etkilerini mercek altına alan, Handke’nin “son destan” olarak diye nitelendirdiği bir romandır.
'Ben Feride Bu Benim Sesim' romanının temposu, merakı ve dikkati diri tutan kurgusuyla gazeteci M. Ender Öndeş’in de yazarken mesleğinden yararlandığı belli. Yolu şiire de düşen Öndeş bu haftanın konuğu.
Valerie Luiselli'nin Siren Yayınları etiketiyle Türkçeye kazandırılan deneme türündeki "Sahte Belgeler" kitabından M. Ender Öndeş'in Luvı Yayınları'ndan çıkan çalışması "Tarihin Belleği"ne kadar 8 yeni eserle haftanın öne çıkanları...
"Finn’in Oteli", James Joyce’un dil konusundaki ilgisini görünür kılar. Metin boyunca Joyce’un kelime oyunları, gönderme ve çok katmanlı ifadeleriyle süslenmiş oyunbaz dil açıkça belirgin bir hâl alır.
Usta yazar Witold Gombrowicz, dilimize yeni çevrilen bu eserinde, otuzlarındaki bir adamın varoluşsal bunalımı içindeki hayatından kopararak onu on yedi yaşının gerçeküstü dünyasına götürüyor.
"Cennette Gibiyim", sadece bir kurgu eser değil, toplumun gerçeklerini ortaya koyan bir başkaldırı olarak da okunabilir. Korkuyu anlatırken bile gözünü budaktan esirgemeyen sert ama sade bir anlatımla Gülnaz’ın hikayesini zamana adeta kazıyor.
'Şu An Saat Kaç' kitabındaki ‘Huzurevi’ ve ‘Garage Sale’i okuduktan sonra anlatımındaki sadeliğe aldanıp, sayfaları çevirmekte hiç acele etmedim... İlk kitabından sonra sadece öykü dünyasını değil yaşadığı yeri de değiştiren Halil Yörükoğlu'nda şimdi söz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.