Gerçek hayatlardan gerçeküstü eserlere... Ressam Aydoğan: İnsan yaşamlarını imgeler vasıtasıyla kodluyorum

Gerçek hayatlardan gerçeküstü eserlere... Ressam Aydoğan: İnsan yaşamlarını imgeler vasıtasıyla kodluyorum
Ressam Vahap Aydoğan'la insan hikayelerinden tuvale taşıdığı "sürreal biyografileri" konuştuk. Üretimlerine damgasını vuran yaratıcı yaklaşımı anlatan sanatçı "Gerçek insan yaşamlarını, duygu dünyalarını tuval üzerine imgeler vasıtasıyla kodluyorum" dedi.

Deniz ÇAKMAK


Artı Gerçek - İnsanların kişisel hikayelerinden çekip çıkardığı imgeleri kendi yaratıcı dünyasıyla tuvalde yeniden soyutlayan ve "sürreal biyografiler" çizen ressam Vahap Aydoğan, kendini ifade ettiği sanat disiplininde özgün bir üretim pratiğini hayata geçiriyor.

"Bir yazar nasıl biyografi için done toplayıp yazıyorsa ben de bu doneleri tuval üzerine stilize ediyorum" diyen Aydoğan'la, yaşadığı coğrafyanın sanatına nüfuz eden izleri; çizimlerindeki savaş, göç, nükleer felaketler, şiddet, insan, doğa gibi başlıkların tuvaldeki karşılıklarını konuştuk.

Resimlerini çoğunlukla sosyal medya hesabı üzerinden insanlarla buluşturan sanatçı, dijital gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni medyumların sanatın erişilebilirliği için açtığı imkanlardan memnun olsa da giderek geleneksel üretim biçimlerinden uzaklaşan ve yapay zeka sanatı olarak tarif edilen yeni formlara mesafeli duruyor. Aydoğan, sık sık 'geleceğin sanatları' olarak anılan yeni sanat pratiklerine ilişkin, "Yapay zeka ile ortaya çıkan ifadeler gibi, hikayesi olmayan, duygudan ırak çalışmaların sanat eseri kapsamında değerlendirilebileceğini düşünmüyorum" diyor.

33105-2.jpg

Sizin hakkınızda açık kaynaklardan bilgi edinmek isteyen biri ilk olarak "sürreal biyografiler" çizdiğinize dair bir ifadeyle karşılaşıyor. Nedir bu, biraz açar mısınız?

Her sanat eseri ardında bir hikaye barındırır. İnsan, günlük yaşamında dekor olarak kullandığı suretinin dışında psikolojisi ve gerçek kimliğiyle de derin bir varlıktır.Bu sebeple zaman içinde çalışmalarımın öznesi de insanın yaşamı ve biyografileri oldu diyebilirim. 'Sürreal biyografi' kavramı ise gerçeküstü resim anlayışıyla insan hikâyelerini harmanlamamın bir örüntüsü aslında. Özetle gerçek insan yaşamlarını; insanın doğduğu ilk günden bugüne ve yarınlarına dair duygu dünyalarını tuval üzerine imgeler vasıtasıyla kodluyorum. Bir yazar nasıl biyografi için done toplayıp yazıyorsa ben de bu doneleri tuval üzerine stilize ediyorum.

gvergergve.jpg

Gündelik hayatın içinde insanın yabancılaştığı her şeyi çizimlerinizde yeniden insan temsilleriyle buluşturuyorsunuz; doğa, şiddet, mitik öğeler, tam göbeğinde olduğumuz ama bazen varlığına kulak tıkadığımız savaş gibi sosyal yıkımlar... Tüm bu unsurlar sanat gramerinizde ne ifade ediyor?

Nefes alabildiğimiz coğrafyada ve tüm dünyada savaşlar, göçler, artan şiddet, ekonomik çöküş, yoksulluk, pandemi, iklim felaketi, nükleer tehdit derken insanların kişisel hırslarıyla tahrip ettiği dünyayı çalışmalarımın bir parçası haline getirdiğimi ve bunun tüm sanatçılar için örgütlü bir tavır olması gerektiğini kesin bir dille dillendiriyorum…Bazen bir cümle, bazen bir ezgi , bazen de tuval üzerine bir kaç fırça darbesiyle insana dair güzelliklere ya da savaşların kirli yanlarına ayna tutacak büyüklükte farkındalık yaratabileceğimizi düşünüyorum.

vahap-aydogan-1-onmg.jpg

Çalışmalarınızı genelde kadın figürleri etrafında örüyorsunuz, çizimler dişil olanın hikayesini soyutluyor. Bu biyografilerini çizdiğiniz kişilerin talepleri nedeniyle mi böyle yoksa bağımsız çalışmalarınızda da bu figürlerin etkisi merkezde mi?

Eserlerimde hayatlar gerçek, portreler hayalidir. Kadın imgesini çizmek bir talep değil elbette. Hem toplumsal hem de politik anlamda kadına biçilen role karşı pozitif bir ayrımcılık yaptığımı söyleyebilirim. Dişil yada eril biyografi farketmeksizin portrelerimin tamamı kadına dairdir.

t25-insana-dair-her-duygu-kut-200-001.webp

Resimleriniz, şimdilerde sosyal ağlarda yaygın şekilde paylaşılan ve illüstrasyon olarak tanımlanan, çoğunlukla dijital üretim modeliyle elde edilen eserlere de yakın bir formda. Geleceğin sanatları diye adlandırılan ve giderek geleneksel üretim biçimlerinin dışına çıkan dijital pratiklere siz nasıl bakıyorsunuz?

Ülkemiz modern sanatla geç tanışmış, çağdaş sanat alanıyla da kafası oldukça karışık ve birçok eleştirel parametreyi kendi içinde barındırıyorken dijital sanatın kalıcılığı ve ne kadarına sanat denilebileceği konusu benim penceremden tartışmaya açık. Dahası dijitalleşmenin bir diğer etkisi, sanatta yeni ifade biçimlerinin ortaya çıkmasıdır. Yapay zeka ile ortaya çıkan ifadeler gibi…, hikayesi olmayan, duygudan ırak çalışmaların sanat eseri kapsamında değerlendirilebileceğini düşünmüyorum ( yapay zeka için söylüyorum)…sanat eseri eşsiz, özgün, hikayesi olan, mesaj taşıyan ve özellikle duygusuyla iz bırakmalıdır diye düşünüyorum.

Eserlerinizi çoğunlukla sosyal medya hesabınızdan paylaşıyorsunuz. Sanatsal üretimin hangi medyumda sergilendiğinin en az yapıtın kendisi kadar önemsendiği bir çağda, tanınmış sanatçılar dışında, metropolde üretmeyenlerin galerilere ve kültür mekanlarına erişimi ne durumda? Sizin eserlerinizi ulaştırmak için sosyal medyayı kullanma nedeniniz bir tercih mi koşullarla ilgili bir sonuç mu?

Tamamen bir tercih. Kaldı ki artık en büyük galeriler, küratörler sanatçılar sergi salonlarından çok sosyal mecraları kullanıyor. Günümüzde artık herkesin kişisel sanal bir sanat galerisi var ve milyonlarca insana ulaşabilme şansları var. Elbette eseri yerinde görmek çıplak gözle izlemek farklı bir hissiyat yaratır. Lakin bu bir tercih. Türkiye’nin bir çok kentinde kişisel sergiler de açtım. Birçok galerinin de bu konuda istekleri var. Ama biyografi çalışmalarına başladığımdan bugüne değin sergi açmadım.Metropollerde sanatsal çalışmalar üretmek, ya da galerilere ulaşmak aslında günümüz koşullarında çok zor değil. Bianeller, çağdaş sanat fuarları gibi büyük paydaşları buluşturan yerler ve benzer mecralarla Türkiye’nin her noktasında artık bu tarz organizasyonlara erişilebilir kanalların mevcut olduğu kanısındayım.

fotoram-io-2024-09-19t181048-662.jpg

Sanat da her şey kadar ekonomik, politik ortamın koşulları içinde var ediyor kendini. Buradan yola çıkıp sizin yaşadığınız şehirle bir sanatçı olarak bağınızı da konuşalım isterim. Sizce yaşadığınız şehrin kültür politikaları sanatçılar için ideal bir alan yaratabiliyor mu? Yerel yönetimlerin bu düzeyde girişimleri var mı?

Çok dilli ve çok kültürlü bir coğrafyada yaşamın bana, bize ve sanata kattığı en önemli unsur sentez yapabilme olanağı sunması ve Mezopotamya’nın bir rezerv olduğu gerçeğidir. Benim yaşadığım ve beslendiğim coğrafyayla bağım çok özel ve güçlü. Ama ister kamusal alanda ister yerelde kültür ve sanat politikalarının sanatçılar için ideal alan açtıklarını söylemek çok güç. Bunu ülkemiz için de söylemek çok uzak bir düşünce olmaz diye düşünüyorum. Bölgede festivaller, bienaller ve belirli organizasyonlar dışında sanatsal faaliyetlerin varlığından söz edemeyiz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bir sosyal dayanışma ve sosyal sorumluluk adına, yıkılmasına adeta seyirci kalınmış Ermeni kilisesinde ( Germüş klisesi) 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde metruk kilisenin etrafında kadınların sesi olmak adına sergi organizasyonumuz var . Hem bölgede erken yaşta evlendirilen kız çocuklara, hem töre cinayetlerine, kadına şiddet ve istismara karşı farkındalık yaratmak adına güzel ve anlamlı bir çalışmamız var. Sergi organizasyonu ve bölgedeki STK’ların desteğiyle, hem tarihi kiliseyi ayakta tutacak, hem yaşadığımız coğrafyada kadın biyografilerine ses olmaya çalışacak projemiz için çalışmaya devam ediyorum.

Öne Çıkanlar