Gülizar Irmak: Önemli olan, sınırlarınızı iyi düşünüp hesap edebilmeniz

Gülizar Irmak: Önemli olan, sınırlarınızı iyi düşünüp hesap edebilmeniz
Gülizar Irmak'ın ilk kitabı 'Engelli Koşu: Bir Senaryo Hikâyesi', Eksik Parça Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Irmak'la kitabın açtığı yoldan, yazım sürecini, karakterin iç yolculuğunu ve travmaları konuştuk.

Abdullah EZİK


Gülizar Irmak, yeni kitabı Engelli Koşu’da duyguların karmaşık labirentinde bir genç kadının iç yolculuğunun peşinden gidiyor. Yaşamın zorluklarıyla başa çıkmaya çalışan bir karakteri anlatan roman, geçmişin izleri ve yaşadığı travmalarla yüzleşmeye çalışan insanlara dair yeni bir persona geliştiriyor.

Gülizar Irmak'la yeni kitabı 'Engelli Koşu: Bir Senaryo Hikâyesi' üzerine konuştuk.

engelli-kosu-bir-senaryo-hikayesi.jpeg
Gülizar Irmak, 272 syf.,Eksik Parça Yayınları, 2024

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan 'Engelli Koşu: Bir Senaryo Hikâyesi', ele aldığı konu ve ana kahramanı itibariyle farklı türden bir metin olarak değerlendirilebilir. Öncelikle sizin için Engelli Koşu’nun hikâyesi nasıl başladı?

Hikâye bende uzun zaman önce başladı, yirmi yıl öncesi. Devlet Tiyatrosu’nda oyunculuk yaparken yaratıda ifade yollarımın kesildiği sıkışık, gergin bir dönem yaşamaya başlamıştım. Sahne kollektif olmayı gerektiriyor, oysa yazmak bireyseldi ve kendimi ifade etmede de zorlanmadığım bir dünya. Engelli Koşu’yu, adı da farklıydı, tiyatro oyunu olarak tasarlayıp yazdım. Aldatılan bir kadının hayatını konu alıyordu. Ama ne yazık ki oyunu bilgisayar ekranında kaybettim. Oyun yok oldu. Sanki hiç yazmamışım gibi. Kaybettiğim bu oyunu bir daha yazmak içimden gelemedi… Sonraki süreçlerde, oyunculuğun yanı sıra televizyon dizileri için senaryo hikayeleri, tretmanlar, geliştirme senaryoları ve senaryolar yazmaya başlamıştım. Ama kaybettiğim o oyun hep kafamın bir köşesinde kaldı. Yirmi yıldan fazla bir süre… Ve yine kendimi ifade etmede sıkışıklık yaşadığım bir dönem geldi kapıma ve ben kaybettiğim oyunumu aramaya başladım. Tıpkı Engelli Koşu’daki Seher’in kendini aradığı süreç gibi ben de oyunumun peşinden koşuyordum. Yazıp kaybettiğim oyun kronolojikti ve karakter ağır travmalarla boğuşmuyordu. Geçen süreç, karakteri kafamda derinleştirdi ve hikâye kronolojik ilerlemedi. Karakterim de, geçen süre içinde beklemekten olacak ki, travmaları da büyümüş olarak karşıma çıktı.

“Yazdığım senaryo hikâyeleri, ekranla buluşma aşamasında, sayfalarımdaki gibi kalamadı, dönüşüme uğrayarak izleyiciyle buluştu… İstedim ki, baskılanmış korkuların yıkımını işlediğim Engelli Koşu senaryo hikâyesi, bana ait olarak okuyanla buluşsun…” Bu noktada senaryo ile hikâye/metin arasında siz ne tür bir bağ kurdunuz? Senaryoyu kitaplaştırırken nasıl bir yol izlediniz?

Senaryolarımı yazmadan önce mutlaka genel hikayelerini yazarım. Hikâyenin nereden başlayıp nereye gittiğini ve nasıl bir sona evrildiğini bilmek isterim. Sonra tretman ya da geliştirme senaryolarına geçerim. Ve ardından senaryoyu yazarım. Bu süreçler bende görsele ve kurgusal düşünmeye dönük birikim oluşturdu. Ve Engelli Koşu’yu yazarken de bu yolu izledim. Bir senaryo hikayesi olarak, senaryolara dönüşebilecek bir format oluşturdum.

'OBSESİF BOZUKLUKLA İLGİLİ ÇALIŞMAYA BAŞLADIM'

Kitabın ana kahramanı kendi travmaları, çöküşü, meselelere yaklaşımı ve içe dönüklüğüyle zor bir karakter olarak görülebilir. Bu karakteri şekillendirirken nasıl hareket ettiniz?

Ana karakter OKB'den muzdarip (Obsesif Kompulsif Bozukluk). Bu rahatsızlıkla ilgili olarak çalışmaya başladım. Uzmanı değilim elbet, ama gözlemlerim, korkuların OKB oluşmasında etken olduğu. Ve bu karakteri kurgularken, ki zaten uzun zaman iç içeydim Seher’le, oyunculukta kullandığım doğaçlama yöntemine başvurdum. Süreç beni, kendinden uzaklaşan bir kadına itti. Kendi gerçeğinden kaçmaya çalışırken, aynı zamanda o gerçeği aramaya çalışan bir kadına dönüştü karakter. Ve hala, dışarı çıktığımda yanımdan koşarak uzaklaşan Seher ihtimalini aranırım ben.

Engelli Koşu’yu genç bir kadının içsel yolculuğu olarak tanımlamak da mümkün. Öte taraftan bu içsel yolculuk oldukça derinlikli ve katmanlı bir hikâyeyi de beraberinde getiriyor. Peki bu yolculuk boyunca karakteriniz kendi yolunu nasıl buldu? Onun için bütün bir hikâyenin kırılma noktası/ânı neresiydi?

Karakter bastırdığı korkularının yıkımındayken kurtulmanın yollarını arıyor. Ailesinin yönlendirmesiyle önce dine sığınıyor karakter, sonra aşka… Hayata karışmak istiyor, sevdiği işi yapmak, aile olmak, çocuk sahibi olmak istiyor. Ama tutunduğu her dal, hayatına giren her insan yeni korkuları beraberinde getiriyor. Sevdiği insanlar çoğaldıkça, onlar için duyduğu kaygı da geometrik oranda artıyor ne yazık ki… Ve bu durum karakteri kendinden daha da uzaklaştırıyor. Karakterin kırılma noktası Kumru’nun balkondan atlayıp betona düşmesi. Ama o belki de, Kumru’nun kuş olup uçtuğunu ve konduğu her dalda, kendisine seslendiğini düşünüyor olabilir?

'SEHER YİNE DE KOŞMAYA DEVAM EDİYOR, KAYBETTİĞİ HAYATI BULMA UMUDUYLA...'

Kitabın merkezinde birçok travma, izi her her zaman kendisini gösterecek birçok yara yer alıyor. Ana kahramanın bu yaraları sarma, travmaları atlatma mücadelesi kitabın da ana hattını meydana getiriyor. Bu noktada tüm travma ve yaralar, bize kitaba ve ana karaktere dair neler söyler? Neden özellikle bu tür travmaların peşinden gittiniz?

Her canlının hayatının bir döneminde travma yaşadığını düşünürüm. Bu travmalarla, şiddeti de önemli tabii, kimi baş etmenin yolunu bulur, o travmalar ölene kadar onlarda kalsa da, kendilerini engellemesine izin vermez. Belki de faydalanmasını da bilir, örneğin, yaratıya yönelir. Yaratının kaynağının acıdan geçtiğini düşünenlerdenim. Ama bu yolu bulamayanlar için engeli aşmak zordur. Kimi travmalarını başkalarından çıkarır; karısından, çocuğundan annesinden… Kimi suç işler, kimi bunalım yaşar, alkolik olur, uyuşturucu kullanır… Kimi de Seher’dir… Ama Seher yine de koşmaya devam ediyor, kaybettiği hayatını bulma umuduyla…

'KENDİNİ İYİ TANIMAYAN İNSAN İÇİN İHLAL TEHLİKESİ HEP VARDIR'

Kendi kişisel yaşantımızda da kurgusal metinlerde de karanlık kişiyi kendisine yaklaştırdığında her zaman onu içine alır ve onun çevresiyle olan bağlarını zedeler. Engelli Koşu da aslında biraz bu duruma atıf yapan bir metin. Bu karanlık ve kişinin karanlıkla mücadele etme meselesi sizin ilginizi nasıl çekti?

Sadece karanlık insanlar değil, karşınıza çıkan her bireyin yaklaşımında sizi içinize alıp, çevrenizle olan bağınızı zedeleme potansiyeli vardır diye düşünüyorum. Önemli olan kendi sınırlarınızı iyi düşünüp hesap edebilmeniz… Kendini iyi tanımıyorsa insan, ihlal tehlikesi her zaman vardır. Soru şu, ben kimim ve sınır metrekarem ne, neyi barındırıyor?

Öne Çıkanlar