Javier Cercas'tan sürükleyici bir polisiye roman: Terra Alta
Merve KÜÇÜKSARP
İspanyol yazar Javier Cercas’ın kaleme aldığı “Terra Alta” isimli roman, Gökhan Aksay’ın çevirisi ile Everest Yayınları tarafından yayımlandı. 2019 Planeta Ödülü'ne layık görülen, bir üçlemenin ilk kitabı olan romanda Cercas, ustalıkla kurduğu bir cinayet öyküsü ekseninde, okuru insan ruhunun karanlık dehlizlerine davet ediyor.
Javier Cercas, kitapları otuzdan fazla dile çevrilen tüm dünyada okunan, romanlarında ekseriyetle tarihi bilgilerle kurguyu harmanlayan bir yazardır.
Sıklıkla İspanya iç savaşına ve Avrupa’nın, bilhassa İspanya’nın tarihi belleğine vurgu yapar. Avrupa Kitap Ödülü, İspanyol Kültür Bakanlığı Edebiyat Ödülü, Torino Uluslararası Kitap Ödülü, Avrupa Kitap Ödülü, André Malraux Kitap Ödülü ve Gezegen Ödülü gibi hatırı sayılır ödüllere layık görülmüştür.
“Saplantı”(1987), “Kiracı”(1989), “Salamina Askerleri”(2001), “Işığın Hızı”(2005), “Bir Anın Anatomisi”(2009), “Sınırın Yasaları”(2012), “Sahtekar”(2014), “Karanlıkların Hükümdarı”(2017), dilimize çevrilen eserlerindendir.
"Terra Alta", Katalonya'da bulunan Terra Alta'da dört yıldır görev yapan Melchor isimli polis memurunun, bir çiftlik evinde karşı karşıya kaldığı cinayet manzarasıyla demir alır. Söz konusu cinayet sıradan bir cinayet değildir. Evde yaşayan karı koca ağır işkencelerden geçirilerek vahşice öldürülmüş, hizmetçileri de vurulmuştur. Doğu Avrupa ve Latin Amerika'da şubeleri bulunan bir matbaa şirketinin sahibi olan Francisco ve eşi Rosa Adell’in uğradıkları bu felaket ilk bakışta kiralık katilin elinden çıkmış, ,itinayla işlenmiş bir cinayeti andırsa da, Melchor bu cinayeti işleyenin profesyonel bir katilden ziyade aileye düşmanlık güden biri olduğunu düşünmektedir. Adell ailesine yakın, hatta bu aileye mensup biri bu cinayeti işleyebileceği gibi, bu ailenin ekonomik açıdan bölgede güçlü olmasından dolayı onlara diş bilemiş birilerinin de yapabileceği ihtimalini göz önünde bulundurur.
“Yumuşak bir sesle ‘Romanların kuralları yoktur,’ dedi Melchor. ‘Güzelliği buradan gelir. Ama birkaç basit hırsız, en kötü romanda bile Adell’lere işkence yapmaz. Bu, anlamsız bir şey. Onların ağzından bir sır almak isteselerdi işkence yapmalarına gerek yoktu. Daha başında söylerlerdi.(…) Gün gibi ortada olan bir şey var: İki yaşlı, muazzam acı çektiler. Onlara bu acıyı çektirenler, onlardan nefret ettikleri için yaptılar bunu. Apaçık ortada olan bir şey daha var: Francisco Adell’den böylesine nefret edebilecek kişiler onun rakipleri değil, birlikte çalıştığı, yakınındaki insanlardır.”
GEÇMİŞİN DEHLİZLERİNDE
Cinayet manzarasını romanın en başında tüm ayrıntısı ile tasvir ederek okuru kışkırtan Cercas, sonraki sayfalarda okuru cinayet mahallinden alarak Melchor’un karanlık ve girift geçmişine götürür. Melchor’un annesi cinayete kurban gitmiş bir seks işçisidir. Kendisinin de hapishane geçmişi olan Melchor polis olmaya, annesinin cinayetini çözüp adaleti sağlamaya ahdetmiş, mesleğe bu vesileyle girmiştir. Ancak Melchor’un adalet anlayışı biraz farklıdır. O, cezasını çekmemiş suçlular konusunda adalet kavramını intikam alarak gerçekleştirir. Yasal yolları veya gerektiğinde yasa dışı yolları kullanarak ceza mekanizmasını işletir.
Annesinin ölümünü çözmeye çalışan Melchor, ilgili raporda bazı eksiklikleri fark eder, annesinin ölmeden önce defalarca tecavüze uğradığını öğrenir. Melchor roman ilerledikçe annesinin cinayeti ile bu cinayetin ortak noktalarını keşfeder ve geçmişi soruşturmaya sirayet eder. Hayatı ve bu soruşturma gitgide birbirine karışmaya başlar ve sonunda hiç ummadığı olaylarla yüzleşir.
Javier Cercas cinayet soruşturmasını merkezine aldığı anlatısını sık sık geçmişe dönüşlerle inşa ederken, bir yandan da Victor Hugo’nun Sefiller romanına atıflar yaparak zenginleştirir. Sefiller’in müptelası olan Melchor, romanda geçen olaylar ile kendi hayatından kimi kesitlerin paralellik taşıdığını düşünür.
“Sefiller, o matem günlerinde, onun için roman olmaktan çıkmış, başka bir şeye, isimsiz ya da çok isimli bir şeye, hayat kılavuzuna, felsefe el kitabına, aklın, bilgeliğin kitabına, sınırsız becerisi olan bir çiçek dürbünü, bir ayna, bir meşale gibi etrafında dönenip durduğu bir düşünce nesnesine dönüşmüştü. Melchor, Jean Valjean’ı Bay Magdalena’ya dönüştüren piskoposu, evrenin yegane tedavisi Tanrı aşkı olan büyük bir hastalığa yakalandığına inanan Monsenyör Myriel’i düşünüyordu sık sık. (…) Hayatın bir savaş, savaşta yenilenin ise kendisi olduğuna, bu savaşta kin ve nefretinden başka silahı ve yakıtı olmadığına kanaat getiren Jean Valjean’ı düşünüyordu elbette. Jean Valjean’ın kendisi olduğunu, onunla arasında önemli hiçbir fark olmadığını hissediyordu…”
Javier Cercas, “Terra Alta” isimli romanında ustaca örülmüş bir suç hikayesiyle karşımıza çıkarken, aynı zamanda İspanya tarihinin dehlizlerinden kareler sunuyor ve son kertede okuru şaşırtan, sürükleyici bir metin meydana getiriyor.