Kadın erkek ilişkilerinde itaat meselesi üzerine

Kadın erkek ilişkilerinde itaat meselesi üzerine
Merve Küçüksarp bu hafta, feminist filozof Manon Garcia'nın Minotor Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan kitabı 'İtaat Etme: Kadınlık Üzerine Bir İnceleme'yi yazdı.

Merve KÜÇÜKSARP


Feminist filozof Manon Garcia’nın kaleme aldığı 'İtaat Etme: Kadınlık Üzerine Bir İnceleme', Ayşen Sarı’nın çevirisi ve Minotor Yayınları etiketiyle yayımlandı. Garcia eserinde, günlük hayatta kadınların deneyimlemek zorunda kaldığı itaat kavramının nasıl tezahür ettiğini mercek altına alıyor. Kadınları itaat etmeye mecbur eden toplumsal koşulların izini sürerken, aslında günlük hayatta hiç farkına varılmayan, alışılagelmiş rutinlerin içinde saklı olan boyun eğiş hallerini de inceliyor.

Feminist çerçevede, kadınların günlük pratiklerinde kimi zaman teslimiyeti seçmeleri, hatta bazen bu seçişten haz almaları, anti feminist ve sağcı bir tavır addedilir. Dahası filozoflar da itaat etmenin insan cinsinin tabiatına aykırı ve onur kırıcı olduğunda mutabıktırlar. İnsanın özgürlüğünden vazgeçmesi insanlığından vazgeçmesi anlamına gelir. Buna rağmen, yalnızca kadınlar için değil tüm insanlık için bir itaat sorunu vardır. Bugün halka hükmeden zorba yöneticilere karşı nasıl boyun eğildiği hala üzerinde çalışılan bir konudur. Ancak şu var ki, dünya tarihinde bu konu üzerine yapılan çalışmalar çoğunlukla hakim olanın bakış açısından, nasıl bir egemenlik kurduğundan bahseder ve tahakküm kavramını anlamaya yöneliktir. Teslim olanın nasıl teslim olduğunu, hangi saikle itaat ettiğini mercek altına alan eser çok az sayıdadır ki bunların arasında en bilineni Boétie’nin kaleme aldığı ‘Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’dir.

İTAAT HER YERDE

Siyaseten boyun eğen ve eğdiren arasında anlatılan hikaye, kadın erkek ilişkilerinde de geçerlidir. Ataerkil düzeni tarif ederken, hakim grubun gözünden mesele ele alınır, onun hegemonyası taşlanır. Oysa itaat etmeye zorlanan grup olan kadınları ele almak, onların yaşam pratiklerini, deneyimlerini, hislerini anlamak gerekir. Teoride “kadın ve erkektir eşittir ve itaat etmek ahlaki açıdan onur kırıcıdır,” diyerek işin içinden çıkmak yerine, pratikte olan teslimiyete gerçekçi bir bakış açısı ile yaklaşarak, buna sebep olan sebeplerin yok sayılmadan incelenmesi icap etmektedir.

İnsanların pek çoğunun zihninde ‘boyun eğen/itaat eden’ kadın figürü olarak zor hayati deneyimler yaşayan kadınlar gelir. Keza şiddete uğrayan, ekonomik açıdan özgür olmayıp eşinin hegemonyasında olan, cinsel taciz karşısında sesini çıkarmayan kadın gibi…Oysa gerçek çok daha başkadır. İtaat, çok daha genel ve yaygın bir haldir. Zira itaat toplumun kodlarına öyle işlemiştir ki, en güçlü, özgür kadınların bile yaşam deneyimlerine gizlenmiştir. 36 bedene sığmaya çalışan bir kadın da erkeklerin belirlediği toplumsal normlara itaat etmektedir.

Manon Garcia, bu minvalde boyun eğme kavramını eserinde üç başlık altında ele alır: İtaat etmeye istekli olma; boyun eğme ve itaat olgusu; mücadele ettikten sonra teslim olma… Ve her başlığın altındaki yaşam pratiklerini sebep sonuç ilişkilerini de içine katarak anlatır. Garcia cinsel hakimiyet meselesini de masaya yatırır ve onun nasıl bir boyun eğme haline dönüştüğünden bahseder. Üstelik yalnızca sado-mazoşizm bağlamında yaklaşmaz meseleye; cinselliğin sınırlarının ve içeriğinin erkeklerin belirlediği bir alan olmasını taşlar. Cinsel özgürlüğün erkeklerin işine geldiği için üretilen bir kavram olduğunu iddia eder. Feminist Catharina A. MacKinnon’a atıf yapar ve onun cinselliğin erkeklerin arzularına ve onları heyecanlandıran unsurlara göre tanımlandığı görüşüne yer verir. Ve ekler: “ Öyle olunca cinselliği baskıdan kurtarma hipotezi erkeklerin cinsel çıkarlarına yaramıştır: Erkekler sık cinsel ilişkiye girme arzusunun kadınların doğasında olduğunu belirterek, bu kadınların cinsel elverişliliğini arttırmayı sağlar. Erkekler ve kadınlar arasındaki güç dengesi göz önüne alındığında, baskıdan kurtarma savının erkek arzularının hizmetinde olması gayet muhtemeldir.”

Garcia da, erkeklerin çıkarını temsil eden cinselliğin doğal olarak sunulmasına ve cinselliğin toplumsal yapı üzerindeki etkisinin görmezden gelinmesine karşı çıkar. “Cinsellik cinsler arasındaki farklılığın üzerine kurulduğu temeldir. Rollerin cinsel dağılımı, toplumsal dünyada, erkekler ve kadınlar arasındaki farkı yapılandırır. Cinsel anlamda erkekler hükmeden, kadınlar ise hükmedilen kişilerdir.”

'KADIN DOĞULMAZ. KADIN OLUNUR'

Garcia bu bağlamda kadınlığı yaratan etmenleri sorgular; öz mü yoksa toplumsal yapı mı etkilidir? Toplumun kadınlığa yüklediği anlamları inceler. Şu sonuca varır, bir toplumda “saygıdeğer” bir kadından beklenen tutum, itaat etmesidir. Odysseus’u bekleyen Penelope gibi… Bu beklenti ise kadının doğasındaki bazı kodlardan ileri gelmez, aksine toplumun kadına yüklediği vazifelerden, özelliklerden kaynaklanır. Teoloji, ahlak felsefesi, mitolojinin yanı sıra edebiyat da kadınlara boyun eğmeyi öğretmeye çalışan satırlarla doludur. Zaman zaman Freud gibi düşünürler, teslimiyeti kadının doğası ile ilişkilendirseler de aslında itaat etmesi gereken kadın figürü bir toplumsal üretimin sonucudur.

20. Yüzyılın en önemli düşünürlerinden Simone de Beauvoir’nin “Kadın doğulmaz. Kadın olunur,” şeklinde ifade ettiği gibi kadınlığın üzerine atfedilen o “başka”lık toplumun eseridir. Kadınlara yönelik baskı ise, hakim cenahın kadınları “başka” olarak belirledikleri bir düzenektir. Kadınların sahip olduğu farklılıklar ve tanımlanan “başkalıklar” çeşitli bağlamlarla vurgulanır ve baskı altına alınmaya çalışılır. Beyazlar siyahilere nasıl ki ten rengi üzerinden eziyet ediyorsa, kadınlar da kadınlık yüzünden eziyet çekmekte, itaat etmeye mecbur edilmektedirler. Bu minvalde “Kadın nedir” sorusunun yanıtı da, kadınların erkekler karşısında gösterdiği teslimiyetin nereden kaynaklandığında saklıdır.

Dahası de Beauvoir, “İkinci Cinsiyet” isimli o ünlü eserinde, bu meselenin izinden giderek, filozofların sorduğu soruyu varoluşçu bir tavırla yanıtlar ve özcülüğü reddederek, toplumsal cinsiyeti yeniden inşa eder. Elbette Beauvoir kadının erkekten farklı doğasını inkar etmez. Ancak bunun kadınların ezilmelerinin nedeni olarak addetmez. Zira kadınların erkeklere itaat deneyimi hem bireyseldir hem de toplumsal yapıdan kaynaklanır.

Manon Garcia, “İtaat Etme: Kadınlık Üzerine Bir İnceleme” de, kadınların erkekler karşısında gösterdiği teslimiyetin nasıl tezahür ettiğini ele alırken, teslimiyetin bireysel bir mesele değil de, daha ziyade toplumsal bir konu olduğunu anlatır. Ona göre bir kadın bir erkeğe itaat ederken aslında toplumsal yapıya uygun davranmaktadır. Boyun eğmek, çoğunlukla onun kusuru ya da kaderi değil de, sıfırdan düşünmemiz gereken, -cinsel ilişkilerde partnerin isteklerine uygun davranmada kendini gösteren, hatta cinsel tacizde mağduru boyun eğmediği ve sesini çıkardığı için neredeyse suçlu hale getiren-, her birimizin ahlaki bir sorumluluğu bulunan bir meseledir. Bu, her sınıftan kadının hayatının her alanında yüzleşmesi, meydan okuması gereken bir gerçektir.

Öne Çıkanlar