Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’nden sansüre tepki: 'Odadaki fili görünür kılmaya çalışıyoruz'

Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’nden sansüre tepki: 'Odadaki fili görünür kılmaya çalışıyoruz'
Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi, sansür krizinin ardında iptal edilen 60'ıncı Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne bu yıl katılmayacağını duyurdu. İnisiyatif üyesi sinemacılar, Festivali neden boykot ettiklerini Artı Gerçek'e anlattı.

Esra ÇİFTÇİ


Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi, geçen yıl Nejla Demirci imzalı 'Kanun Hükmü' belgeselinin iki kez seçkiden çıkartılmasıyla gündeme gelen sansür krizinin ardından iptal edilen 60'ıncı Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yaşananları hatırlatarak, bu yıl 5-12 Ekim tarihlerinde düzenlenecek Festivale katılmayacağını açıkladı.

Belgeselin maruz bırakıldığı sansür ve Festivalin iptali, Türkiye’nin mevcut siyasi ve kültürel ikliminde sanatın üzerindeki baskıyı gözler önüne seriyor.

Sinemacıları ve özgür ifadenin önemini benimseyen herkesi sansüre karşı duyarlı olmaya davet eden inisiyatif açıklamasında, bu tür sansür uygulamalarının aklanmasına karşı durulması gerektiğini vurgulayarak geçmişte sansürlenen filmler için alternatif gösterimlerin yapılacağını belirtti.

İnisiyatif üyelerinden, festival programcısı, belgeselci Necati Sönmez, yapımcı Ayşe Çetinbaş ve film yapımcısı Enis Köstepen Festivale neden katılmayacaklarını Artı Gerçek’e anlattılar.

necati-sonmez.jpeg
Festival programcısı, belgeselci Necati Sönmez

'ODADAKİ FİLİ GÖRÜNÜR KILMAYA ÇALIŞIYORUZ'

Festival programcısı, belgeselci Necati Sönmez, Türkiye’de sinema ve sansür bahsinde, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin özel bir yeri olduğunu söylüyor.

Memleketin en eski ulusal festivalinin adının sansürle mücadele ile değil de sansürün uygulayıcısı olarak tarihe geçmesinin çok manidar ve utanç verici olduğunu belirten Sönmez, son yıllarda Festivalde vaka üstüne vaka yaşandığını ifade ediyor ve şöyle devam ediyor:

“Bu vakalara karşı sinemacılardan kimi zaman cılız kim zaman da güçlü itirazlar geldi ama festivalin yöneticileri, bu utançla yüzleşmek, geçmişindeki lekeleri temizlemeye çalışmak yerine başını kuma gömmeyi, yukarıdan gelen sansüre boyun eğip gönüllü uygulayıcısı olmayı tercih etti. Bu şekilde kendi ayağına sıktığını, meşruiyetini giderek kaybettiğini, festivalin iptaliyle sonuçlanan geçen seneki deneyimden de öğrenmemiş gibi görünüyor. Bizim "Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi" olarak çağrımız çoktan muhatap olmaktan çıkmış olan festival idarecilerine değil, oraya davet edilen sinemacılara dönük daha çok. Geçen sene hiçbir şey olmamış gibi davranarak sansürcülerin elini güçlendirmeyelim, sansürün normalleşmesine ve kurumsallaşmasına karşı çıkalım diyoruz. Sembolik bir eylem olarak da festivalin göstermekten imtina ettiği filmleri, Antalya’da festivalle aynı tarihlerde ayrı bir mekânda gösteriyoruz. Kendi sınırlı olanaklarımızla odadaki fili görünür kılmaya çalışıyoruz. Kim bilir belki sinemanın özgürlüğünü dert edinen birileri buradan el alır, çürük portakala karşı daha taze ve özgür portakallar yetiştirmeye çalışır, sinemacılar da bundan böyle filmlerini köhnemiş kurumlara teslim etmek zorunda kalmaz”

ayse-cetinbas-1.webp
Belgesel yapımcısı Ayşe Çetinbaş

'FESTİVAL DEĞİL SANSÜR KURUMSALLAŞMIŞ DURUMDA'

Belgesel film yapımcısı Ayşe Çetinbaş da Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin özellikle son on yıldır çok kötü bir şekilde yönetildiğini vurgulayarak, Festivalin sürekli sansürle gündeme geldiğini belirtiyor.

Yönetimler değişse de hiçbirinin geçmişteki sansürler ve sinemacılara verdikleri zararlarla ilgili özeleştiri vermediğini vurgulayan Çetinbaş, Festivalin sansür çetelesini şu sözlerle anlatıyor:

“2014 yılında Gezi Parkı protestoları ile ilgili “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” isimli bir belgeseli ön jüri festivale seçmişti ama festival yönetimi Türk Ceza Kanunu’na aykırı diye seçkiyi almayacağını bildirdi. Ön jüri bunun sansür olduğunu söyleyip geri almasını istedi ancak yarım asırlık festivalin o yılki yönetimi geri adım atmadığı gibi bağımsız belgeselcilerden oluşan ön jüriyi yalan yanlış iftiralarla hedef göstererek hem sektörü birbirine düşürdü hem de festivali yapılamaz hale getirdi. Sonraki yıllarda önce belgesel yarışmasını ardından da ulusal yarışmayı komple kaldırarak ‘sansürsüz’ rahat rahat festivallerini yapmaya çalıştılar. Yönetimler sürekli değişti, hiçbiri geçmişteki sansürleri veya sinemacılara verdikleri zararın sorumluluğunu üstlenmedi ve asla özeleştiri yapmadı. Yeni bir yönetim geliyor, onlar da ‘bizim bir alakamız yok’ diyor. Özetle hep geçmişe kalın bir çizgi çekip ‘beyaz sayfalar’ açıldı ve haliyle her sene birbirinden rezalet sansür skandalları ile gündemde yerini alıyor Antalya Altın Portakal Film Festivali. Geçen sene hem festival direktörünün hem de Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yaptığı açıklamalara bakarsanız nasıl bir düzeyde festivaller yapılmaya çalışıldığını görürüsünüz. Ülkenin durumunu düşününce çok şaşırmamak gerekiyor belki ama hiç ders alınmadığına tanık olmak da insanı gerçekten üzüyor. Görülen o ki 60 yıldır festival kurumsallaşması gerekirken sansür kurumsallaşmış durumda. Çok zor değil aslında, geçmişte yapılanlar için özür dileyip, gösterilemeyen filmleri özel bir seçkide gösterip yönetmenlerle helalleştikten sonra herkesin heyecanla katıldığı bir festival yapılabilirdi”

enis-kostepen.jpg
Film yapımcısı Enis Köstepen

'DAYANIŞMACI TAVRIN DEVAMI OLMALI'

Film Yapımcısı Enis Köstepen ise, bir belgeseli savunmayı alınamayacak bir siyasi risk olarak gören Muhittin Böcek, danışmanları ve ilgili belediye yöneticilerinin bir sene boyunca yaptıklarının hesabını vermemeyi seçtiklerini söyleyerek söze başlıyor. Geçen seneki süreçte en tutarlı tepkiyi başta yarışmaların jüri üyeleri olmak üzere festivale katılmayacaklarını bildiren ve festivali sansür kararı sonrası boykot eden sinemacılar olduğunu söyleyen Köstepen sözlerine şöyle devam ediyor:

“2014’te verilemeyen topyekûn sektörel tepki geçen sene verildi. Bugün, geçen seneki sanatsal ifade özgürlüğünü savunmak adına tutarlı ve dayanışmacı tavrın devamı ne olmalı? SİYAD geçen seneye dair bir özür ya da özeleştiri süreci işletilmediği ve iptal edilen festivale emek verenlerin emeklerinin karşılığı verilmediği için jüri görevlendirmeyeceğini açıkladı. Şu ana kadar tavrını dile getiren başka bir meslek örgütü olmadı. Umarım Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi metni diğer sinemacıların tavırlarına dair bir değerlendirme yapmalarına vesile olur. Geçen sene hiçbir şey olmamış gibi, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin bu süreçte hiçbir rolü yokmuş gibi festivale katılmaya devam mı edecekler? Karşılarında kendilerinin ve meslektaşlarının filmlerini, projelerini gözetecek bir festival olduğuna nasıl ikna oluyorlar?

Öne Çıkanlar