'Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor' oyuncularıyla söyleşi: “Sevgi Soysal insanların kalbinde ayrı bir yere sahip”

'Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor' oyuncularıyla söyleşi: “Sevgi Soysal insanların kalbinde ayrı bir yere sahip”
Yakın dönem Türk edebiyatının önemli isimlerinden Sevgi Soysal'ın yaşamına ve mücadelesine odaklanan tiyatro oyunu 'Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor'un oyuncuları Duygu Dalyanoğlu ve Zeynep Okan ile oyunu Artı Gerçek için konuştuk.

Abdullah EZİK


Duygu Dalyanoğlu’nun yazdığı, yönetmenliğini Aysel Yıldırım’ın üstlendiği Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor, yakın dönem Türk edebiyatının önemli isimlerinden Sevgi Soysal’a, onun yaşamına ve mücadelesine odaklanıyor.

Oyuncu kadrosunda Banu Açıkdeniz, Burcu İsra Kanbakoğlu, Duygu Dalyanoğlu, Nihal Albayrak ve Zeynep Okan’ın yer aldığı oyun, BGST Tiyatro’nun diğer projelerinde olduğu gibi ekibin kendi dramaturji oyun kadrosunun kolektif çalışması ile şekillendi.

Oyunun sahne tasarımı Ali Dur’a, koreografisi Banu Açıkdeniz’e, ses tasarımı ve müzikleri Beril Sarıaltun’a, kostüm tasarımı Büşra Karpuz, Duygu Dalyanoğlu ve Nilgün Ilgıcoğlu’na, ışık tasarımı ise İlker Ergün’e ve Zilan Kaki’ya ait.

Oyunda Sevgi Soysal’a, dönemine ve çevresine ait fotoğrafları ve belgeleri birleştirip yeniden görselleştiren videolar ise Kenan Özcan’ın elinden çıkıyor. Bu videoların üretim süreci Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından destekleniyor.

Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor oyunu üzerine Duygu Dalyanoğlu ve Zeynep Okan ile konuştuk.

BGST - Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, son yıllarda kadın hareketinin öncü/önemli isimlerini sahneye taşıyarak ortaya önemli bir oyun külliyatı çıkardı/çıkarıyor. Bu bağlamda Zabel’den sonra yeni oyununuz Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor, geçtiğimiz günlerde sahnelenmeye başladı. Öncelikle BGST ekibi olarak nasıl bir tiyatro anlayışı ile hareket ediyorsunuz?

Duygu Dalyanoğlu: Zabel de Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor da feminist tiyatro anlayışı ile çıkmasının yanı sıra ele aldıkları yazar öznelerin biyografilerini ve edebi mirasını bir tarihsel bağlam içerisinde yorumlamayı hedefliyor.

Bu yeni oyunda Sevgi Soysal’ın yaşamını Cumhuriyet’in 25. yılından 50. yılına uzanan bir dönemeç içinde anlatıyoruz. Oyun boyunca Sevgi Soysal’ın hayatından seçtiğimiz anlar ile memleketin geçtiği dönemeçler örtüşüyor. Zaten Sevgi Soysal da bu dönemeçlerde sergilediği aydın tavrı ile de ilgimizi çekmişti.

Zabel oyunu 1878 yılında Zabel Yesayan’ın doğumu ile Osmanlı için de kritik bir dönüm noktasında başlıyor ve 1930’ların ortasına kadar geliyor. Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor ise Zabel’in sona erdiği tarihin ardından yeni kurulan Türkiye’de geçiyor. Fakat iki oyununun üretim süreçlerinin biraz farklı şekillendiğini de belirtmek isterim.

Zabel önce Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü bünyesinde bir eğitim-araştırma çalışması olarak başladı sonra BGST Tiyatro’nun repertuarı için geliştirilerek bugünkü halini aldı. Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor ise bir repertuar projesi olarak, sanatsal iş bölümlerinin baştan belli olduğu bir oyun projesi olarak başladı.

Kadın hareketinin önemli isimlerini sahneye taşırken nasıl bir hazırlık süreci geçiriyorsunuz? Bu isimlere, onlara dair arşiv ve kaynaklara dair nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?

Duygu Dalyanoğlu: Söz konusu Sevgi Soysal gibi üretken bir yazar olunca tüm oyun ekibi olarak 2022 yazında onun eserlerini okuyup tartışarak başladık. Tabi 2000’ler itibariyle Sevgi Soysal eserleri üzerine farklı yaklaşımlar geliştiren araştırmacıların incelemelerini de anmadan olmaz.

Yazdıkları üzerine farklı alanlardan gelen ve özellikle toplumsal cinsiyet temelli bakış açısı ile oluşturulmuş yorumları da okuduk. Bu süreçte yolumuz Funda Soysal ile kesişti. Funda uzun yıllardır Sevgi Soysal külliyatı ve arşivi üzerine incelikle çalışıyor. Bizimle bu yazılı ve görsel arşivi paylaşmanın yanı sıra yıllar boyu annesinin yaşamı ve yarattıkları üzerine sorduğu soruları, bulduğu cevapları da bizimle paylaştı. Dolayısıyla Sevgi Soysal’ın mektuplarını, eserlerini üretirken aldığı bazı notları, o dönem yazdıklarına dair çıkan haberleri ve eleştirileri inceleme ve yorumlama şansımız oldu.

Funda vesilesi ile Sevgi Soysal’ın kardeşleri ile, 12 Mart döneminde onunla aynı koğuşu paylaşanlar ile de görüşerek onlardan da Sevgi Soysal’a dair anılarını, gözlemlerini dinledik.

Tüm bu zengin malzemeyi damıtıp bir oyun kurmak işin zor ama keyifli taraflarından biriydi. Hem Sevgi Soysal’ı tanıyanların hem de onunla yeni tanışacak olan seyircilerin alımlayabileceği bir oyun kurmak üzere çabaladık.

Ben yazar olarak metin çalışmasına yoğunlaştığımda, sahnelerin ilk versiyonları oluştukça, Banu Açıkdeniz, Burcu İsra Kanbakoğlu, Nihal Albayrak ve Zeynep Okan’dan oluşan oyuncu kadrosu ile sahneleri düzenli olarak değerlendirdik, geliştirdik. Dolayısıyla metin her zaman -benim de aralarında olduğum- oyuncu kadrosunun doğrudan katkısına açık biçimde bir araştırma sürecinde çıkmış oldu.

2023 yazında Aysel Yıldırım'ın rejisör olarak çalışmalara dahil oluşuyla, sahneleme süreci, reji ve dramaturji çalışması hızlanmış oldu. Bu defa Aysel'in ve BGST'den diğer tiyatrocu arkadaşlarımızın dışarıdan bakarak, metin ve kurguya dair sunduğu değerlendirmeleri ve önerileri ışığında kurguda ve metinde ciddi değişiklikler yaptık. Böylece, her oyunumuzda yaptığımız gibi, bu süreçte de, sahne üstü ve masabaşı arasında gidip gelerek gelişen bir yapıda şekillendi oyun.

Bir de görsel üretim sürecine değinmek isterim. Oyunda Sevgi Soysal’a ait fotoğraflar, ses ve video kayıtları, mektuplar, ifade tutanakları, kitap kapakları ve çizimleri, gazete küpürleri; Adalet Ağaoğlu, Behice Boran gibi Sevgi Soysal’ın hayatında yer etmiş kadınların arşivlerindeki görseller, mektuplar ve gazete küpürleri; 1936-1976 yılları arasına ait yazılı, sesli ve görsel basın arşivi; Sevgi Soysal’ın hayatının geçtiği ve yazınında yer verdiği mekanlara ait görsel arşivi de araştırıldı. Tüm bu malzemeden hareketle görsel sanatçı Kenan Özcan görsel kolajlar oluşturdu. Oyunda Sevgi Soysal’ın ve dönemin hafızası bu videolar aracılığı ile de temsil ediliyor.

Yeni oyununuz Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor, yazdıkları, mücadelesi ve yaşantısıyla özel bir figür olan Sevgi Soysal’a odaklanıyor. Sizi Sevgi Soysal üzerine çalışmaya yönlendiren ne oldu? Oyun nasıl bir Soysal portresi çiziyor?

Duygu Dalyanoğlu: Oyun Sevgi Soysal’ı döneminin tanığı bir aydın olarak çizmeye gayret ediyor öncelikle. Daha çocukken etnik ve sınıfsal olarak dönüşüm geçiren Ankara’da nasıl önyargısız arkadaşlıklar kurduğunu, 60’lar ile birlikte yeni anayasa ve özgürlük rüzgarları eserken bir kadın olarak hem özel yaşamında hem edebiyat dünyasında nasıl var olacağını sorguladığı ve bunu sesli dile getirmekten çekinmediğini, İmroz adasının dönüşümüne tanık olduğunu ve kimsecikler yazmaz iken edebiyatında buna yer verdiğini, TRT’de çalışırken nasıl öncü kadın programlarını yaptığını, 12 Mart darbesi ile birlikte Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda haksız yere hapsedilen kadınlardan biri iken yine bağımsız aydın duruşunu koruyarak cunta rejiminin zulmünü açık sözlü bir şekilde eleştirdiğini ve bunu ironi ile yaptığını gösteriyor. Bunu yaparken Sevgi Soysal’ı hayatının son aylarından geçmişine götürerek yapıyoruz. Meme kanseri tedavisi gördüğü Londra’da, 40. yaş gününde kendisine gelen kitaplarından fışkıran kurgu karakterleri ile kendi geçmişine doğru yola çıkıyor.

Ölüme bu kadar yakınken bile içindeki yaşam ısrarını, bir mektubundan alıntı ile “içinde gem vuramadığı yaşam hızı”nı merkeze koyuyoruz. Sevgi Soysal yukarıda bahsettiğim dönemeçlerde tanık olduklarını kurmaca eserlerine ve köşe yazılarına oldukça zengin bir şekilde aktarmış bir yazar.

Biz de oyunda onun biyografisi ile yazdıklarını bir araya getirmeyi tercih ettik. Yani oyunda Tante Rosa, Yürümek, Şafak, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu ve Yenişehir’de Bir Öğle Vakti gibi tanınmış eserlerinden izler ve karakterler de seyirciyi bekliyor.

Seyircinin çok yönlü bir Sevgi Soysal görmesini istiyoruz. Yazarlığını, radyo programcılığını, Alman kökenini, anneliğini, disiplin duygusunu, gözlemci yönünü, üretkenliğini, muzipliğini, inadını, açıksözlülüğünü, aklına estiğini yapan mizacını, tutkulu yanını vurguladığımız bir portre çizmek istedik.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadın mücadelesinden söz ederken oldukça zor bir tarihsel süreçten de söz ediyoruz. Bu yolda farklı türden birçok zorlukla yüzleşmiş, birçok farklı kadın yazar, sanatçı, entelektüel söz konusu. Son olarak oyunun merkezinde yer alan Sevgi Soysal, kadın mücadelesi içerisindeki yeriyle sembol figürlerden birisi. Peki Sevgi Soysal ismi size bu oyun için nasıl bir alan açtı? Soysal’ı kendi zamanında da bugün de bunca özel/ayrıksı kılan nedir?

Zeynep Okan: Sevgi Soysal çok sevilen, farklı yönleri ve özellikleriyle insanların kalbinde ayrı bir yere sahip bir yazar. O bakımdan, bu soruya herkes farklı bir cevap verecektir. Bizim için Sevgi Soysal’ı özel kılan en önemli yönlerinden biri yaşadığı dönemin canlı bir tanığı olması ve bunu kendi eşsiz üslubu içinde aktarmış olması.

Cesareti, zekası, alaycılığı ve başına buyrukluğuyla ataerkil ilişki biçimlerine de, kalıplaşmış toplumsal kurallara da, sıkıyönetim askerlerine de sözünü sakınmadan söylemiş, bu sebeple de sakıncalı bulunmuş.

Hayatı insanların sıkıştırılmaya çalışıldığı kural ve kalıplarda yaşamaya karşı duruşuyla, yaşamında ve yazınında hiç ‘mış gibi’ yapmamasıyla, yaşama karşı duyduğu iştahla kırk yıl gibi kısa bir ömre çok şey sığdırmış. Genç bir kadın olarak hem özel yaşamında hem de bir yazar olarak gösterdiği cesaret, dürüstlük ve samimiyetle genç insanlara, özellikle genç kadınlara her dönem ilham olacaktır.

İki perdelik oyunda Sevgi Soysal, kanser tedavisi için gittiği Londra’da kitaplarındaki karakterler vasıtası ile hem kendi geçmişine hem de memleketin tarihine doğru bir yolculuğa çıkıyor. Oyunun ana örgüsü bağlamında onun yaşadığı hayal kırıklıkları, baskı ve mücadele etmek zorunda kaldığı onca sorun üzerinden bir Türkiye okuması da yapılabilir. Soysal ve dönemi, oyuna nasıl sirayet etti? Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor, bize nasıl bir dönem Türkiyesi sunar?

Duygu Dalyanoğlu: Daha önceden bahsettiğim gibi Sevgi Soysal’ın yaşam hikâyesini Cumhuriyet’in 25. yılından başlatıp 50. yılına kadar götürüyoruz. Daha doğrusu Sevgi Soysal kendi geçmişine döndüğünde bu dönemi hatırlıyor.

Sevgi Soysal’ın Cumhuriyet’in 25. yılının coşkulu bir şekilde kutlandığı şenlikli bir balo hazırlığında başlarken hatırasına, 50. yılında sürgünde, gözaltında bitiyor bu yolculuğu. Bu tezatlık aslında bize dönüşüme dair önemli bir şey söylüyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Soğuk Savaş dönemi ikliminde çok partili döneme geçiş, Demokrat Parti döneminin muhafazakar baskıcı koşulları, 27 Mayıs ardından gelen yeni anayasa ile solun ve ifade özgürlüğünün yükselişi, 12 Mart darbesi ile birlikte otoriterleşen ülke iklimi…

Sevgi Soysal’ı anlamaya ve anlatmaya çalışırken odak noktamız, bireysel bir kadının hikâyesini anlatmak değil, onu bulunduğu toplumsal, materyal ve kültürel koşullar içinde ifade etmek oldu. Ve ülkenin dönüşümü içinde Sevgi Soysal’ı temsil etmek istedik. Bunu yaparken de amacımız bir aydının bu tarihsel süreçle ve hayat hikâyesiyle hesaplaşmasının yanı sıra, bu hesaplaşmanın güncellikle bağını da hikâyeye dahil etmek idi. Böyle bir kurgunun Cumhuriyet’in 100. yılına nasıl girdiğimizi tartıştığımız bir dönemde bizden çıkması tesadüf değil yani.

Sevgi Soysal’ın politik olarak da önemli bir karakter olduğunu söylemek mümkün. 12 Mart dönemi, bu sürecin ardından yaşananlar, cezaevi, baskı, sürgün… Peki 12 Mart dönemi Soysal ve dönem entelektüellerini nasıl etkiledi? Oyun, bu sürece dair neler söylüyor?

Zeynep Okan: 12 Mart dönemine dair oldukça yüzeysel bir araştırma yapsanız bile tutuklanan, sürgün edilen aydınlara dair uzun listelere ulaşabilirsiniz.

Üniversite öğrenci hareketleri de bu tutuklamalardan, baskılardan paylarına düşeni fazlasıyla alıyor. ODTÜ’de gözaltına alınan öğrencilerin sayısının çokluğu sebebiyle sorgulamaların stadyumda yapıldığı anekdotlarını duymuşsunuzdur.

Döneme dair kapsamlı analizleri işin uzmanlarına bırakalım ama biz oyunumuzda Sevgi Soysal ve kuşağının 12 Mart faşizmi ile karşılaştıklarında önce bir hayal kırıklığına uğradıklarını, ardından bu hayal kırıklığının hızla ve gittikçe artan bir öfkeye dönüştüğünü söylüyoruz. Sevgi Soysal bu dönemde düzmece iddianamelerle iki kez tutuklanıyor. Örgütlü hareketlerden gelen devrimci kadınlarla, aydınlarla, öğretmen kadınlarla beraber tutuklu kaldığı Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda rejimin tüm baskısını bizzat deneyimliyor, ilk elden gözlemliyor. Biz tüm baskılara karşı birbirleriyle dayanışmaktan vazgeçmeyen, zekaları, ince alayları ve güçlü duruşlarıyla bu baskıyı hafife almayan ama altını boşaltan kadınları sahneliyoruz.

Oyunculuk meselesine de ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Sahnedeki koreografik bütünlük, yan yanalık, birlikte hareket etme, büyük bir çalışma ve uyumun sonucu olarak görülebilir. Son olarak oyunu sahneye hazırlarken oyunculuk anlamında nelere dikkat ettiniz?

Zeynep Okan: Bir yılı aşkın bir süredir bu oyunla haşır neşiriz. Sevgi Soysal’ın eserlerini ve hayatına ve yaşadığı döneme dair çeşitli kaynakları okuyup tartıştığımız bir dönemin ardından oyunun yazarı Duygu’nun getirdiği kurgu önerisi üzerinden sahneleme denemelerine başladık.

Sizin sorunuzda koreografik bütünlük ve yan yanalık olarak bahsettiğiniz üslup, bizim de üstünde çok kafa patlattığımız bir mesele idi. Sevgi’nin roman kahramanlarının oluşturduğu “hareket korosu”nun nasıl bir üslupla sahneleneceği, nasıl bir anlayış içinde hareket edecekleri ve Sevgi karakteriyle ne şekilde ilişki kuracakları üzerine çok uzun süre kafa yorduk, denemeler yaptık.

Sahneleme denemelerimizi düzenli aralıklarla BGST’den arkadaşlarımızla paylaşarak geribildirim ilişkisinin kurulmasına özen gösterdik. Bunun yanı sıra, yazarın metnini nihai ve değişmez bir eser olarak görmeyip reji, yazar ve oyuncular olarak gerekli bulduğumuz değişiklikleri yapmayı ve dramaturjiyi kolektif bir çalışmayla oluşturmayı önemseyen bir topluluğuz. Dolayısıyla, oyuncular oynayacakları materyalin içeriğine ve dramaturjisine karşı da kendilerini sorumlu hissediyorlar. Ekim ayı sonunda prömiyer yaptık, fakat oyun üzerine çalışmalarımız halen devam ediyor.

Oyunun seyirci ile buluştuğu şu dönemde bizi aydınlatan bazı yorum ve görüşlerden hareketle hem sahneleme hem de metne dair değişiklikler yapmaya devam etmeye açık bir ekibiz. Aynı zamanda oyunun oyuncularından biri olan ve aynı zamanda koreografi sorumluluğunu da üstlenen Banu Açıkdeniz ile sürecin başından beri hareket ve dans çalışmaları yaptığımızı da eklemek isterim.

KÜNYE:
Yazan: Duygu Dalyanoğlu
Yöneten: Aysel Yıldırım
Oynayanlar: Banu Açıkdeniz, Burcu İsra Kanbakoğlu, Duygu Dalyanoğlu, Nihal Albayrak, Zeynep Okan

Proje Tasarımı: Duygu Dalyanoğlu
Dramaturji: Kolektif
Sahne Tasarımı: Ali Dur
Koreografi: Banu Açıkdeniz
Görüntü Tasarımı*: Kenan Özcan
Görüntü Rejisi: Duygu Dalyanoğlu
Ses Tasarımı ve Müzik: Beril Sarıaltun
Işık Tasarımı: İlker Ergün
Efekt Uygulama: İrem Uyum
Kostüm: Büşra Karpuz, Duygu Dalyanoğlu, Nilgün Ilgıcıoğlu
Afiş ve Fotoğraf: Kenan Özcan
Yapım Koordinasyon: Duygu Dalyanoğlu, Nihal Albayrak
İletişim ve Medya İlişkileri: Nihal Albayrak

Öne Çıkanlar