Sloven filozof Zizek, Barbie ve Oppenheimer'ı yazdı: Barbie gerçeklikle başa çıkamaz

Sloven filozof Zizek, Barbie ve Oppenheimer'ı yazdı: Barbie gerçeklikle başa çıkamaz
'Barbie' ve 'Oppenheimer' sinema salonlarını hafta sonu yaptığı açılışla doldurdu. Tüm dünyada popüler kültür ürünleri hakkında yaptığı felsefi ve psikanalitik çözümlemelerle tanınan filozof Slavoj Zizek de iki filmi değerlendirdiği bir yazı kaleme aldı.

Artı Gerçek - Popüler kültür ve kült sinema filmleri üzerine yaptığı psikanalitik tahlillerle tanınan ünlü Sloven filozof Slavoj Zizek, yılın merakla beklenen ve 21 Temmuz'da aynı anda vizyona giren iki filmi Barbie ve Oppenheimer hakkında Newstatesman dergisine yazdı.

Zizek yazısında, filmlerin her ikisinin de fantezi ve gerçek arasında bir tür diyaloğa dikkat kesildiğini vurgulayarak, "Barbie ve Oppenheimer filmleri, en karanlık gerçeklerin kalbinde bile ne türden fanteziler beslediğimizi bizlere göstermekte. Gerçekle yüzleşmekten kaçınmak için sadece fanteziye kaçmayız, fantezilerimizin beyhudeliğine dair yıkıcı gerçekten kaçınmak için de bizatihi gerçekliğe kaçarız!" yazdı.

Zizek, Barbie filminin konusuna da kısaca değindiği yazıda, Barbie ve Ken çiftinin ideal Barbie evreninden kovulmasını ve gerçek dünyayla yüzleşmesini şöyle yorumladı:

"Oyuncak bebek çift, Barbie Ülkesi’nin ötesinde sadece acımasız bir gerçeklik olmadığı, Barbie ütopyasının da bu acımasız gerçekliğin bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırlar. Çünkü Barbie Ülkesi gibi fanteziler olmadan, bireyler gerçek dünyaya katlanamazlar".

'KENDİ YARATTIĞI CİHAZIN VAROLUŞSAL SONUÇLARINI HESABA KATMAKTA BAŞARISIZ'

Oppenheimer filmini de kaleme alan ünlü filozof, filmin kıyamet temasıyla gerçeklik arasındaki gerilime odaklandığı, etik tartışmalar etrafında yürüyen anlatısını şu sözlerle yorumladı:

"Christopher Nolan’ın Oppenheimer’ı bu gerçekliğe giriş fikrini karmaşıklaştırıyor. Filmin teması sadece akademinin cennetinden savaşın gerçek dünyasına, yani zihinden cepheye geçişi değil, aynı zamanda bilimin meyvesi olan nükleer silahların gerçeklik algımızı nasıl paramparça ettiğini de anlatıyor. Çünkü nükleer patlama günlük hayatımıza ait olmayan bir şey. Oppenheimer’ın duruşu cesur ve etik olsa da, kendisi yarattığı cihazın varoluşsal sonuçlarını hesaba katmakta başarısız olmuştu."

Serbestiyet'te yer alan yazıda, kıyamet mitini nükleer çalışmalar etrafında yeniden yorumlayan Alman filozof Günther Anders'e referans veren Zizek, şöyle devam etti:

"Filozof Günther Anders, “Krallığı Olmayan Kıyamet” adlı makalesinde “çıplak kıyamet” kavramını ortaya atar: 'Yeni, olumlu bir durumun (‘krallığın’) açılışını temsil etmeyen, yalnızca çöküşten ibaret olan kıyamet.' Anders’e göre, nükleer bir felaket çıplak bir kıyameti temsil edecektir: Bundan yeni bir krallık doğmayacak, sadece dünyanın tamamen yok olması söz konusu olacaktır."

Atom bombasının mucidi olan Robert Oppenheimer'ın kişisel inançlarının, Hinduizmle olan bağının, gerçeklik algısını şekillendirmede oynadığı role de değinen Sloven filozof, "Oppenheimer bu çıplaklığı kabullenememişti. Upanişadları orijinalinden okumak için Sanskritçe öğrendiği 1930’ların başından beri ilgi duyduğu Hinduizm’e daha fazla kendini adayarak, gerçeklikten kaçmıştı. New Mexico’daki Trinity testinde atom bombasının ilk patlamasından sonra hissettiklerini anlatan Oppenheimer, Krishna’nın Arjuna’ya söylediği Bhagavad Gita’dan bir alıntı yapar: “Şimdi ben Ölüm oluyorum, dünyaların yok edicisi!” dedi.

Zizek, Nolan'ın filmde Oppenheimer'ın ruhani derinliğini ön plana çıkaran kutsal Hindu metinlerinin, bir taraftan bilimin yarattığı gerçekliğin dehşetini örtmekteki maharetini göstermekte başarısız olduğunu söyledi:

"Oppenheimer’ın Gita’ya duyduğu hayranlık, kuantum fiziğinin metafizik çıkarımlarını Doğu geleneklerinde temellendirmeye çalışan uzun geleneğe aittir....Ancak Nolan’ın filmi, her türlü ruhani derinliğin çağrıştırılmasının, bilim tarafından yaratılan yeni bir gerçekliğin dehşetini nasıl gizlediğini göstermekte başarısız oluyor." (KÜLTÜR SANAT)

Öne Çıkanlar