Yazarın dünyası ve nesillerin sesleri

Yazarın dünyası ve nesillerin sesleri
Eleştiri diye tanımlanan kavram özellikle özne genç bir kadınsa -ki burada örnek Sally Rooney- eleştiriden çıkıp küçümsemeye, kaale almamaya varıp içselleştirilmiş bir kadın düşmanlığına dönüşebiliyor.

Sezen SAYINALP


Girls dizisinin Lena Dunham’ın canlandırdığı ana karakterlerinden Hannah Horvath, hayatını yazarlıkla kazanmak isteyen, bunun için çabalayan gözlem gücü yüksek biri.
Dizide söylediği bir cümle var: “Bence ben kendi neslimin sesi olabilirim… ya da en azından bir neslin bir sesi…” Hannah’nın burada bir neslin sesi olmakla ilgili söyledikleri, bir yazarın içinde bulunduğu yaş aralığı için ses olma görevini üstlenmesi gerektiği ön kabulü üzerine düşündürüyor beni. Çünkü bu görev çoğu zaman yazarın kendisinden gelen bir taleple gerçekleşmiyor. Okurların, başka yazarların, eleştirmenlerin yazara atfettiği bir görüşün etrafında biçimleniyor. Hâliyle kesinliği ve geçerliliği tartışılabilir ve kişiden kişiye değişebilir bir görüş bu.

Bu çerçevenin problematik kısmı ise bir neslin sesi olarak görülen yazarın edebi yetisini, kendisi o ses olmak istemiş gibi bir kesinlikte ele alarak eleştiri oklarının hedefi yapmak. Belki tam da Hannah Horvath’ın dediği gibi, "bir neslin bir sesi" olarak kurduğu cümlelerin -metnin bütününe baktığımızda- yazarın gözlem gücüyle iç görüsünü birleştirerek ortaya koyduğu karakter çalışmaları için bir anlam ifade ettiğini görebiliriz.

Bu girizgâhı neden yaptım derseniz; Sally Rooney’e getirilen eleştirilerdeki artık klişeleşmiş ifadelerin yazarı anlamaktan çok Rooney’e atfedilen “Y kuşağı yazarı”, “Y kuşağının sesi” ifadelerini çürütmeye ya da anlamsızlaştırmaya yönelik bir çaba içinde olduğunu fark etmem. Bu tabii ki benim hem çeşitli edebiyat mecralarında hem de sosyal medyada rastladığım, okuduğum yazılar ya da yorumlar üzerine şekillenen görüşüm. Nitel ya da nicel araştırmaların bir sonucu değil. Rooney’nin Z kuşağına da ulaşan etkisi ve okur kitlesinin iki nesli de kapsaması onu aynı zamanda popüler bir isme dönüştürdü. Ancak gelin görün ki bu da eleştirilerin yeni bir kanadını oluşturdu. Sanki daha dün henüz ilk kitabını çıkarmış da hemen popüler olmuş ve hepimiz yana yakıla onun kitaplarını okuyor ve okuduğumuzu gösteriyormuşuz gibi içerikten bağımsız bir “popülerleşti” küçümsemesi oluştu sosyal medyada.

Yazının gidişatından da anlaşıldığı üzere bu yaklaşımlara dair bir şeyler söylemek istiyorum. Her şeyden önce kitabın basım ve dağıtım sürecinin planlanması, sosyal mecralarda haberlerinin çıkması ne Sally Rooney’ye ne de bu tartışmalarda bahsi geçen son romanı Intermezzo’ya özgü bir durum. Belli bir okur kitlesi oluşmuş her yazarın, yeni yayımlanacak her eseri bu türden bir beklentiyle karşılanır ve o eserler ses getirir. Bu durum dönemin aktif kullanılan mecrası neresiyse orada görünür olur. Bu dönemin sosyal medya kanalları yeni gelişmelerin, haberlerin, duyuruların daha hızlı ve daha görünür olduğu bir ortam yarattığı için kitabın görünürlüğünün daha fazla olması bununla ilgili elbette. Bu durumda yine özellikle iki neslin (Y ve Z) sosyal medyayı kullanma sıklığına bakabiliriz tabii. Bu durum bize, yazarın kuşaklarla kurduğu iletişimde dönemin aktif olarak kullanılan mecralarının önemini de gösteriyor. Ancak yine de gözden kaçırdığımız bir nokta var ki, o da kitabın görünürlüğünün metnin nasıl olduğuna dair okuyucuya hiçbir veri sunmuyor olması. Meramı pas geçen bir laf kalabalığı gibi görüyorum “popülerleşti” eleştirilerini. Hatta eleştiri diyebileceğim bir altı doluluk da mevcut değil burada. Görünürlükle beliren çıkarımı negatif bir görüşle eşitlemek gibi bir pas geçme hâli bu.

Gelelim Sally Rooney’nin yazarlık yolculuğuna. Rooney, 1991 İrlanda doğumlu bir yazar. İlk gençlik yıllarından beri sürekli yazıyor. 2010’da ilk şiiri, 2015’te ilk kısa hikâyesi, 2017’de de ilk romanı yayımlanmış. Bizde de "Arkadaşlarla Sohbetler" adıyla yayımlanan "Conversation with Friends"den sonra, dizi uyarlamasıyla tüm dünyada ilgi gören "Normal People" (Normal İnsanlar) 2018 yılında, "Beautiful World, Where Are You?" (Güzel Dünya, Neredesin?) 2021 yılında okuyucularla buluştu.

Bu üç romanla birlikte hatırı sayılır bir okur kitlesi edinen Rooney, hem genç bir yazar olarak hem de okurların bu romanlar için yaptıkları yorumlarla edebiyat gündemindeki yerini aldı. 2024’ün Eylül ayında da bir süredir merakla beklenen yeni romanı Intermezzo’yla buluştuk. 14 Eylül 2024 tarihli The Guardian röportajında Rooney, aslında genç değil, iyi bir romancı olmak istediğinden söz ediyor. Onun bu cümlesi aklıma yazının başında da bahsettiğim Hannah Horvath’ın cümlesini getirdi. Cümlelerin içerikleri farklı olsa da "genç romancı" tanımı, yazarı içinde bulunduğu nesille kodlayan bir yere taşıyor diye düşünüyorum çünkü. Rooney’e atfedilen Y kuşağı yazarı ve o kuşağın sesi çerçevesi gibi... Halbuki iyi bir romancı olma isteği “bir neslin sesi” olma durumunu da kapsıyor.

County Mayo, Dublin, New York gibi şehirlerde geçen eğitim ve yazarlık hayatıyla Rooney, hem dönemini hem de etrafını iyi gözlemleyen, olup bitenlere kulak kabartan, ses çıkaran, tepki veren bir yazar kimliği oluşturuyor. Romanlarındaki karakterlerde kendinden parçalar da var, dünyada olup bitenleri deneyimleyen, yorumlayan gençlerin seslerinden duyabileceğimiz cümleler de. Her karakterin dünyasını, özgünlüğünü, duygularını, zaaflarını ayrıntılarıyla çizebilen bir kabiliyete sahip Rooney. O yüzden karakterlerini hem bulundukları ortamlarla kurdukları ilişkiyle tanımlayabiliyoruz hem de onların düşünceleriyle baş başa kalabiliyoruz. Rooney’nin romanlarının konularına dair eleştiriler ise “konu” diye sınırladığımız mefhumun okuyucuların dünyasında ne anlam ifade ettiğine götürüyor beni bu yüzden. Geçirilen bir süreç, bir ruh hâlinin yarattığı etki, bir arkadaşlığın meydana çıkardığı ilişki dinamiği başlı başına bir konu olarak ele alabileceğimiz şeyler çünkü. Her romanda durumlar üzerine kafa yorup karakterlerin düşünce dünyalarında ilerleyebilmemiz için büyük ve dönemeçleri belli olaylar olmasına gerek olmayabilir.

Bu yazıyı yazma sebebim, eleştiri kavramını yorumlarken bocaladığımızı fark etmem. Eleştiri diye tanımlanan kavram özellikle özne genç bir kadınsa -ki burada bu örnek Sally Rooney- eleştiriden çıkıp küçümsemeye, kaale almamaya varıp içselleştirilmiş bir kadın düşmanlığına dönüşebiliyor. Beni bu yazıyı yazmaya iten de sanırım bu gözlemim oldu.


Sezen Sayınalp kimdir?

Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden mezun olmasının ardından sinema yazarlığıyla ilgili çalışmalara ağırlık verdi. Sinema ve psikoloji içerikli çeşitli dergilerde yazıları yayınlandı. Sinema içerikli online yayınlarda da sinema yazarlığı yaptı. Arka Pencere, Sinema Se7en Mecmua ve Psikesinema'ya yazılarıyla katkı sağladı. Sinema ve psikoloji tutkusunun birleştiği kariyerine Bahçeşehir Üniversitesi'nde Sinema ve Televizyon yüksek lisans programı ile devam etti. 2019 yılında film eleştirmeni olarak başvurduğu 25. Saraybosna Film Festivali’nin Talent bölümüne seçildi. 2019 yılında SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyesi oldu.

Öne Çıkanlar