Türkiye’de LGBTİ+ ailesi olmak: 'Çocuklarımız değil biz değişmeliyiz'

Türkiye’de LGBTİ+ ailesi olmak: 'Çocuklarımız değil biz değişmeliyiz'
İktidar, LGBTİ+’ları “aile kurumuna yönelik bir tehdit” olarak görürken LGBTİ+ aileleri, “Bizim çocuklarımız kendi kimliklerini, varoluşlarını her açıdan açık ve dürüst şekilde yaşamak istiyorlar. Bu bizi onurlandırıyor. Başka bir aile mümkün" diyor.

Oğulcan ÖZGENÇ


ANKARA - LGBTİ+’ların “aile kurumuna yönelik bir tehdit” olduğu söylemi iktidar tarafından hem seçim döneminde hem de seçimleri takiben sıklıkla kullanıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim kampanyasını LGBTİ+ karşıtlığı üzerinden kurarken, çeşitli platformlar “Çocuklarımızı LGBT dayatmasından koruyoruz” sloganlarıyla Ankara, İzmir ve İstanbul’da LGBTİ+ karşıtı buluşmalar gerçekleştirdi. Bu buluşmaların propagandaları kamu spotu olarak televizyonlarda yer aldı. Kamuoyunun takip ettiği anayasa değişikliği tartışmalarında “aile kurumuna yönelik tehditlerin önüne set çekme” söylemleri ise LGBTİ+ karşıtlığının bir diğer boyutuna işaret ediyordu.

İktidar, LGBTİ+’ları “aileye yönelik bir tehdit” olarak konumlandırmaya devam ediyor. LGBTİ+’ların ebeveynleri ise çocuklarının varoluşlarının tanınmasına yönelik mücadelelerini sürdürüyor ve “Başka bir aile mümkün” diyor.

Türkiye’de LGBTİ+ ebeveyni olmayı, LGBTİ+ ailelerinin toplumsal ve siyasal mücadelesini Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği’nden (GALADER) Nedime Erdoğan ile konuştuk. Erdoğan, “Bizim çocuklarımız kendi kimliklerini, varoluşlarını her açıdan açık ve dürüst şekilde yaşamak istiyorlar. Bu bizi onurlandırıyor çünkü çocuklarımız özgüvenli ve güçlü bir tavır gösteriyor. Bu aileler olarak bizleri de etkiliyor. Çünkü aileyi yeniden yorumlamak, ‘Aile nedir?’ sorusu üzerine yeniden düşünmek gerekiyor” dedi.

‘AÇIĞINI BULMAYA ÇALIŞIYORDUM’

Erdoğan, ilk olarak çocuğunun açılma hikayesinden ve bu süreci nasıl karşıladığından bahsediyor. Çocuğunun eşcinsel olarak açıldığı dönemde bir kafe işlettiğini ifade eden Erdoğan, işe geç gittiği günlerden birinde çocuğunun eve bir mektup bıraktığını ve bu mektupta kendisine eşcinsel olarak açıldığını söylüyor:

“Mektupta bana ‘Sen düşün. Üç gün sonra tekrar konuşalım’ diyordu. Beynimden vurulmuşa döndüm ve çok etkilendim. LGBTİ+’larla temas ettiğim ortamlar vardı ama buna rağmen insan kendi çocuğuyla deneyimleyince başka bir duyguya neden oluyor. İlk başta üzüldüm. Sonra sakinleşmeye çalıştım.”

Erdoğan, ilk başlarda çocuğunun üstünde bir mahcubiyet olduğunu ve kendisinin çocuğuna “Emin misin?” gibi sorular yönelttiğini belirtiyor. Başlangıçta bir psikolog aradığını ancak bunun doğru bir yöntem olmadığını belirten Erdoğan, oğluyla arasında geçen tartışmaların ve yaptığı okumaların kendisine iyi geldiğini şöyle ifade ediyor:

“Oğlumla sürekli tartışıyorduk ve bu tartışmalarda hep onu köşeye sıkıştırıyor ya da açığını bulmaya çalışıyordum. O zamanlar Kaos GL Derneği ile teması varmış, okumuş ve her şeyi kendi kafasında netleştirmişti. Onun bana mantıklı cevaplar veriyor olması bana iyi hissettirdi. Onun kendinden emin tavrı ve benim bütün sorularıma açık yüreklilikle cevap vermesi bana iyi geldi.”

‘ÇOCUKLARIMIZ DEĞİL BİZ DEĞİŞMELİYİZ’

Erdoğan, bu süreçte kendisi için dönüm noktası olan olaylardan bir diğerinin ise diğer LGBTİ+ aileleri ile karşılaşmak olduğunu söylüyor. O dönemde Meclis’le ve siyasi partilerle ilişkilerin daha farklı olduğunu ifade eden Erdoğan, Can Candan’ın hazırladığı Benim Çocuğum filmi ile Ankara’ya gelen Lezbiyen Gey Biseksüel Trans İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Derneği (LİSTAG) ile temas kurduğunu ve bunun kendisine iyi hissettirdiğini not düşüyor:

"Ankara’da da bir aile grubunun düzenli olarak toplandığını öğrendim. Sonrasında GALADER grubunda yer almaya başladım. Hatta ilk önce kendi özel telefonumu danışma hattı olarak kullanmaya başladım. Burada akran desteği vermenin nasıl önemli olduğunu bir kez daha deneyimledim. Çünkü bunun iyileştirici bir etkisi var. Bu alanda elimizden gelen desteği vermeye ve değişmenin zorunluluğunu anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü şunu öğrendik: Çocuklarımız değil biz değişmeliyiz. Bizim kirli zihinlerimizde ezberletilen bir sürü öğreti var. Bunlarla baş etmek, bunların yerine doğrularını ve yenilerini koymak için çaba içinde olmamız gerekiyor.”

LGBTİ+ hareketi ile temas etmelerinin değişimlerini hızlandırdığını ifade eden Erdoğan, ebeveynlerin katıldığı Onur yürüyüşlerinin önemine de değiniyor:

“Ailelerin katıldığı Onur yürüyüşleri LGBTİ+’ların leyleklerin getirdiği insanlar olmadığını ve onların da toplumdaki benzer tipolojilerde ailelerinin olduğunu gösteriyor. Çocuklarımızla yan yana olduğumuzda bir eksilme içinde değiliz. Aksine bir çoğalma içindeyiz.”

‘ÇOCUKLARIMIZIN AÇILMASIYLA AİLELERİMİZ DE DEĞİŞTİ’

Çocuklarının açılması ile aileye dair kavrayışlarının değiştiğini vurgulayan Erdoğan, “Başka bir aile mümkün” diyor:

"Bizim çocuklarımız kendi kimliklerini, varoluşlarını her açıdan açık ve dürüst şekilde yaşamak istiyorlar. Bu da bizi onurlandırıyor çünkü çocuklarımız özgüvenli ve güçlü bir tavır gösteriyor. Bu bizleri de etkiliyor çünkü aileyi yeniden yorumlamak, “Aile nedir?” sorusu üzerine yeniden düşünmek gerekiyor. Çocuklarımızın açılmasıyla ailelerimiz de değişti. Ailelerimiz; özgürleştiren, dayanışma ve sevgi bağlarını yeniden güçlü bir şekilde kurduğumuz yerlere dönüştü. Bu durum; ailenin baskıcı, yok sayan, dayatan ve kurduğu baba odaklı profili yıktı ve yeniden yapılandırdı.”

Kendi sosyal çevresine bir LGBTİ+ annesi olarak hızla açıldığını ve görünür olduğunu belirten Erdoğan, “Benim gibi bu alanda hak mücadelesi vermek isteyen bir ebeveyn için her alan dönüştürülmesi gereken bir alana dönüşüyor. Bunu bir yerde oturduğunuzda kulağınıza gelen yanlış bir cümleyi düzeltmek, herhangi bir yerde bir çocuğa müdahale olduğunda ona destek vermek, bir mahkeme olduğunda oraya gidip çocuklarımıza destek vermek gibi düşünebilirsiniz. Mesela ben “Bir eşcinsel annesiyim” diye kendi çocuğumdan daha fazla açılıyorum. Bu hakikati, toplumda bir farkındalık yaratmak için kullanmaya ve göstermeye çalışıyorum” diye anlatıyor.

‘LGBTİ+’LARIN MÜCADELESİ BU TOPLUMUN ONURUDUR’

Erdoğan, Türkiye’de yükselen LGBTİ+ karşıtlığının mücadele önünde engel olmadığını ifade ediyor. Devletin desteğine rağmen Türkiye’nin çeşitli kentlerinde gerçekleşen LGBTİ+ karşıtı Büyük Aile Buluşmalarının toplumda yaygın biçimde benimsenmediğine dikkat çeken Erdoğan, mücadelenin devam edeceğini şu ifadelerle dile getiriyor:

“Adaletsizlikler ve derinleşen yoksulluk yükseldikçe ötekileştirilen bir objeye ihtiyaç duyuyorlar. ‘LGBT’ denilerek kriminal hale dönüştürdükleri kavram da böyle bir etki amacıyla kullanılıyor. Ancak bu aile mücadele ve örgütlenme tarihimize geri adım attıramaz. Biz yine söyleyeceğimizi söyleyeceğiz. LGBTİ+’ların mücadelesi bu toplumun onurdur. Bunca zorluğa rağmen bu mücadelen hiç vazgeçmediler. Bu yüzden bu mücadeleye artık geri adım attırılamaz.”

aileler.jpg

‘AİLELER KENDİ İÇİNDE DAYANIŞMA KURUYOR’

LGBTİ+ ailelerin temel taleplerinin eğitim, hukuk, sağlık başta olmak üzere toplumun her alanında çocukları için eşitlik olduğunu ifade eden Erdoğan, ailelerin bu süreçte yaşadığı zorluklara ilişkin şunları söylüyor:

“Ailelerin de çocuklarının verdiği mücadeleye destek olması gerekiyor. Bu destek, hepimizi rahatlatacak bir atmosfer yaratacaktır. Ancak ailelerin işleri de zor. Çünkü bu koşullarda ailelerin tutumunun bir sosyal hizmet uzmanı gibi olması gerekiyor. Bu aslında devletin işi, ailelerin işi değil. Ancak sosyal devlet anlayışı olmadığı için ve çocuklarımıza devlet kurumlarından şiddet yöneldiği için aileler kendi içinde dayanışmalar kuruyor.”

Seçim döneminde siyasi partilere taleplerini iletmek üzere “Çağırın Anlatalım” başlığıyla bir sosyal medya duyurusu yaptıklarını belirten Erdoğan, “Bu duyuruda hiçbir ayrım yapmaksızın bütün partilere dedik ki; bildiklerimizi, deneyimlerimizi ve yaşadıklarımızı sizinle paylaşalım. Fakat ne yazık ki bu çağrımıza TİP dışında yanıt veren olmadı. Nefret söylemi geliştikçe partiler nefes söylemini geliştirenlerin ağına takılmamak ve onların sosyal mecralardaki linçlerine hedef olmamak için daha çekingen davranıyorlar” diyor.

Öne Çıkanlar