Murad Mıhçı
24 Nisan 1915 size ne ifade ediyor?
“Çocukları öldürdüler, öldürdüler onları.” Herkesin her yerde cinayet işlediğini biliyordu. Gözleri hâlâ kapalıydı. Ekmeğin kokusu çok trajik ve mide bulandırıcı geliyordu ve her şey karmakarışık’’
William Saroyan
Nisan ayı gelince karmaşık duygular sarar beni ve bizleri. Bir of, bir de koca bir ah çekeriz. Bu hafta, 1915 ve sonrası üzerine dostlarla dertleşme kıvamında bir yazı kaleme almayı murad ettim. Yazım yayınlandıktan birkaç gün sonra anma günü olacak. Muhtemelen sessiz anmaya bile yine izin verilmeyecek.
Evet Nisan ayı doğa güzellikleri açısından keyifli bir aydı. Her seferinde yağmur yağar ve doğa anamız güzelliklerini sunar. Ancak bizler için Nisan ayı, geçmişimizdeki en belirgin acıyı tekrar hatırlamamıza vesile olur.
Nar taneleri gibi çok çeşitli ülkelere dağılan ve varlıklarını sürdürmeye çalışan yakınlarımızın; atalarının acılarıyla dolu kalplerini ve gözlerini yine bu topraklara çevirdikleri gündür 24 Nisan.
Dünyanın neresine giderse gitsin, dedelerinin kültürünü taşıyan torunlar aslında şaşırtacak şekilde Anadolu kültürünü korumaya çalışırlar. Bazen folklorunu, bazen yemeklerini ve bazen de sanatlarını fakat en fazla acılarına vesile olan tarihsel hafızalarını korurlar.
Şimdi kendi ailemden bir örnek vererek vaziyeti iyice anlatmış olayım. Bizim aile Ereğli’den tehcir edildiğinde bir kısmı Şam ve Beyrut’a yerleşmiş. Oraya yerleşmiş olan ailemin torunları bugün Türkçeyi Ereğli’de atalarının konuştuğu aksanla gayet güzel konuşuyorlar. Bir diğer örneğim, önce Suriye’ye sonra Amerika’ya göç etmiş ve mesleği yine atalarının öğrettiği el halısı dokumacılığı olan aile üyemiz. Amerika’nın bilinen bir ustası. Zanaatkâr olan Ermenilerin buna benzer hikayelerini muhtemelen özellikle Anadolu’da yaşamış birçok dost benden daha fazla anlatır. Halkımın yok edilmesinin, koca bir kültürü birikimin yok olmasının coğrafyada insanlığın yok olması anlamına geldiği halen anlaşılmış değil.
24 Nisan 1915 sonrası yaşananların coğrafyada neleri değiştirdiği veya neye dönüştüğü objektif bir gözle yorumlanmak istendiğinde muhtemelen acı bir iç çekme ile söze başlamak gerekir.
Peki sizce 1915 yaşanmasa nasıl bir coğrafyada yaşardık.
ÜLKE İNSANININ 1915’E BAKIŞI
Farklı sınıflar ve kesimlerle, iş, siyaset, memleketim ve kimliğim nedeniyle diyalog kurduğum için 1915 ‘e dair bakışı çok iyi gözlemleme şansım oluyor.
Tarihle yüzleşen arkadaşlarım için 1915, coğrafyadaki acıların miladıdır. Bu dostlar neredeyse birçok Ermeniden daha fazla 1915’in acısına, tarihsel açıdan önemine vakıftır. Üzülerek söylemeliyim ki bu kesim, Az bırakılmış bizlerden daha da azınlık bir kesim.
Bazı arkadaşlarım ise 1915’i geçmişte yaşanmış bir acı görür. Günümüzdeki büyük acılardan dolayı bunun çok üst perdede konuşulmasını gereksiz bulur ya da o kadar önemsemez. Diğer acılarla ortaklaştırılır.
Diğer bir yaygın bakış ise karşılıklı savaş sırasında yaşananlardan Ermeniler başta olmak üzere başka bazı halkların da mağdur olduğu söylemidir. Buna ‘’ama’’ ile devam edilir ve ‘Ermeniler de bizi katletti’ söylemi eklenir. Bu aslında son dönemlerdeki devlet diliyle aynıdır. Fakat bu bir yanıyla da inkardır. Gerçekleri yumuşatma ve sıyırma söylemidir ve tarihsel bilgileri sadece resmî ideolojiyle öğrenmiş kişiler üzerinde işe yaramaktadır.
Bazı arkadaşlar da ‘Biz asla soykırım yapmayız’ söylemini savunur. Aslında belki şaşacaksınız ama bu arkadaşlara daha fazla anlayış gösteririm. Bu söylemde bulunanlar tarihsel bilgisi olan insanlar değildir. Fakat ‘Böyle bir şeyi benim atam nasıl yapar? Bunu kabul edemem’ ifadesidir.
Bir de özellikle bazı sosyalist yapılarda görülen ezberlenmiş, ‘Ermeni soykırımı emperyal bir yalandır’ tezi vardır. Katledilen kesimlerin sınıfsal yapısı üzerinden denklem kurar. Fakat bu kesim çobanlık yapan bir Ermeni’yi de görmezden gelir. En ikna edilmez kesim de bu kesimdir. Böyle bir grupla 1915’i konuşmayı bile hata olarak görürüm.
Ermenilerin 1915’te neler yaşadığına benim veya birilerinin sözleriyle değil de, kendisi araştırmak isteyen arkadaşlar için soykırım maddeleri üzerinden bilgi aktarayım. 1915’in neden önemli ve acıların başlangıcı olduğunu sizlere bırakıyorum. Tabii soykırım mı, değil mi sorusunun cevabını da sizler bulacaksınız.
24 NİSAN 1915’TE OLANLAR NASIL TANIMLANMALI
Raphael Lemkin, Polonya vatandaşı Aşkenazi Yahudisi bir avukat. Genocide yani soykırım terimini ilk kez kullanan kişi ve Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çalışmalarının öncüsü. Sözleşme, 9 Aralık 1948 tarihinde kabul edilip 1951 yılında yürürlüğe tam anlamıyla girmiş. Bu yasayı yaklaşık 150 ülke kabul etmiş.
Biraz da kısaca maddeler üzerinden Ermenilerin yaşadığı durumu inceleyelim. Buna maddeler ışığında karar sizlere kalmış. Hazırsanız başlayalım.
(a) Öbek üyelerinin öldürülmesi;
O tarihlere bakıldığında coğrafyada insanın kıt olduğu bir dönemde Ermeni ve Hristiyan toplum yaklaşık olarak ülkenin beşte birini oluşturuyor. Yani 12 milyonluk bir coğrafyada yaklaşık 2.5 milyon Ermeni yaşamakta. Bu bilgileri teyit etmek zor değil. Neredeyse tüm vilayetlerde Ermeni yerleşim yerleri var ve Ermeni halkından insanlar bulunuyor. Günümüze baktığımızda ülke nüfusunun 80 milyonu geçtiği malumunuz. Buradan yola çıkarsak; sadece bu topraklarda yaşayan Ermeni sayısının matematiğe göre en az 15 – 20 Milyon olması gerekmekte. Sizce şu anda Türkiye’de ne kadar Ermeni yaşıyor? Yakın dönemde yapılan Ermeni vakıf seçimlerimizde görüldü ki ülkede 40 binden fazla Ermeni yaşadığını söylemek bile neredeyse imkânsız. Diyebilirsiniz ki ‘İyi de Murad, buradan göç eden Ermeniler de var.’ Ben de sizlere o zaman “ Dünyada Ermeni nüfusu Ermenistan da dahil 7 ya da 8 milyon civarında. Yani bizlere bakış neredeyse siz artık kalmadınız şeklinde” derim.
(b) Öbek üyelerine fiziki ya da ruhsal açıdan zarar verilmesi;
1909 Adana olayları, 1915’in kısmi bir provasıydı. Kilikya bölgesinde yaşayan 35 Bin Ermeni vatandaşın katledildiği bilinir. Bu olayları daha sonra Ermeni aydınların tehciri ve özellikle mülklerin el değişimi takip eder. Yaşamsal baskılar o günlerde neredeyse devletin de olağan kabul ettiği bir durumdur. Bu maddenin Ermeni toplumu için ne anlama geldiğini yine size bırakayım.
(c) Öbeğin, fiziki varlığını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşullarıyla yüz yüze bırakılması;
Özellikle son yıllarda tehcir sözü devlet tarafından kısmen kullanılmakta. Der Zor ve Şam tehcirleri, Talat Paşa arşivlerinde zaten gün yüzüne çıktı. Arap çöllerindeki sürgünün ne koşullarda olduğunu her şeyiyle anlatmak uzun olacaktır. Kendi ailemin bir teneke kurtlu su için bir sarı lira vermesi nesilden nesille anlatılır. Yolda bedevilerin sürgündeki insanlara saldırmaları, özellikle genç kadınların yolda satılması… Neler var neler?
Bu koşullara baktığınızda yukarıdaki soykırım maddesinin yorumunu bu sefer nasıl size bırakayım?
(d) Öbek içi çoğalmanın engellenmesi;
En başta söylediğim gibi coğrafyanın beşte birini oluşturan halk olan Ermenilerin, bugünkü mevcut nüfusuna bakıldığında sanırım bir çıkarım yapılabilir. Tehcir sırasında ilk önce erkeklerin evlerinden alınması, bu maddede bahsedilen amaca paralel görülebilir.
Sizin yorumunuz nedir?
(e) Öbek bünyesindeki çocukların başka bir öbeğe aktarılması
Bu günümüzdeki etkisi çok belirgin bir maddedir. Genelde dostane söylenir. “Biliyor musun Murad? Benim nenem Ermeni’ydi.” Bu söz aslında iyi niyetli bir cümleymiş gibi yorumlanır. Hemen böyle bir aileniz varsa lütfen kendiniz sorun. Neden nineniz Ermeni? Daha da ileri gideyim; neden hiç enişteniz, amcanız yani erkek olan Ermeni değil?
Şimdi de özellikle Yusuf Halaçoğlu’nun tezi üzerinden bir değerlendirme yapalım. Anadolu’da özellikle Kürt ve Alevilerde kripto Ermenilikten söz edilir. Eğer bu kripto Ermenilik varsa o insanlar, neden Kürt veya Aleviliği benimsemişler? Sizce, bu tez bile soykırımı kabul etmek anlamına gelmiyor mu? Bana göre zaten dinlerini, inanışlarını, gelenek ve göreneklerini yaşamamaları- yok sayılmaları en büyük soykırımdır. Maddeler arasında resmi tezlere verilecek en büyük cevap bu maddedir.
Şimdi yukarıda kısaca yazdığım Birleşmiş Milletler'in Soykırım Kabul ana maddelerine baktığınızda eğer bir tanesi bile uyuyorsa, yaşananlar soykırım olarak uluslararası anlaşmaya göre kabul ediliyor. Yani sürekli duyduğunuz “şu ülkede Ermeni Soykırımı kabul etti” durup dururken ortaya çıkmış değil.
Bu coğrafyanın insanı iseniz olanları yukarıdaki maddelere göre yorumlayın. Neticesinde eğer soykırım olarak kabul ediyorsanız aman ha etrafta bunu yazıp çizmeyin.
Halkların Demokratik Partisi’nin MYK‘sı, 2020 yılında 24 Nisan 1915 açıklamasından dolayı yargılanıyor. Bu açıklamada soykırımların lanetlenmesi bile suç teşkil etmiş. Benim bu yazımdan sonra bana neler olur bilinmez…
Tarihle yüzleşmek, az bırakılmış halklardan çok daha fazla çoğunluk için önemli. Bu nedenle özellikle her daim tarihin belleği olan bizlerin varlığı ülke coğrafyasının geleceği için çok ama çok anlamlı.
Hrant Ağpariğin dediği gibi, her Ermeni bir belgedir.
ŞANSLI ERMENİLER
Bugün Ermeni tanıdıklarınız varsa, kendilerini bu coğrafyanın en şanslı Ermenileri olarak görün. Esas acı, bugün adları ve mezar yerleri dahi bilinmeyen insanların ruhlarında saklı. Tarihle yüzleşilmediği için bu ruhların acısı artarak devam ediyor. O zamanlarda bu acıya karşı çıkan, yan komşusunu koruyan veya tehcire karşı çıktığı için bedel ödeyen devlet yetkilileri vardı. Bu acılara karşı çıkan herkesi saygıyla selamlıyorum. Tarih sizin insanlığınızı da asla unutmayacak.
Bu sene İHD’nin Ermeni Soykırım basın açıklamasını zorda olsa yapacağını umuyorum. Bir de her 24 Nisan’da askerlik yaparken katledilen, her sene andığımız Sevag Balıkçı ve tam geçen sene oğlunun katledildiği gün kalbi acıya yenik düşen Garbet Balıkçı’yı Şişli'de bulunan mezarı başında hep birlikte anacağız.
24 Nisan 1915’te katledilen canların ruhları için
Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.