Mehveş Evin
Ahmet’in sözleri herkese sert bir tokat
Pazartesi günü KHK şoklamaları nedeniyle Cumhuriyet davasına yer veremedim.
Arkadaşlarım, bir kez daha tarih yazdı. O mahkemenin gayrıciddi ve siyasi tutumu, Ahmet Şık’ın savunmasının ‘siyasi’ diye bölünüp dışarı çıkarılması ve Murat Sabuncu’nun bunun üzerine savunma hakkından vazgeçmesi...
Duruşmayı yüreğim ağzımda takip ederken, bile isteye iç savaşa sürüklenen, hatta zorlanan bir ülkede artık neyin yazılmasının, ne faydası olduğunu düşünüyordum.
Meslektaşlarım beni bir kez daha utandırdı. Yürekli, dik duran, mesleğine sahip çıkan pırıl pırıl arkadaşlarım olduğu için kendimi şanslı hissettim. Kendini şu gün ‘kazanan’ zannneden gazeteci paçavralarıyla aynı gemide olmadığım için bir kez daha şükrettim.
Herşeye rağmen, gazetecilik ilkelerini, hak ve özgürlükleri sonuna kadar savunan meslektaşlarımız olduğu sürece umutsuzluğa kapılmak, gazetecilik bitti demek kimin haddine?
Bugün itibariyle Ahmet 363 gündür, Murat 424 gündür özgürlüğünden mahrum. Bir sonraki duruşma, Silivri’ye, ta Mart ayına atıldı. Eğer son KHK’ler yürürlüğe girerse, tutuklu gazeteciler de tek tip giymeye zorlanacak.
Kabul etmeyecekler, o duruşmaya çıkmayacaklar.
Mahkeme denen kötü piyes, tam da istediği gibi çalıp oynayacak. Birileri, kötülüklerinin geçiçi zafer sarhoşluğunu yaşayacak.
KÖTÜSÜNÜZ; KÖTÜ OLDUĞUNUZU İYİ BİLİYORSUNUZ
Ahmet Şık’ın su gibi berrak savunmasının tam metni artıgerçek dahil, pek çok özgür yayında yayınlandı.
Hakimin ‘siyasi’ bulduğu, Ahmet’in savunma hakkını elinden aldığı yere dikkat ettiniz mi? Kötülük... Bu cümleler, sadece kötülüğün kaynaklarına değil, ona boyun eğenlere de sert bir tokat niteliğinde olduğu için alıntılamak farz oldu. Anlayana tabii:
‘Herşey gözlerinin önünde önünde cereyan ederken korkuyla ya da konforunun bozluacağı endişesiyle bir suskunluk sarmalına hapsolmuş sessiz bir çoğunluk var.
Hal bu iken, tamamen zalimliğe adanmış ve kötülüğünü şiddetle besleyen bir dikta rejiminde doğal olarak, özgürlüğün sınırlarını genişleten de sadece kötülük oluyor.’
İşte bu sözlere tahammül edemeyen hakim, Ahmet’in sözlerini keserek salondan çıkarılmasını istiyor. Ne de olsa dikta mahkemesinin yargıcı...
Ahmet, devamında şöyle diyecekti:
‘Öyle maharet ya da zeka gerektiren bir kötülük değil. Gücü elinde tutmanın kibri ve pervasızlığıyla hayata geçirilen sıradan ve organize kötülük. Kötüler. Farkındalar ve biliyorlar kötü olduklarını. Ve bu da, onları daha kötü yapıyor.’
HAKİKATİ SUSTURAMAYACAKSINIZ
Sırf bu sözlere tahammül edilmemesi, ‘siyasi’ gibi komik bir gerekçeyle kestirilip atılması, Ahmet’in ne kadar doğru yerde durduğunun kanıtı.
Evet kötüler, biliyorlar ve bu yüzden suratlarına ‘kötüsün’ diye haykıranı susturmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Eğer gerçekten ‘iyi, doğru, adil’ bir iş yaptıklarına inansalar, ne bu kadar gazeteci hapiste olur, ne bunca akademisyen atılır, ne de eline silahı alana ‘yürü ya kulum’ denir.
Peki mahkemede Ahmet’i susturmaya kalkmak, sözünün dalga dalga yayılmasına engel olabildi mi?
Hayır. Olamayacak da. Yürekli, suçsuz gazeteciler gerçekleri haykırmaya devam ettiği sürece kötüler, yaptıkları kötülükleri duymamak, duyurmamak için daha da zalimleşecek.
Zalimleştikçe daha da dibe batacak, dibe battıkça daha da çaresiz kalacaklar.
Ahmet’in bahsettiği o ‘sessiz çoğunluk’ ise elbet bir gün ‘yeter’ diyecek. Adaletin, temel hakların, özgürlüklerin, insan hayatının hiçe sayıldığı bir ortamda kötülük, bir gün onlara da dokunacak.
Yeni yıl için tek dileğim, kötülükleri yılmadan söylemeye devam eden tüm meslektaşlarımın, haksız yere mahpus tutulan tüm mağdurların özgürlüğüne kavuşması.