Akkuyu'yu 'ak'layan bilirkişi raporuna itiraz

Bilirkişi raporu, eksikleri ve mevzuatlara uyumsuzlukları nedeniyle ÇED raporuna yapılan temel itirazların hemen hiçbirine yönelik eleştiride bulunmuyor, yeniden değerlendirilmesini ya da incelenmesini istemiyor.

PELİN CENGİZ

Türkiye'de doğa hakları savunucularının Akkuyu nükleer santraline karşı mücadelesi her geçen gün farklı bir boyut alıyor. Çeşitli kurumlar ve 82 yurttaş tarafından Akkuyu nükleer santraline karşı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na açtığı davada, bilirkişi heyeti hatalarla ve cevaplanmayan sorularla dolu skandal niteliğinde bir rapora imza attı.

Geçen yıl, Danıştay 14. Dairesi'nde görüşülen davaya rapor hazırlaması için bölgeye bilirkişi heyeti gönderildi. 11 Temmuz 2016 tarihinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapıldı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, bilirkişilerden Prof. Dr. Ali Osman Öncel, kamu görevinden ihraç edildiği için keşif, 5 Aralık 2016'da tekrar edildi.

Ardından, 15 kişiden oluşan bilirkişi heyeti 208 sayfalık bir rapor hazırlayarak 15 Şubat 2017 tarihinde mahkemeye sundu. Raporda, 2014'te verilen ÇED olumlu kararının iptalini gerektirecek bir durum olmadığı belirtildi. Santralin kriterlere uygun olduğu vurgulanan raporda, gerekli çevresel önlemlerin alındığı bilgisine yer verildi.

Davacı avukatlarından Arif Ali Cangı, bilirkişi raporunun ilk 80 sayfasında hukuki değerlendirmelere yer verildiğini, bilirkişilerin hukuki değerlendirme yapmasının yasak olduğunu dile getirerek, "Keşif yapıldığında itirazlar anlatıldı, taraflar dinlendi ve heyettekiler gözlemlerimize katıldı. Rapor ise hayal kırıklığı oldu, ısmarlama yazılmış" diyor. Ancak, bu durumun mücadeleyi bitirmeyeceğini, davacıların iki haftalık sürede itirazlarını gerçekleştireceğini ifade eden Cangı, "Davacılara resmen tebliğ edildikten sonra teknik ve hukuki itirazlar yapılacak. Zaten uzmanlar da çalışmaya başladı. Moral bozmaya gerek yok" diye ekliyor.

Bilirkişi heyeti, sadece hukuki değerlendirme yapmakla kalmamış, küresel enerji eğilimleri, Türkiye'nin genel enerji politikaları ve hatta ekonomi alanlarında da görüşlerini rapora eklemiş. Özellikle nükleer enerji, alternatif enerji kaynakları ve enerji alanındaki genel değerlendirmelerin kaynakları ya belirtilmemiş ya da uluslararası güvenilirliği olmayan araştırmalardan veriler alınmış. Bu haliyle bilirkişi heyeti, uzmanlık alanlarını aşmakla kalmamış, tartışmalı ÇED raporuna sık sık yaptığı atıflarla raporun yeterli olduğu algısı yaratmaya çalışmış.

Temel olarak, ÇED olumlu raporuna yapılan itirazlar, atıkların nakli sırasında oluşabilecek bir kazaya ilişkin acil eylem planının olmaması, radyoaktif atıkların bertarafının şu anda mevcut olmayan bir mevzuata dayandırılması, kullanılacak reaktör modelinin TAEK mevzuatındaki "sınanmışlık" ilkesini ihlal etmesi, acil koruyucu eylem planında ciddi eksikliklerin bulunması ve nükleer santralin iklim değişikliğine ve deniz ekosistemine olumsuz etkilerine yer vermemesiydi.

Bilirkişi raporundaki hatalara ve gizlenen gerçeklere göz atalım…

Bilirkişi raporunun "Projenin Çevresel Özellikleri" başlığının altındaki sonuç bölümünde, "Akkuyu NGS nihai ÇED raporunda, proje alanının ve önerilen proje nedeniyle etkilenmesi muhtemel olan çevrenin nüfus, fauna, flora, jeolojik ve hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava, atmosferdeki koşullar, iklimsel faktörler, kültür varlığı ve SİT özellikleri, peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi ve benzer özellikleri ÇED raporunda yeterli şekilde yer almıştır" denmiş.

Raporda, yine "Projenin Çevresel Etkileri" başlığı altında, projenin çevreyi etkileyebilecek olası sorunlarının ve projeden kaynaklanabilecek tüm çevresel etkilerin ÇED raporunda incelendiği ve alınması planlanan tedbirlerin bilimsel metodlar açısından yeterli olduğunun görüldüğünden bahsedilmiş.

Oysa aynı bilirkişi heyeti, kıyı alanlarındaki balıklar ve diğer canlıların yumurtlama alanlarının koruma altına alınması gerektiğini belirtiyor. Çeşitli uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan Göksu deltasının barındırdığı nesli tehlikede olan türlerin de korunması ve nesillerinin kurtarılması ile ilgili önlemler alınması gerektiğini ifade ediyor. Yine aynı raporda, nesli tehlike altındaki deniz kaplumbağalarının ve nesli kritik derecede tehdit altında olan Akdeniz fokunun I. derece SİT alanı olan Beşparmak adasındaki yaşam alanlarının korunmasına hassasiyet gösterilmesi gerektiği ifade ediliyor. "Bu bölgede yapılacak olan her türlü faaliyetin Akdeniz fokunun bulunduğu bölgeyi terk etmesine neden olacaktır" diyen bilirkişi heyeti kendiyle çelişerek, bu durumun nükleer santrale engel olmayacağını savunuyor.

Raporun, "Projenin İklim Değişikliğine Etkileri" başlığı altında da, yine tamamen bilimsellikten ve gerçeklikten uzak verilerle, ÇED raporuna atıf yinelenerek, "orman ve bitki örtüsünde ciddi bir sorun çıkması beklenmiyor" denmiş.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bilirkişi heyeti raporu, aslında sorunlu ÇED raporunun tekrar edilmesiyle bir nevi kendilerince raporun "sağlamasından" ibaret.

Özetlersek, bilirkişi raporu, eksikleri ve mevzuatlara uyumsuzlukları nedeniyle ÇED raporuna yapılan temel itirazların hemen hiçbirine yönelik eleştiride bulunmuyor, yeniden değerlendirilmesini ya da incelenmesini istemiyor. Zaten itiraz edilen ve çokça eleştirilen ÇED raporuna sürekli atıf yapılarak, belli ki bir anlamda ÇED raporu olumlandırılmak isteniyor.

Yukarıda izah etmeye çalıştığım şekilde ortaya konan bilirkişi raporunun Akkuyu'nun ÇED'ini ak'lamaya çalıştığı çok açık. Öte yandan, şu sorular da hala cevaplanmayı bekliyor:

  • ÇED raporunda yer verilen tsunami önlemleri yeterli midir?
  • ÇED raporunda yer verilen meteorolojik değerlendirmelerin, iklim değişikliği etkileri açısından yeterliliği değerlendirildi mi?
  • ÇED raporunda bölgenin depremselliği ve deprem riski güncel yöntemlerle ortaya konmuş mudur?
  • Nükleer santralin, Akdeniz deniz ekosistemi üzerinde ne gibi etkilere (denizden çekilecek soğutma suyu miktarı, deniz suyu sıcaklığını artırması, Akdeniz'de akıntı yaratması) neden olacak?
  • Akkuyu nükleer santrali Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığını azaltabilecek mi?
  • Nükleer santrali inşa edecek olan Rusya'nın, Akdeniz gibi sıcak bir iklim ve sıcak bir denizde bir nükleer santral inşa, işletme ve sökme deneyimi var mı?
  • Kaza durumunda üçüncü kişilere karşı sorumluluklar nelerdir?
  • Nükleer santral için öngörülen kullanılmış yakıtların bertaraf yöntemlerinin (Boğazlardan geçirilmesi, kalıcı depolama, nihai depolama, derin jeolojik depolama) çevre ve insan sağlığı açısından etkileri nelerdir?
  • Kaza durumunda Rus mevzuatının uygulanacak olması Türk mevzuatı açısından uygun mudur?
  • Santralin işletmeden çıkarılması ve sökümü için öngörülen yöntemler çevre ve insan sağlığı açısından uygun mudur?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi