Pelin Cengiz
Depremler 'fırsat' yarattı, felaketin enkazı ekokırım suçlarına 'bahane' oldu
Türkiye'nin 11 kentini yerle bir eden, on binlerce kişiye mezar olan, binlerce insanı evsiz barksız, pek çok dertle baş başa bırakan Maraş merkezli büyük depremlerin ardından felaketlere odaklandık, ancak depremlerin ardından alınan kararlar ve bazı fiili uygulamalar ne yazık ki bize başka felaketlerin de kapıda olduğunu gösteriyor.
Nelerdir bunlar, hemen sıralayalım:
KARARNAMEYLE ORMANLAR VE MERALAR YAPILAŞMAYA AÇILDI
Maraş merkezli depremlerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilan ettiği OHAL kapsamında yayınlanan yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin Cumhurbaşkanı kararnamesiyle deprem bölgesindeki ormanlar ve meralar yapılaşmaya açıldı.
Depremden yıkılan kentleri kurmak için ormanları ve meraları yok etmek hangi akla mantığa sığıyor, anlaşılır gibi değil.
Bu kararnameyle orman ve meraların yerleşim yeri olarak tescili mümkün olabilecek, tapuda henüz tescil edilmemiş yerler de yerleşim yeri olarak tespit edilebilecek. Yeni yerleşim yeri tespiti imarsız, plansız olabilecek ve herhangi bir itiraza açık olmayacak.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından alınabilecek tüm bu kararlarda herhangi bir katılımcı süreç işletilmesi öngörülmüyor.
Kentleri afetlere ve iklim krizinin olumsuz etkilerine daha dayanıklı hale getirmek için bilimsel, katılımcı, şeffaf bir planlama yapılması gerekirken, yine bir yeniden inşa süreci oldubittiye getiriliyor.
EKOLOJİ ÖRGÜTLERİ: TARIM ALANLARINA YAPI FELAKET GETİRDİ
Depremin ardından ekoloji örgütleri tarafından yapılan çağrıyla toplanan Eko-Afet Grubu'nun oluşturduğu heyetin bölgedeki incelemeler sonucu hazırladığı raporda, kentlerin inşasının ekokırım suçları üzerinde inşa edildiği tespiti yapılıyor.
Raporda, yıkımın çok fazla olduğu bölgelerde zeminin sulak alanlardan oluştuğu, yapılaşmanın nehir kenarlarında olduğunun görüldüğü ve tarım alanlarındaki yapılaşmanın fazlalığı belirtiliyor.
Raporun analizinde şu ifadeler yer alıyor:
"Tarım alanları ve sulak alanlar üzerine kontrolsüz ve güvenliksiz bir beton endüstrisi, depremin felakete dönüşmesinin nedenlerindendir. Ranta dayalı inşa edilen binalarda kullanılan ucuz inşaat malzemeleri, H-Serbest uygulamaları, denetimsizlik ve zemin etüdlerinin sağlanmaması da depremi afete dönüştüren politik temelli nedenlerdendir. Kentlerin inşasının temelinde ekokırım suçları yatarken bunlara neden olan egemen yönetim sistemleri ve demokratik olmayan tutumlar felaketin diğer başlıca nedenlerindendir. Ekolojik tahribatlar nedeniyle ortaya çıkan zorunlu göçün sonuçları toplumsal yaşantıda bitmeyen göç dalgasını beraberinde getirmektedir."
Deprem bölgesindeki 10 kentin Türkiye'deki tarım alanları içindeki payı yüzde 16.
TÜİK 2022 yılı verilerine göre, Türkiye'deki 238 milyon dekar tarım alanının 37,7 milyon dekarı deprem bölgesindeki 10 ilde bulunuyor.
Diğer yandan Tarım Platformu, deprem nedeniyle tarım sektöründe büyük zararlar oluştuğunu belirterek, acil alınması gereken önlemleri sıraladı. Bitkisel üretim ve hayvancılık faaliyetlerinin yeniden başlayabilmesi için acilen üretimin korunması ve canlandırılması gerekli. Aksi takdirde üretim araçlarından mahrum kalan ya da bunları elinden çıkaran çiftçiler köylerini ve üretimi terk etmek zorunda kalacak.
Platform açıklamasında, "Bölgedeki özellikle Çukurova ve Amik ovaları, Adıyaman, Gaziantep, Maraş ve Malatya illerindeki verimli ovalarda yer alan tarım toprakları üzerinde devasa kentler yükselmiş, bunların ihtiyaçlarını gidermek için sulak alanlar üzerine yerleşim yerleri, havaalanları, sanayi siteleri kurulmuştur. Bu nedenle, son depremde kırsal bölgelerde nispeten daha az zarar görülürken bu tür kentlerde büyük ölçekli yıkımlar yaşanmıştır. Oysa gevşek zeminli alüvyal toprakların imara açılmayıp tarımsal üretimde kullanılması sağlansaydı bugün felaketin etkileri bu boyuta çıkmazdı" ifadelerini kullandı.
ENKAZ ATIKLARI KONTROLSÜZCE DOĞAL ALANLARA DÖKÜLDÜ
Diğer yandan, enkazların gelişigüzel kaldırıldığı, enkaz atıklarının dere kenarlarına, sulak bölgelere, ormanlara, tarımsal alanlara döküldüğü haberleri geliyor.
Enkazlar, ekolojik yapıya zarar verecek asbest gibi zehirli kimyasallar, zararı herkes tarafından bilinen plastik türevleri ve daha birçok riskli malzeme barındırıyor. Bu malzemelerin kontrolsüz biçimde vadiler, ovalar, tarım alanları, sulak alanlar gibi bölgelere taşınması toprağı, suyu, havayı kirleterek bütün olarak yaşamı tehlikeye atıyor.
Deprem sonrası oluşan milyonlarca ton enkaz atığının doğru yönetilmesi aşırı kritik bir mesele. Enkaz kaldırma sürecinin insana ve doğaya zarar vermeyecek şekilde yönetilmesi ve her adımının şeffaf bir şekilde paylaşılması için acilen harekete geçmek gerekiyor.
Depremde on binlerce insanımızı kaybettik, sağ kalanların yaşamını tehlikeye atmadan, onların yaşamını zorlaştırmadan enkaz kaldırma çalışması yapılmalı.
Bizim artık gerçekten afetlere dayanıklılığı çok güçlü kentlere ihtiyacımız var, depremle birlikte o kadar çok ihmalkarlık, liyakatsizlik ve sorumsuzluk gördük ki bari bir işi bir kez olsun doğru yapalım.
Enkaz kaldırma çalışmaları başladığından bu yana molozların çeşitli alanlara rastgele atıldığına dair pek çok görüntü paylaşıldı. Mileyha Kuş Cenneti'ne moloz döküldü, Adıyaman'da, Maraş'ta dere yatağına ve havzasına moloz atıldı.
24 Şubat'taki Cumhurbaşkanı kararnamesiyle enkaz atıklarının döküm sahası valilikler tarafından mevzuata göre belirlenen belgeleme süreçlerine tabi olmadan yapılabilecek. Ancak somut şartlar belirtilmeyince, herkes kafasına estiği gibi molozları sağa sola yığdı.
ENKAZ ATIKLARINDAN ÇIKAN ASBESTE KARŞI ÖNLEM ALINMADI
Türk Tabipleri Birliği, deprem bölgelerinde enkaz kaldırma çalışmalarında asbestin neden olacağı sağlık sorunlarıyla ilgili uyarı ve önerilerini günler önce sıraladı.
Arama kurtarma ve ardından enkaz kaldırma çalışmalarında havada uçuşan asbest, önlem alınmadığı takdirde ilerleyen yıllarda kanser başta olmak üzere ciddi hastalıklara yol açabilir.
Asbest, Dünya Sağlık Örgütü'nün "kesin kanserojen" olarak tanımladığı bir madde. Depremzedeler, depreme dayanıklı inşa edilmemesinden kaynaklı olarak başka bir potansiyel riskle karşı karşıya. Asbest içeren materyallerin ayrıştırılması, havaya, suya, toprağa karışmadan kaldırılması ve bertaraf edilmesi gerekli.
Enkaz döküm alanları belirlendi mi? Bu alanlar tarım alanlarından, sulak alanlardan, meralardan uzakta mı? Doğal hayata ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde planlandı mı? Bunlarla ilgili acil detaylı açıklama yapılmalı.
KONTROLSÜZ TUVALET ATIKLARI ASİ NEHRİ'NE AKIYOR
Ayrıca, Türk Tabipleri Birliği'nin aktardığına göre AFAD tuvalleri Asi Nehri üzerine kurdu, atıklar nehre boşaltılıyor.
Bu kadar salgın hastalık riski yüksek bir bölgede bu neden düşünülmüyor? İlk önce doğanın katledilerek çözüm bulunmasına artık bir son vermenin vakti hala gelmedi mi?
Bölgede seracılık faaliyetleri var ve üretim devam ediyor. Tuvalet atığı akıtılan Asi Nehri'nin suyu ile seralar sulanıyor, bu durumun derhal insan sağlığına ve doğayla uyumlu şekilde düzenlenmesi gerekli.
Şu ana kadar dikkat çekilenler depremden etkilenen kentlere dairdi. Bir de deprem dışında kalan kentlerde olup bitenler var.
İKİZKÖY'DE, KÖYCEĞİZ'DE, AVDAN'DA EKOLOJİ SUÇLARI DEVAM ETTİ
Depremin ilk günlerinde binlerce kişi enkaz altında kurtarılmayı beklerken, deprem bölgelerinde iş makinelerine ihtiyaç duyulurken, İkizköy'deki şirketler maden çalışmalarına tam gaz devam etti. Avdan'da zeytin ağaçları yine kömür madeni uğruna söküldü. Köyceğiz'deki sığla ormanlarında ağaçlar kesilip yakıldı.
İki yıla yakın süredir Akbelen Ormanı'nı korumak için kömür madenlerine karşı mücadele eden İkizköylüler, depremin ertesi günü Akbelen Ormanı'nda maden çalışmalarının devam edildiğine şahit oldu. Bölgede orman parselasyon işlemleri ve zeytinlikler arasında yol inşaatı da başlatıldı.
Avukat İsmail Hakkı Atal, "İkizköy'de depreme rağmen ekokırım faaliyetleri durmadı. Deprem bölgesine göstermelik olarak gönderdikleri birkaç iş makinesine karşılık, Akbelen Ormanı'nın yanı başındaki kömür sahasında doğaya, ülkeye ve insanlığa karşı suç işlemeye devam ettiler" açıklaması yaptı.
24 Şubat'ta Akbelen Ormanı'nın içindeki zeytinliklerde zeytin söküldüğü haberini alan İkizköylüler, durumu jandarmaya bildirdi, olay yerine gelen jandarma ekipleri tutanak tuttu ve 29 zeytin ağacının söküldüğünü duyurdu.
Depremin ardından fırsatçılar Denizli'de de zeytinleri söktü. Daha önce Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile acele kamulaştırılan Avdan'da da deprem gündemine rağmen kömür madeni uğruna zeytin ağaçları söküldü.
Avdan Platformu Sözcüsü avukat Hasan Ozan Orpak, "Depremin üzerinden günler geçmesine rağmen içimizdeki ateş sönmüyor. Bu acılı günlerimizde ne yazık ki şirketler de uyumuyor ve ekokırıma devam ediyorlar. Denizli Avdan'da daha arama kurtarma faaliyetleri devam ederken, kalbimiz oradayken, bizim diğer can kaynağımız zeytinlerimizi sökmeye devam etti. Hukuk önünde mücadelemize devam edeceğiz" dedi.
Muğla Köyceğiz'de yüzlerce sığla ağacının bulunduğu ve orman vasfını koruyan özel ormanlık alanın bir kısmı, orman tahdit sınırları dışına çıkarılmıştı. Bu parsellerdeki sığla ağaçları, ağaç kesimi için Orman İşletme Müdürlüğü'ne başvurularak, orman işletme personeli tarafından kesilmek üzere işaretlenmişti.
Sığla Ormanları Savunması, tüm ülke deprem gündemiyle yoğunken dünya mirası kapsamında koruma altında olan Sığla Ormanı'nda ağaçların kesilip yakıldığını açıkladı.
PHASELİS ANTİK KENTİ'NDE YAPILAŞMA BAŞLATILDI
Bu ekolojik suçlara ek olarak, I. derece arkeolojik SİT alanı olarak korunan Antalya'daki Phaselis Antik Kenti'ne halk plajı ve günübirlik tesis inşaatı için iş makineleri girdi. Phaselis'e Dokunma Hareketi, "Ateş yakmanın, çadır kurmanın dahi yasak olduğu ormana dozerler girerek büyük tahribat yarattı" açıklaması yaptı.
Proje 85 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor. Arazinin tamamı Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içerisinde yer alıyor. Projeyle ilgili ihale dosyasında yer alan bilgilere göre, projenin inşası için 2892 metreküp derin kazı yapılacak, arazide 1139 metreküp beton kullanılacak. Ayrıca PVC, demir, alüminyum ve yoğun olarak ahşap kullanılacak.
Alınamayan önlemler, yetersiz denetim, uzmanların kulak asılmayan uyarıları, yönetmeliklere uyulmaması, hem deprem bölgesinde hem depremi fırsat bilerek ülkenin diğer bölgelerinde ekokırım açısından memleketi geniş bir suç mahaline çevirdi.
Türkiye'nin ikinci yüzyılında mücadele etmesi gereken başat konuların başında "bununla nasıl baş edilebilir, bunun altından nasıl kalkılır" diye düşünmek gelmeli...
Pelin Cengiz: Bugüne kadar farklı gazetelerde muhabirlik, editörlük, ekonomi müdürlüğü ve yazarlık gibi çeşitli görevlerde bulundu. Ekonomi gazeteciliği alanında ağırlıklı olarak makro ekonomi, kalkınma ve iş dünyası alanlarında çalıştı. Ekonomi gazeteciliğinin yanı sıra son 12 yıldan fazla süredir ağırlıklı olarak iklim krizi, ekoloji, enerji, enerjinin finansmanı, tarım ve çevre mücadeleleri alanlarında yazılar yazıyor. Artı Gerçek'de yazarlık, Artı TV'de Ekolojik Odak ve Artı Ekonomi programlarının yapımcılığını yapıyor. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.